Tensei Shitara Slime Datta Ken - Bölüm 102
Çevirmen: Uchuujin
Düzenleyici: RuyaGezer
Bolum- 102 – Canavarların Huzura Kabulü
İblis Lordluğuna yükseleli bir buçuk ay olmuştu. Ayrıca kolezyumun inşaatı iyi gidiyordu. Gerudonun komutası ve malzemelerin yeterliliği, projenin planlandığı gibi gitmesine izin verdi.[1]
Ayrıca, üç kardeş cücelerin en genci olan Mildo projemi revize etmiş ve onu yüksek sanatsal değeri olan muhteşem bir binaya dönüştürmüştü. Gerçek bir cüceden beklendiği gibi, hayır, bu gerçek bir sanatçının eseriydi. Basitçe muhteşem işçilik.
Bunula beraber, bu işçilik kraliyet ailesini bile memnun edebilirdi. Oldukça düşük sanatsal kapasitesi olan benim için ise, böylesine yeteneklere sahip birisini etrafta olması oldukça yararlıydı.
Mildonun yaptığı eklemelerle bile, sahneye ilk çıkışım için bol bol zaman olacak ve Turnuva belirlenen zamanında başlayacak.
Yeraltı Labirenti (Zindanı) hakkında, beklentiler çok iyi, gözden geçirmek istediğim çeşitli şeyler hala var, Labirentin tasarımı gibi, ama kalan detaylarla ilgilenmeleri için Veldora ve Rairis’e güvenmek zorundayım.
Dahil olmak istediğim birçok şey olsa da her şeye yardım edecek zamanım yok.
Yükselişimi kutlamak için ya da daha doğrusu, gerçekten bir İblis lordu olup olmadığımı idrak edebilmek için, çeşitli ırkların temsilcileri Canavarlar ülkesinde (Tempest) toplanmaya başlamıştı.
İblis Lorda sadakatlerini sunmak istiyorlarmış gibi gözüküyorlardı ve sonuç olarak, Lordun sağlayabileceği İlahi Korumayı kazanmak istiyorlardı.
Ancak, eğer onlara İblis Lordun liderlik yeteneğinden yoksun olduğunu, Lordun onları refahtan ziyade kesin bir yıkım yoluna saptıracağını söylersem.
Şuana kadar, Yüce Jura Ormanı bölgeyi koruyan Veldoranın İlahi Koruması altındaydı, bu da burayı tarafsız bir bölge yapıyordu.
Tarafsız bölge şu anda yeni İblis Lordunun hükmü ve kontrolü altındaydı.
Bu bölge şimdilerde aniden beliren yeni İblis lordunun yönetim kurulunun buyruğu altında. Dahası, bu İblis Lordunun bu tür şeylerde oldukça çaylak olduğu biliniyordu. Ormanın yeni koruyucusunun böyle biri olduğunu anlamaları, söz konusu ırkların temsilcileri için gelecekleri hakkında endişelenmelerine neden olabilirdi.
Bugün, tören kıyafetini giydim.
Bugün, Yüce İblis Lord olarak tapınıldım.
Slime görünümündeyken.
Çoktan bir süs gibi olmuş ve Kamidana[2]yı süsleyen bir Kagami mochi[3] muamelesi görmüştüm.
Burada oturmak yerine, bir klonumu bıraksaydım daha iyi olmaz mıydı…..?
Peki, bunu söyledim, ama gülümsemeler ile birlikte bunu hemencecik reddettiler. Evet, bölüm başkanlarının böyle zamanlarda tam bir anlaşma içinde olması ne kadar da harika. Beni burada bekletme isteklerini gerçekten takdir ediyorum.
İsteksizce, sergilendim ve hareket etmemem rica edildi.
Dürüst olmak gerekirse, bir Slime için hazırlanan sihirli kıyafetlerden ve tüm bu hazırlıklardan oldukça etkilenmiştim….
Benden, huzura kabul isteyen diz çökmüş canavarlara baktım.
Bu tür giyinme ve diz çökme formalitelerinin gereksiz olduğunu düşünüyorum, ama asaletin gösterilmesi önemlidir. İsteksizce, bölümün talepleri yüzünden gitmek zorunda kaldım. Olağan Slime versiyonumun (Formumun) herhangi bir asaleti olduğu söylenemez.
Peki, gerçekten umursamıyorum.
Ancak, ilginç olan çeşitli ırklardan gelen tepkilerdi. Çünkü ben herhangi bir şey yapmadım ya da söylemedim, bir süs gibi durup, sessizce canavarlara bakarken, onlar da kendilerini tanıttılar.
Tepkilerin üç gruba ayrıldığı söylenebilir. Bunlar; hayranlık duyanlar, gözlem yapanlar ve son olarak, büyük bir korku duyanlar.
Gözlemleyenlerin arasında, beni hor gören birkaç tanesi bile vardı, ama neticesinde bu oldukça anlaşılabilir bir durumdu.
Asıl problemin, benden korkanlar olduğunu düşünüyorum. Çoğu zaman sorunlara neden olan bunlardır.
Daha fazla düşünürken bir misafiri kabul ettim.
Huzuruma kabul ettiğim ilk kişiler, yeteneklerime inanan ve bana büyük saygı duyan kişilerdi. Çoğunluğu daha önceden bağ kurduğum kişilerdi.
Bunlar, Kertenkele adamların (Lizardmen) şefi, Gabil’in babası, ve Yüksek Orkların (High Orc) liderleriydi.
「Uzun zaman oldu Rimuru-dono…Hayır… İblis Lord Rimuru-sama demek istedim…. Böyle sevindirici bir sebeple ,bizde-」(Gabil’in Babası)
Çok gergin gözüküyordu ve aşırı resmi konuştuğunu görünce, sözünü kestim.
「Ah, gerçekten uzun zaman oldu, Şef. Bu kadar resmi konuşmanıza gerek yok. İttifak için sana borçluyum, bu yüzden bana daha önce davrandığı gibi davranmaya devam edebilirsin. 」 (Rimuru)
Böylece konuştum.
Bunula birlikte, onun rahatsızlığını ortadan kaldırmayı başardım ve endişeleri yok olmuş gibi gözüküyordu. Bundan sonra, bir türün liderine uyan orijinal gözü pek kişiliğine geri dönmüş gibi gözüküyordu.
「 Hayır hayır! Bu tür kelimeler için bir sebep yok Rimuru-sama! Bu arada, bu Gabil…..Size hiç faydası oldu mu? Dürüst olmak gerekirse… oğlum hiçbir şey de iyi değildi….」(Gabil’in Babası)
Toplum için, Gabil sürüldü ve babası tarafından evlatlıktan reddedildi. Sesinden, şu andan onu geri çağırmak gibi bir niyetinin olmadığı anlaşılıyordu. Babası ağırbaşlı bir kişi, aynı zamanda birçok iyi özelliği var ve iyi bir lider.
Bunu düşünürken, aniden kafamda bir fikir belirdi.
「Oh, tamamdır, Şef. Size ”Abil” ismini vermeme izin verin. Nihayetinde, siz Gabil’in babasısınız, ya da daha doğrusu adınız olmaması rahatsız edici. 」(Rimuru)
Oh, bu nostaljik bir isim bahşetmeydi.
Babanın rolünü vurguladım, bu sıkıntının yavaş yavaş çözülmesini istiyordum..! Ve, onu dolaylı olarak ikna etmeyi unutmadım.
Acaba niyetimi anladı mı…? Şef. Hayır, Abil teşekkür ederken başını eğdi.
「İstediğiniz gibi! Bu isim üzerine yemin ederim ki, *Rimuru-sama ya sadığım! Bu anı asla unutmayacağım!! 」(Abil)
Böylece, dedi ve büyük bir yaşam gücüyle başını salladı, sonra bu yerden ayrıldı. Gabil’in konutuna doğru yönelmesi için bekleyen Rigur’a bakış attım.
Rigur başını salladı ve Abil ile beraber ayrıldı.
Bu arada, Abil kesinlikle bir Dragonewt’a dönüşecektir.
İsim ona oldukça fazla İlahi Koruma verdi ve biraz güç harcadı, ama yine de insanlara düşünmeden isim vermek bir problem.
Aslında bunu yapmak gibi bir niyetim yoktu.
Bu sefer, Şefe isim vermek, Gabil’in çabaları için bir tür şükran oldu, ama ilerde insanlara isim verme eğilimimi kontrol altında tutmalıyım.
Abilden sonra, Yüksek Orkların(High Orc) liderleri devam etti, sadece birkaç eskortla beraber tebriklerini sunmaya gelmişlerdi.
Hiçbir koruma getirmemişlerdi, belki de bana biraz fazla güveniyorlar.
Yanlarında getirdikleri birkaç kişi çocukları ve torunlarıydı.
Doğal olarak, yiyecek durumları iyileşti, yaşam tarzları değişti.
En önemlisi, çocukları doğdu ve her çocuk bir Yüksek Ork (High orc) olarak dünyaya geldi. Bundan dolayı büyük bir neşe ve şaşkınlık hissettiler, bunu doğrudan bana bildirmek istediler.
Kendi kendime, çocuklarının Yüksek Ork haline gelmesinin doğal bir olgu olduğunu düşündüm, ama aslında bunun oldukça nadir bir olay olduğunu söylediler.
Sonuç olarak, bir değişkenin doğumu normalde tek nesille sınırlı kalır. Şimdilerdeki doğum oranı düştükçe, çocuk bakımı ve gelişimine odaklanabiliyorlar.
Gelecekteki çalışma gücü olan çocukları, büyük bir özenle yetiştirmelileri için talimat verdim.
Çocuk bir hazinedir. Başka bir dünyada da olsak, bu değişmez bir gerçektir.
Başa çıkamayacaklarından korkmuştum, ama hepsine isim bahşetmem doğru bir karar olduğu ortaya çıktı.
Onlara verdiğim isimleri kullanmalarının karışıklığa sebep olup olmayacağını merak ediyordum, ama görünüşe göre bu isimleri kullanmak onlara doğalmış gibi geliyor.
Memnunum. Oh peki, alışamayabilirlerdi. Ama bir süre sonra, bu isimlerle çağırılacaklar.
Aslında isimlerle hiçbir problem yaşamıyorlar, muhtemelen ben fazla endişeleniyorum.
Yüce Jura Orman İttifakını oluşturan son üye olarak.
Treantlar[4] da tebriklerini sundular.
Aslında, Treantlar diyorum, ama hareket edemedikleri için, gelen aslında Dryadlardan[5] Traineee-san dı.
Her zamanki gibi, büyük büyü gücü rezervini hissedebiliyordum.
「Uzun zaman oldu, Rimuru-sama.
İblis Lordluğuna yükselişinizi tebrik ederiz. 」(Trainee-san)
Hiç tereddüt etmeden, tebriklerini sundu.
Geçmişte onlar tarafından da yardım almıştık, bu yüzden ona ve Treantlara biraz borçluyum. Karşılıklı ilişkimizi tartışmayı bir sonuca bağladık.
Şimdilik, acil bir problem olmadığı anlaşıldı, ama hareket etmek onun için zahmetli bir eylemmiş gibi gözüküyordu.
Aslında, huzurumda, Traniee-san ın vücudu daha zayıf hale geldi.
「 Peki bu ve bu…
Peri Kraliçe reenkarnasyonunu tamamlayana kadar, geride kalmak zorundaydık. Özgürce hareket edemediğimizden, sadece bu kadar idare edebiliyoruz… 」(Trainee-san)
İlginç… Bir şeyler mi söyledi az önce….?
Peri Kraliçe…. Hayır…. Öyle demek istemedi…..
Bu Chibikko [6] çok rezil bir biriydi…
Kafamda, sadece Ramiris’i masum bir gülümseme ile canlandırabiliyorum.
「Eh, Gerçekten mi? Peri Kraliçe mi dedin?
İsmini biliyor musun?」(Rimuru)
「Evet, Yüce Ramiris-sama.
Birkaç bin yıl önce, şeytani insanlarla uzlaştı ve sonra birden ortadan kayboldu.」(Trainee-san)
Hiçbir şey duymamış gibi davranmak istiyorum.
Benim kafamdaki Ramiris ile Traniee-san ın hayal ettiği Ramiris kesinlikle eşleşmiyor. Bundan eminim.
Bununla beraber… Görünüşe göre bunca zamandır hep geri dönüşünü bekliyordu.
Peri Kraliçesinin, iblis lordlarından birisi olduğu aklının ucundan bile geçmemiştir….
Olanları bilmeleri izin vermeli ve onların astlarım olarak komutam altına mı alsam?
「Ummm… Böyle bir birisi hakkında bilgim olabilir, ama..」(Rimuru)
「EEEH! Bu.. Doğru mu!?」(Traniee-san)
Sözlerimi duyduktan sonra, dünyayı sarsabilecek bir güçle tepki verdi.
Hadi onu tanıtalım. Eğer Chibkko yu görürse, hayal kırıklığına uğrayabilir.
Aslında, Ramiris’in önemli birisi olmasını hiç beklemiyordum. Cesaretim kırılmayacak.
İrademi gözden geçirdim, Trainee-san’ın Ramiris ile tanışmasına izin verdim.
Sonuç.
Etkilenen Traniee-san fazlasıyla ağladı.
Cidden mi? Ramiris, Peri Kraliçenin(?) reenkarne haliydi.
「Ah, değişmeyen güzelliği, zarif görünümü…」(Traniee-san)
Traniee-san yüzünde hayranlık varken, şükran göz yaşları nedeniyle boğuluyordu. Bunu kimin için tekrar ediyorsun? Ben gerçekten anlamıyorum.
Özellikle, zarif kısmını… Ramiris’i baştan aşağı kadar arasanız bile, bu tanım ile eşleşen HİÇBİR ŞEY bulamazsınız…
「Bunu duydun mu? Hey, biraz öncekini duydun, değil mi?! Sadece benim hakkımda daha iyi bir fikir edinmelisin, değil mi?」(Ramiris)
Gururlu bir biçimde, Ramiris yakına geldi ve övünmeye başladı.
Sinir bozucu bir biçimde.
Etrafımda uçuyor ve vızıldıyordu.
「Nasıl~Şu!」(Ramiris)
Gerçekten çok sevinmiş gibiydi.
Oh neyse, umurumda değil.
Bir yoldaş ile tesadüfen görüşmek mutlu bir olaydı.
Bu arada, bu keyifli buluşmanın sadece ilk kısmıydı, bir kez daha konuştum.
「Herneyse! Ramiris’in Labirentini taşıma hakkında ne düşünüyorsun?
Anlıyorsun ya, o yer Tempest’in yakınlarında ve aynı zamanda Ramiris’in toprakları, sen biliyorsun değil mi?」(Rimuru)
「Ah! Bu çok iyi olur…
Zemin kolayca büyütülebilir, ayrıca burda bir çok boş kat ve orman katı bile var!」(Ramiris)
Ramiris teklifimi kabul etti.
Sonuçta, labirentin içinde Ramiris’in astları ölümsüz olacaklar. Asıl rollerine hizmet edecekleri için, böyle bir öneride bulunmaya karar verdim.
「Her neyse…Jura ormanında yaşayan bizler, Rimuru-sama’ya bağlılık altında olacak mıyız…?」(Traniee-san)
Traniee-san cidden bu konu hakkında endişeleniyordu.
Aslında bu yere, Ramiris’e labirent kurma izni verdiğimde, aynı zamanda burası için dokunulmazlık hakkı da verdim.
Labirentin için hem benim hem de Ramiris’in kontrolü altında, burası ortak yönetim altında özel bir alan.
Bunu açıklarken, şu an için bir göçün de sıkıntı olmayacağını ekledim.
Trainee-san tereddüt etse de, hızlı bir şekilde kendine geldi ve Treant yaşlılarına bu konuyu danışmaya karar verdi.
Bundan sonra, ışınlanmayı kullanarak geri döndü.
Doğanın gücünü manipüle etme yeteneğine sahip birinden bekleneceği gibi, oldukça kullanışlı bir yeteneğe sahip.
Mekânsal transfer gibi görünse de, çağırısı hızlıydı.
Ama eğer analiz yeteneğimi kullanırsam, muhtemelen hızlıca öğrenebilirim.
Üç gün sonra yaşlılar arasındaki müzakereler sorunsuz tamamlandı ve Traniee-san geri geldi.
Daha sonra hemen huzura kabul için bir talepte bulundu ve söylediği ilk şey,
「Biz; Treantlar ve Dryadlar, yeniden Ramiris-samanın korumasına girmek istiyoruz.
Bize onay verir misiniz, Rimuru-sama? 」(Traniee-san)
İsteğini böyle dile getirdi.
Doğal olarak , onay verdim.
「Çok teşekkür ederiz!」(Traniee-san)
Onay verdikten sonra, Traniee-san çok sevindi.
Bununla beraber, bir sorun vardı, devasa ağaçların yerini nasıl değiştirecektik? İşte soru buydu.
Her neyse, çözüm beklenmedik bir şekilde kolaydı.
Ramiris Labirente bir kapı açacaktı ve onları Labirente taşıyacaktı.
Çünkü, Treantların kendi kendilerine taşınabileceklerini düşünemiyorum.
Bununla beraber, Ramiris’in astlarının sayısı giderek artacağı için, Labirent önümüzdeki haftalarda istikrarlı hale gelecektir.
Sihir gücünün ve hava yönetiminin artan kontrolü, Labirenti işletmeyi daha da kolaylaştıracaktır.
Ve, Dryadların sayıları az olmasına rağmen, Labirentin içinde kılavuz olmaya çok uygunlar.
95.Kat, Treantların ikametgahı olarak belirlendi, katı tesis etmek için Veldora ve Ramiris’ten vekalet alabilirler.
Böylece burası Azman Yeşillik(Overgrown Greeneries) katına (Sahnesine) dönüşmüş olacak.
Bu kat, 5 Km çapıyla en geniş alana sahipti.
Ve, 96.Kata giden kapının yakınlarında son kayıt noktası (Save Point[7]) vardı ve Boss[8] tan önce, buraya bir han yapıldı.
Aynı zamanda, sadece burada bulabilecekleri ve buradan alabilecekleri, yüksek kaliteli zırhlar ve silahlar sunan bir ekipman mağazası açabilirler.
Ama, nadir müşteri geleceğinden, dükkan açmanın bir hobi olacağına şüphe yok.
Bölgeyi çevreleten Treant köyü tamamlanmıştı.
Yoğun sihir konsantrasyonu sayesinde, herkes canlı bir şekilde yaşayabilecek, ayrıca Dryadların Labirentin yönetimine yardım etmeleri için bir anlaşma yaptık. Aslında, yararlı olmak isteyen taraf onlardı.
Sanırım sadık ve işbirlikçi bir grup işçi kazandık.
Daha sonra, o katta, orman tipi bir şehir kurulacak.
Ormanda nüfuz elde etmek için birçok acıya katlanan, avuntunun şehri.
“Labirent Şehri” olarak bilinen, gelişmekte olan Yanılsamaların Başkentiydi. (Metropolis of Illusions)
Sadece ona ulaşabilenleri kutsayan bir kasaba.
Her neyse… Bu geleceğin öyküsü, şu anki benliğim bile bunun gerçekleşeceğini hayal edemezdi.
−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−
Ondan sonra, beni gözlemleyen ikinci grup.
Bu kişiler, Yüce Jura ormanının yüksek-mevkili ırklarına mensuptular.
Analize gelirsek, onlar Tengu[9], Gozu[10] ve Mezu[11] ırklarının temsilcileriydi.
Tengu, Yüksek Ork dağ klanının yer aldığı dağlık bölgede bulunuyordu. Dahası, köylerini kapılarından önceden ulaşılamayan bir dağın zirvesine kurmuşlardı.
Bir zamanlar orda hiç kimsenin ikamet edemeyeceğine inanılsa da, yüksek mevkili ırklar için bu tür ortamlar bir sorun teşkil etmiyormuş gibi gözüküyordu.
İhtiyarın temsilcisi olarak torunu, Momonji adında bir kız, tebriklerini sunmak için gelmişti.
Erkeklerinin burunları tıpkı isimleri[12] gibi uzun olmasına rağmen, türlerinin dişileri normal burunlara sahipti.
Göze çarpan özelliklerinden biri, ten renklerinin kıpkırmızı olmasıydı.. ya da belki de erkeklerin burunları sandığım kadar uzun değildir. Şey, beklendiği gibi eğer çok uzun olsaydı ,bu onlar için büyük bir sıkıntı yaratırdı.
Ancak… Bu ırkın üyelerinin kibirleri şaşırtıcı derecede yüksekti.
Bana söylediği ilk şey,
「Hmph. Geleceğimizin yaş olduğuna inanarak, düşük bir balçık tarafından yönetilmeye geldik. Ne kadar da gülünç.
O kadar gülünç ki, buna gülemiyorum… Neyse, olan oldu bir kere.
Bu ormandaki egemenliğinizi tanıyacağız. Bununla beraber, eğer işlerimize burnunuzu sokarsanız, sizi hoş görmeyeceğiz.」(Momonji)
Böylece, bölüm başkanlarının önünde bunu ilan etti.
Shion gözleri seğirmeye başlamıştı. Ama şaşırtıcı olan şey kendini dizginleyebilmesiydi.
Kızın kafasında neler değiştiyse, artık böyle küçük meselelerde öfkeden kendini kaybetmiyordu.
İyi bir mizaç olmasına rağmen, bu…. Aynı zamanda biraz ürkütücüydü.
Ancak, birikebilir ve patlayabilirdi.
Shion’un davranışlarındaki değişimleri incelemekten vazgeçtim.
「 Anlıyorum, Tenguların niyetlerini anlayabiliyorum. İşinize burnumuzu sokmama konusuna gelecek olursak, size herhangi bir yardımda göndermeyeceğiz. Bu düzenleme sizin için de iyi mi?」(Benimaru)
Benimaru, temsilci rolünü üstlenerek kıza sordu.
Söylediklerine gelecek olursak, eğer İblis Lordu tarafından yönetilmek istemiyorsan, o zaman yönetilmezsin. Eğer başka bir İblis Lord olsaydı, saygısızlık gösteren kişileri imha ederdi.
Ama, yüce gönüllü biriyim ve böyle bir şey umurumda değil.
Yada daha doğrusu….Bu oldukça zahmetli.
Dahası, herkese böyle tepkiler veren bir ırk için, kendileri için en iyi olacağını düşündükleri şeyi yapmalarını söylemiştim zaten.
Benimaru bu sözleri söylerken, sadece beni tasdikliyordu.
「 Evet, bu iyi.」(Momonji)
Cevabını verdiğinde, kafa salladım.
Ve Benimaru, tekrardan konuştu.
「Anladım. O zaman, birbirimize müdahale girmeyelim.
Ancak, lütfen dağa yerleşmiş olan Yüksek Orkların dokunulmazlıklarını tanıyın.
Gıda ve diğer mallar için ticaret antlaşması yapmak ister misiniz?」(Benimaru)
「 Bu doğru. Dağın nimetleri için bir hak iddia etme çabasında değiliz. Mineral cevher gibi şeyler, pratikte bizim için işe yaramaz şeyler.
Dağlara yerleşmiş orklara gelecek olursak, onları yalnız bırakacağız.
Sadece başka birilerinin işimize karışmasını istemiyoruz. Herhangi bir askeri amaç için çağırılmadığımız sürece, her şey iyi olacak.」(Momonji)
「Anladık. Bu anlaşmada herhangi bir problem yok. Askeri meselelere gelince, bu konuda endişelenmenize gerek yok.
Askeriye de gönüllülük sisteminin kullanılması daha çok tercih edilir.
Bu konuşma burada bitti.
Öyleyse, uzak bir ülkeden gelmek zorunda kaldığınız için, neden geri dönmeden önce biraz dinlenmiyorsunuz?
Evet, bu ülkenin savaşçıları için bir turnuva düzenleniyor. Bir gösteri ya da belki de bir eğlence demeliyim. Bunun nadir görülebilecek bir şey olduğunu düşünüyorum.
Eminim ki, bundan zevk alırsınız.」(Benimaru)
Konuşma bunun gibi bir not ile bitmişti.
Gönüllülük esaslı askerlik sistemi ile ilgili hiçbir şey duymamıştım, biraz şaşırdım ve etkilendim.
İstenilen dostça ilişkileri kurmak için, zorlukla çekerek buralara kadar geldi ve turnuvayı gördüğünde. Bence ülkesine bu ülkeden zevk alarak dönecek.
Ama, Momonji Tengu’nun yaşlısının torunuydu.
「Fufu, Slime’in astlarının güç seviyelerini görmek isterim.
Her neyse, bence onun bir İblis Lordu olması sadece bir şanstı, değil mi?」(Momonji)
Küstahça bu sözleri söyledi ve sonra hemen ayrıldı.
Ama, kendi niyetini açıkça beyan etmek ve onunla aynı fikirde olmamı beklemek, hiç de mütevazı biri değildi.
Momonjinin ayrılmasından sonra,
「Buna rağmen dayandım, ama bu da çok fazla değil mi?」(Shion)
Yani Shion konuşmaya başladı.
「Kesinlikle. Bende biraz tahrik oldum.」(Benimaru)
Benimaru bile.
Eh, Yüksek bir ırka mensup olduğu için belki de A sınıfı olarak sınıflandırılabilir.
Kesinlikle, güçlüler. Müdahale etmeme politikasını benimsemiş olsalar bile, onların makul olmayan bir biçimde kendilerini beğenmiş olmalarına gerek yoktu.
Yani düşündüm ki,
「Bu nasıl bir tutum? Onlardan bizim astımız olmalarını istemedik, bu kontrolsüz düşmanlığın sebebi nedir?
Ya da daha doğrusu, Dağ üzerindeki haklarını teslim etmelerinin daha iyi olacağını düşünmüştüm.
Dürüstçe, dağdaki çeşitli kaynakların hasadını durduramayız. Eğer oradaki menfaatlerimizi genişletirsek ve probleme neden olursa, kesinlikle bir savaş patlak verir.
Eğer taraflar eşit değilse, diğer taraf için endişelenmemi ve davranışlarımızı durum ile eşleştirmeliyiz, değil mi?」(Rimuru)
Bu iki kayışsız çifti uyarmak istiyorum.
Sorun madencilik haklarıyla ilgili. Ah, peki, ilk etapta dağın sahibinin kim olduğu değil mesele.
Şimdi, resmi olarak beyan edeceğim ve kendimi tanıtacağım, böylece benim kurallarıma veya insanlarıma muteriz herhangi bir ırk var ise, açıkça davranışlarında düşmanlıkları kendini gösterecektir.
Peki, müdahil olmama politikası iyi.
Onları ezmek benim için zor olmasa bile, onlarla olabildiğince çabuk iyi bir ilişki kurmak istiyorum.
Az ve veya çok küstah davranışlara cevap vermek, hadi sadece gözümüzü yumalım.
Bundan sonra devam eden iki ırk daha vardı.
Bunlar Gozu ve Mezu idi.
Duyduğuma göre iki ırk yüz yıldır birbirleriyle savaştaymışlar, her iki ırkta kötü durumdaydı.
Her ne kadar birbirlerine muhalefet olsalar da, bir araya gelmişlerdi.
Atmosfer o kadar ağırdı ki, iki temsilci her an birbirlerine gireceklermiş gibi duruyordu. Benim varlığım onları kısıtlıyordu.
Ve,
「Yo, İblis Lordu-sama. Biz, Gozular savaşta kullanışlıyızdır, biliyor musunuz?
Bize zavallı Mezuyu yok etmemiz için gücünüzü ödünç verir misiniz?」(Gozu temsilcisi)
「Hmph. Aptal olma! İblis Lordun keskin gözleri var. Mezu ile bir ittifak kurmak için tereddüt etmeye gerek yok.
Gozuyu bırakın, itaat etmemeye cesaret eden tüm canavarları katledeceğiz!」(Mezu temsilcisi)
Zahmetliden çok tutkulu olmasına rağmen, buraya kadar gelmişti.
Ancak, o dostları gördüğüm anda aklımda bir fikir belirdi.
Doğru! Labirent hakkında, kesinlikle bir Minatour olmalı!
Böyle bir şey olarak, Gozular Boss karakteri olarak çok uygun değil mi?
Onları istiyorum. Onları bir şekilde, Boss birimi olarak, 30uncu kat civarına yerleştirmek istiyorum.
Bu duygular fikirlerimi dökmeye başladıktan sonra devam etti.
Ancak, bu tür duyguların aksine, bu canavarların bana karşı sadakatleri düşüktü.
İyi bir işveren bu tür şeyleri yapabilir.
Ve açık olan şu ki, biri diğerini öldürmem için beni motive etmeye çalışıyordu.
Shion’a göz kırptım.
Shion “Eh? Sorun değil mi?” gibi bir ifade gösterdi, yüzünde hemen bir gülümseme filizlendi.
「Kralımızın huzurunda olduğunuzu unutmayın, nezaketsizliğin bile bir limiti var!
Eğer bize nezaket göstermeyecekseniz, iyi bir tedavi almak için hazırlık yapsanız sizin için iyi olur. 」(Shion)
Olanları özetlemek gerekirse, her ikisi de acımasızca dövüldüler. Bir dakika bile sürmedi.
Onlarla birlikte gelen klanın gençleri müdahale edecek zamanı bile bulamadılar. Çok hızlı bir işti.
Tek bir bakış ile, astları susturdu, sonra Shion önümde eğildi.
Bununla beraber, her şey yolundaydı.
Bu arkadaşlar Tengulardan farklıydılar, onları kullanabilirdim.
Ya da daha doğrusu, herhangi bir şart olmaksızın kullanabilirim.
İlk olarak, 100 yıllık savaşları boyunca defalarca birbirlerini yağmaladılar, evet, can sıkıcı ve zahmetli bir çift ırktılar.
Aslında, onların dövüş güçlerinin durumuydu, Ogrelerin üzerinde bile olabilirlerdi.
Basit bir dövüşte, Yüce Jura ormanındaki en güçlü ırk olarak adlandırılabilirler. Kaç tanesinin A sınıfı olarak nitelendirebilirim bilmiyorum.
Ne var ki, 100 yıllık bu ırksal çatışma çevreye daimi hasarlar verdi.
Diğer ırk şikayetlerini dile getirdi, onlara bir ceza vermenin bir sorun olacağını düşünmüyorum.
「 Sizler oldukça güçlü gözüküyorsunuz, bu yüzden bu yiğitliğinizi göstermeniz için bir bölüm hazırlayacağım.
Eğer buna karşı çıkarsanız, sizi bulacak tek şey yıkım olacak.
Ancak zafer elde etmeyi başarırsanız, bana itiraz ederken faydalı olabilir, bunu bir düşünün.
En iyi şekilde, en yüksek çabayla zafer kazanmaya çalışmalısınız.」(Rimuru)
Herhangi itirazda bulunmalarına izin vermeme rağmen, abartılı laflar söyledim.
Aynı zamanda, varlığımı silmiştim, ama onları korkutmak maksadıyla,『İblis Lord Hakisi』nin tamamını bin anda serbest bıraktım.
Böylesine bir varlığı sezen Gozu ve Mezu lar yüzüstü düştüler.
Titremeye ve sallanmaya başladılar, daha önce sahip oldukları tutumdan eser yoktu.
Eh? 『İblis Lord Hakisi』ni en başından serbest mi bırakmalıydım…..
Hayır, aşırıya kaçmaya gerek yoktu. Ayrıca, doğru zamanda serbest bırakmak daha etkili olacağından eminim.
Her neyse, bu ikisini turnuvaya ekleyeceğim. Ve sonra, onları uygun bir biçimde Labirentte çalışmaları için koyacağım.
Kafamda sadece neşe vardı, çünkü iyi bir Boss materyali elde etmiştim.
『Beklentilerinizi karşılamak için canla başla çalışacağız! Bu nedenle, kabalığımızı affetmeniz için yalvarıyoruz!!』
(İki |Gozu ve Mezu)
Yani, öyle gözüküyor ki, ikisine ve aşırı heyecanlı yalvaran seslerine yeterince dikkat etmemişim.
Bu zavallı iki ast, solgun yüzlerle ayrıldılar, dışardaki diğer ırklar içerde neler olduğuna dair sadece çılgınca tahminlerde bulunabilirlerdi.
Bundan sonra diğer bütün görüşmeler sorunsuzca devam etti.
Orada bazı bencil ırklar olsa da, Gozu ve Mezu gibi şanslarını çok fazla zorlayan birileri yoktu.
Böyle duygularla, görüşmeleri bitirdim….
Ama, gelen son kişiler sorun getirdiler.
Açıklamalar
[1] Burada yazan kelime “Keikakudoori”. Death Note seyredenler Yagami’nin klişeleşmiş sözünü hatırlarlar. “Olması gerektiği gibi” anlamına gelmekte
[2] Kagami Mochi: bir tür gelenksel Japon pirinç keki.
[3] Kamidana: japon şinto inancina gore icinde sinto tanrilarinin ikamet ettigi kucuk ibadet rafi
[4] Treant: Ağaç adam olarak yazılmış ırk
[5] Dryad: Ağaç perisi
[6] Chibikko: Çocuk, küçük
[7] Save Point: Oyunlarda ilermeyi kaydetmek için kullanılar yerler.
[8] Boss: Oyunlarda bir sonraki seviye yada kata geçmek için yendiğiniz ortalama canavarlardan daha güçlü olan canavarlar
[9] [12] Tengu: uzun burun ırkı. Tengu Kanjide uzun burun demekmiş.
[10] Gozu: Öküz kafalı bir ırk.
[11] Mezu: At kafalı bir ırk.