Tensei Shitara Slime Datta Ken - Bölüm 075
–Konferans
Önceki Bölüm | | Sonraki Bölüm
Çevirmen: Bakakuun
.
.
.
Her bölümün bütün üyeleri büyük konferans salonunda toplandı.
Ranga’ ya gelirsek, gölgemin içinde kestirmekte olduğunu unutmuştum.
Uyku modunda bir nevi – bilinci var ama hareket edemiyor.
Daha Ranga’ nın yeteneklerini ölçemedim ama bir çeşit evrim geçiriyor gibi.
Yani, eğer tehlikeli bir durumun içine düşecek olursam anında kendisini önümde belli edecektir.
Konferansa çok fazla ilgi göstermiyor ama yine de o da dinliyordu.
Herhalde konferansa başlama zamanı geldi çattı.
Tam konferansı başlatmayı düşündüğüm anda,
[Konferansı böldüğüm için özür dilerim!
Beyler ve Bayanlar, bir misafir geldi, sizinle görüşmek ve acil bir konuyu tartışmak için…]
Gözetleme görevinde olan bir asker bunu bildirdi.
Rigurdo askeri azarlamak üzereydi ama Kaijin onu sakinleştirdi.
Daha başlamadık bu yüzden bir sıkıntı yok ancak insanların buraya bu kadar kolay girebilmesi biraz can sıkıcı.
[Rigurdo bu konuya sonra bakacağız.]
[Anlaşıldı. Gerçekten kendimden utanç duyuyorum Rimuru-sama.]
[Sıkıntı yok, herkesin sıkı bir şekilde çalışmaya devam ettiğini gösteriyor bu.]
Diye cevap verdim, onu teselli ederek.
Aslında eksik olduğumuz bir şey olsa bile bunun üzerinde daha sonra çalışarak daha iyi yerlere gelebiliriz.
Yani, uzun vadedeki kazançları düşünmek daha karlı.
Misafirin buraya getirilmesini sağladım.
[Görüşmeyeli uzun bir zaman oldu Rimuru-dono.
Hizmetlerimize ihtiyaç duyabileceğiniz bir zamanda karşınızdayız. Umarız geç kalmamışızdır.]
Bunları söyleyerek Brumund Krallığı’ nın Özgürlük Birliği Loncası Lideri Fuze içeri girdi.
Baştan aşağı zırhını kuşanmış, savaşmaya hazırdı.
Hmm? Hmmmmmm?
Eğer düşünecek olursak, hatırladığım kadarıyla, 50 maceracı ve tüccarlar şehirden ayrılalı 10 gün falan oluyor.
Ve onlara burada olan biteni anlatmalarını aynı zamanda mümkünse yardım göndermelerini de söylemiştik galiba.
Davranışlarına minnettarım ama bizim tarafımızda olmak istemelerinden eminler mi?
[Savaş hazırlıklarınız içerisinde sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim.
Ancak savunma hattınızı güçsüz bulduk. Farmas Krallığı’ nın kuvvetlerinin varmalarına daha var, öyle değil mi?
Edindiğimiz bilgilere göre sayıları 15.000’ e varan bir ordu yolda.
Şehrin içinde olduğu festival havası moralinizi arttırmaya yarasa bile bu zaman zarfını mutluca geçirilecek bir kesit olarak göremiyorum.
Yeteneklerimiz yeterli olmasa bile elimizden geldiğince size yardım edeceğiz.]
Ölmeye kendisini hazırlamış bir şekilde ateşli bir konuşmada bulundu.
Aynen. Ona savaşın çoktan bittiğini söylemek yapması zor bir şey.
Ve devam etti,
[Bu güzel bir şehir.
Dikkatlice inşa edilmiş evler iyi planlanmış sokakları süslüyor.
Taşlı yolları Kraliyet Başkenti’ nin yollarıyla bile yaraşır.
(Bunu ilk gördüğümde) şaşırmıştım.
Burayı bir savaş alanına çevirmeyi hiç ama hiç istemem. Önerim sürpriz bir saldırıda bulunarak direk başlarında yer alanları ortadan kaldırmaktır.
Kilise’ nin de düşmanlarımızın savaş gücünü desteklediğini duyduk.
Bu yüzden sayıları 50’ ye varan B sınıfı maceracıları da yanımızda getirdik.
Brumund Krallığı açık bir şekilde sizi destekleyemez, umarım bunu anlayabilirsiniz…
Ama inanın ki ellimiz düşmanın saflarına derinlemesine hasar verecek ve katledecektir…]
Bölüm başları halen daha ateşli konuşmasını devam ettirmekte olan Fuze’ ye boş boş bakıyordu.
Bizim için bu durum…. Oldu da bitti havasındaydı.
Ama Brumund’ un bizi kendi halimize bırakacağını düşünmüştüm, cidden destek birlik yollamış olmaları…
Onlarla bir antlaşmamız olsa bile illa ki bir şekilde kıvırtabilirlerdi…
Bu beni biraz mutlu etti.
Ama,
[Anladım, konu hakkındaki hassaslığın için teşekkür ederim, ama çoktan bitti.]
[Çoktan bitti? Ne demek istiyorsun?]
[Nasıl söylesem ki…
Başka bir deyişle, kısaca, hepsini katlettim!]
Konuşamaz derecede şaşkınlığa kapılmış olsa bile yüz ifadesi kesinlikle “Neeeeeee?” der gibiydi.
Youmu teselli etmek için arkadan Fuze’ ye yaklaştı ve elini Fuze’ nin omzuna koydu. Aynı zamanda Cabal da Fuze’ yi teselli etmek için bir şeyler söylüyordu.
Ellen ve Gido da “İnanılamaz, öyle değil mi?” gibisinden yorumlarda bulunuyorlardı.
Yani, herhalde öyledir.
Demek istediğim, savaş ilan edileli iki hafta bile olmadı.
Ordunun buraya bir hafta içinde varmasını, bizimde açıklıklarda iki üç gün savaşacağımızı düşünmüşlerdi herhalde ve eğer durum dönülmez noktaya gelmişse de şehir içinde toplanmayı (dayanmayı) planlamışlardı.
Yani buraya varıp bizi rahat görünce bir şeyin garip olduğunu fark etmişler…
Her neyse, Ellen ve Cabal’ ın açıklaması sayesinde durumu anlamış gibiler.
Bu yüzden askerlerimizin Fuze’ nin komutası altındaki askerleri bir ine yöneltmelerini sağladık -rahatlamaları için.
Durum böyleyse Fuze’ nin de toplantıya katılmasını sağlayabilirim.
Brumund Krallığı’ nı resmi olarak temsil edemese de bir insanın bakış açısından fikirlerini beyan edebilir.
Pekâlâ, konferansa başlayalım! Demek istedim ama,
[Umm, bir dakikanız var mı acaba?]
Dedi Bester elini kaldırarak.
Bir şey mi oldu ki?
[Ne? Bir sıkıntı mı var?]
Diye sordum,
[Evet, Aslında uzak mesafelerde iletişim sağlayacak büyü topunu (aygıtını) bitirdik…
Başkaları ile konuşmak artık mümkün.]
Hmph
Harikulade bir icat ama neden şimdi bundan bahsediyor ki?
Diye düşündüm ve
[Durumu Cüce Kralı’ na ilettiğimde söylemek istediği birkaç şeyin olduğunu söylemişti…
Yani hepimiz buradayken iyi bir zaman olabilir diye düşünüyordum.]
Anladım.
Eğer durum bu ise bir sıkıntı göremiyorum.
[Bester bu konu hakkında benim için bir sıkıntı yok ancak bu konuşma bir gizlilik içinde gerçekleştirilmemeli mi? Burada bizle Youmu ve Lonca Lideri var.]
[Yok yok. Cüce Kralı gelecekte gerçekleşecek ülkeler arası ilişkiler hakkında da bir şeyler söylemek istiyor…
Ona bugün toplantı olacağını söylediğimde Bakanlarını hazırlayacağını söyledi.]
[Yani şimdi bizi öteki tarafta bekliyorlar mı?]
[Evet, aynen öyle.]
Anladım… Cüce Krallığı ile diplomatik ilişkiler içerisinde olduğumuzu hiç belirtmedik.
Gerçekleşmiş olan iki antlaşma savaşmama ve teknoloji paylaşımıydı.
Bu antlaşmalar tabi ki eğer ülkemiz yok olursa anlamsız olacaktır. Ancak şimdi avantaj bizde.
Fikrimce gerçekleşen olaylar artık görmezden gelemeyecekleri bir seviyeye ulaştı.
Aksine, bir ülkenin sayıları 15.000 olan bir orduyu yok edebildiğini kanıtlamış olduk.
Bizimle diplomatik bir ilişki talebinde mi bulunacaklar yoksa insanlığın düşmanı olarak görüp savaş mı açacaklar?
[Bester, sormak zorundayım, ona bir İblis Lordu’ na evrim geçirdiğimi söyledin mi?]
[Ah, evet. Her şeyi söyledim.]
Ah, beklenildiği gibi.
Bunu daha sabah öğrenmiş olmalı, bu kadar çabuk bakanlarını toparlamış olması durumu ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor.
Yani, İblis Lordu sınıfında bir canavarın bir şehir yarattığını ve bir İblis Lorduna dönüştüğünü duysaydınız sizde biraz terlerdiniz.
Bunu er ya da geç öğrenecekti zaten, bu yüzden bu bir şans olabilir.
Yani olay buraya kadar gelmişken daha da sıkıntı yaratmayacaktır.
Demek istediğim, ileride nasıl hareket etmemiz gerek konusu hakkında onun da fikrini almak istemiştim.
[Anladım. O zaman konuşma ekipmanını getir ve kur.
Seni bekleyeceğiz ve acil durum konseyi için hazırlanacağız.]
Diye haykırdım.
Birden bire gerçekleşmiş bir olay ama aynı zamanda iyi de bir fırsat (olabilir).
Sonuçta burada geleceğimize karar veriyoruz.
Bu yüzden, global bir konferans yapmaya karar verdik, küçük bir miting değil. Konferansı bir saat sonra yapmaya karar verdik.
Rahatladıktan sonra Fuze konuşmalarımızı duydu ve yüzünde inanılmaz bir ifade ile yanıma koştu.
Ve
[Hey, biraz önce çok önemli bir şey söylemedin mi?
Yanlış duymuş olabilirim ama biraz önce bir İblis Lordu olduğunu mu söyledin?]
Dedi titrerken.
Tuvalete mi gitmesi gerekiyor acaba? Tutmana gerek yok ha her yerde tuvalet mevcut.
[Hmm? Ah, İblis Lordu, evet?
Bir İblis Lordu oldum, noldu ki?
Ama daha önemlisi altına kaçırmadan tuvalete gitsen iyi olmaz mı?]
[Sen bir salak mısın?! (Nasıl bu kadar rahat davranabiliyorsun?)
İblis Lordu oldum yo! Bu da neyin nesi?]
Eh~. Ne kadar da uğraştırıcı.
Başından beri mi anlatacağım şimdi? Biraz atlayarak anlatsam hiç mi olmaz?
Yani, orduyu katlettiğimi söyledim ama gerisini hayal edebilmesini bekleyemem herhalde.
Olayları özetlemeye ve anlatmaya karar verdim.
Ve bu şekilde Fuze’ ye her şeyi anlattım.
[Rahatsız ettiğim için kusuruma bakmayın! Başka bir misafir daha Rimuru-sama ile görüşmek istiyor.
Ne yapmalıyız?]
Geçen seferki asker yine sordu.
Bu da neyin nesi, bu aralar ne kadar da fazla misafir geliyor yahu.
Gökyüzüne bakarak mırıldanan Fuze’ yi bir kenara bırakarak bahsi geçen misafir ile görüşmeye karar verdim.
Misafirin beni beklemekte olduğu odaya doğru ilerledim.
İçeri girdiğimde zarifçe giyinmiş bir adam ve tecrübeli subayların havasını veren beş adamı gördüm.
Centilmen koltukta oturuyordu, beş subay arkasında konuşlanmıştı.
Kolaylıkla iyi bir eğitim aldıklarını görebiliyorum.
Koltukta oturan centilmen iyi bir yüze sahipti, gençliğinde kolaylıkla bir model olmuş olabilir.
Çekik (küçük) gözleri onu diğerlerinden ayırt edici özelliği olabilir.
[Ah, iyi günler, beklettiğim için kusuruma bakmayın.
Tanıştığımıza memnun oldum ben Rimuru, şu anda bu şehrin Krallığı’ nı yapmaktayım.
Umarım iyi anlaşırız!]
Gerçekleştirmesi uygun olarak düşündüğüm bir şekilde selamladım onları.
İblis Lordu oldum ama formaliteler ve ya benzeri şeyler hakkında hiçbir fikrim yok.
Buradaki kimseler de bu konu hakkında pek bilgili değiller…
Yani, bu şeyleri öğrenmenin iyi olacağını da düşünüyorum da.
Selamlamamı duyduktan sonra küçük gözlü adam ayağa kalktı ve gözlerini genişçe açtı,
[Demek ki sendin ha benim kızımı kandıran (büyüleyen)?
Umarım dualarını çoktan etmişsindir!]
Dedi büyük bir patlama gerçekleştirecek bir büyüyü hazırlarken.
Hey! Bu yaşlı adam kafayı yemiş.
Görebildiğim kadarıyla bu büyü gerçekleştirebileceği en güçlü büyü.
Açıkça ordulara karşı kullanılacak bir büyüydü.
Bu adam ne söylüyor? Neyin nesi bu?
Tam ne olduğunu anlamaya çabalarken,
[Bekle, Papa! Neden buraya geldin?!!!]
Ellen sanki uçarak içeri girdi.
Ve bir bakışta büyünün gücünün farkına vararak centilmenin kafasına vurdu.
Güzel mi güzel bir “Suppaaaa’” sesi odada yankılandı ve centilmen bilincini geri kazandı.
Görünüşe göre bu centilmen Ellen’ in babası.
Ve Ellen’ in açıklamasını duyduktan sonra en sonunda sakinleşti.
Ne kadar da can sıkıcı biri.
[Amanın~, A ha ha ha ha. Benim hatam.
Kızımın bir İblis Lordu tarafından kaçırıldığını duydum ve baya panikledim!]
Dedi parlak bir gülümseme ile.
Öyle olsa bile en güçlü patlama büyülerinden birisini niye hazırlıyorsun?
Ne kadar da akıl almaz bir baba kendisi.
[Hayır, Ekselansları, aldığınız rapor doğruydu ancak yanlış yorumladınız.]
[Biliyordum, Papa’ nın suçu bu.]
Sekreterimsi birisi ve Ellen birlikte sıkıştırdılar.
Bu biraz acınası bir durum ama ona karşı bir sempati hissetmiyorum. Kendi ahmaklığının cezasını çekiyor.
Durum sakinleştikten sonra, kendisini bir kez daha tanıttı.
Ellen’ in babası, küçük gözlü centilmen, Büyü Hanedanı Sarion’ dan gelen bir aristokrat; Dük Elalude.
İmparator ile kan bağı var, tam olarak belirteceksek amcası kendisi.
Kısacası, kendisi Sarion’ un üç önemli üyelerinden birisi.
Şaşkınlığımı saklayamıyorum.
E-Ellen gerçekten bir Ojou-sama mı?
Bir prenses bile denebilir. Bu sosyal statü ile bir maceracı olmayı istemek; gerçekten fazla özgür iradeli birisi.
Onu durdurmaya çalışanların doğru olduğunu düşünüyorum ama bu konu hakkında bir şey yapmayacağım.
Demek istediğim kendisi bu konuyu hiç umursamıyor. Büyük olasılıkla onu gölgelerin içinden koruyan kimseler de vardır.
Ellen hakkında bilginin sızmaması konusunda iyi iş çıkarmışlar. Büyük olasılıkla Cabal ve Gido’ nun sıkı çalışması sonucudur bu. Bunun için onlara daha sonra teşekkür edelim.
Ama şimdi,
[Yani ziyaretinizin sebebi sadece Ellen ile mi sınırlı?]
Şakası bile komik olmazdı.
Dük Elalude’ a baktım,
[Fufufu. Tabi ki, değil.
Senin ülkene nasıl davranmalıyız bunu değerlendiriyorduk ve bu yüzden görmeye geldim.
Beni dikkatsiz olarak görmeni istemem, bu beden bir homonculus.]
Kelimelerinden sonra farkına vardım.
Büyü Hanedanlığından gelen birisi için bedeni çok az büyü enerjisi barındırıyordu.
Arkasındaki subaylar gerçek gibi görünse de centilmenin bedeni öyle değildi.
Üst sınıf bir soyludan da beklenildiği gibi dikkatli davranıyordu.
Ama daha önemlisi nasıl homonculus yapılabilir bunu daha sonra öğrenmek istiyorum.
Ve bu da bizi sıradaki noktaya getiriyor,
Dük Elalude’ ünde konferansa katılmasını sağlayacağız.
Şimdiden bir saat geçti.
Konferansa başlama zamanı.
Büyük konferans odasına döndüğümde herkesin beni beklemekte olduğunu gördüm.
Dükün grubunun boş sandalyelere doğru yönlendirilmesini sağladım.
Kendimi tanıtarak başlamak herhalde başlangıç için yapılacak en iyi şey olacaktır. Yani sonuçta burada büyük ülkeler ile bağlantıları olan bir sürü kişi mevcut.
Bu yüzden bu şekilde başlayalım.
Öncelikle Tempest’ ten olan herkesin kendisini tanıtması ile başlayalım.
Cüce Krallığı, askeri ülke Dwargon’ u temsilen Kralın ta kendisi vardı; Gazelle Dwargo. Bir resim olarak gözlerimizin önünde belirse bile ağırbaşlılığı ve itibarı her şekilde fark edilebiliyordu, bu saklanılması mümkün bir şey değildi.
Küçük bir ülke olan Brumund’ u temsil edecek birisi maalesef yoktu (resmi olarak).
Ancak yanımızda Fuze var ve kendisi Özgürlük Birliği, Macerasılar Loncasının Brumund Şubesinin Lideri ve Baron Belouard ile de araları baya iyi.
Söyleyeceklerinin resmi bir gücü olmasa bile fikirlerinin bir derecede ağırlığı olmalı.
Masadakilere birden bire eklenmiş olan Büyü Hanedanlığı Sarion’ dan kızına baya düşkün Dük Elalude da salonda mevcuttu da şimdiki yüzü biraz önceki haline hiç mi hiç benzemiyordu; şimdi duygularını belirtmeyen bir yüz ifadesine sahip bir aristokrattı.
Ve kendisinin konseyde olan pozisyonu nedeniyle bütün ülke içerisinde bir güce sahipti.
Bu yüzden ona saygısızlık etmek olmaz.
Misafirlere bakınca baya önemli kişilerin toplandığını görmek kolaydı.
Sadece canavarlardan oluşmuş bir konferans bizi bir hata yapmaya iteleyebilirdi.
Aslında bu yüzden bu konferansa insan olarak katılım göstermelerinden memnunum.
Sırada Tempest üyelerini tanıtmak vardı.
Ve en sonunda sıra bana geldi,
[Ah evet.
Size tanıştırmak istediğim bir kişi daha vardı da büyük olasılıkla adını çoktan biliyorsunuzdur.
Bu yüzden şaşırmayın lütfen.
O zaman (daha da lafı gevelemeden), aramıza katıl!]
Bu şekilde kendimi tanıtmaya başladım.
Olacakları kestirebildiğinden Gabil bütün tükürüğünü bir anda yutarak gerginleşti.
Oda içerisindeki atmosfer değişti ve herkes sessizleşti.
Ve
[Kuahahahaha! Çağırıldım ve karşınızdayım!!!]
Veldora’ yı “Fırtına Ejderhası Serbest Bırakımı” ile serbest bıraktım.
Kendi klonumu bir temel olarak kullanarak yakışıklı güzel bir erkek olarak belirdi herkesin önünde.
Herkese uzunca süzen bir bakış attıktan sonra,
[Bu en iyi arkadaşım Veldora, lütfen ona nazikçe davranın!]
Diye onu tanıttım.
[Adım Veldora, ancak “Fırtına Ejderhası” olarak da bilinmekteyim. Tanıştığımıza memnun oldum!]
Veldora herkesi selamladı.
Odayı bir ölüm sessizliği kapladı.
Kimse hareket etmedi.
Ve bir geriye doğru bir salto ile “Ay!!” diye çığlık atarak Fuze ve Ellen bayıldı, Rigurdo’ nun grubu ve Hobgoblinler ise sanki taparcasına dizlerinin üzerlerine kapaklandılar…
Baya bir yaygara koptu.
Tabi ki konferansa kısa bir ara verildi.
…Daha başlamadık bile… Diye düşünmekten kendimi alı koyamadım.
☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽☾☽