Tensei Shitara Slime Datta Ken - Bölüm 111
BÖLÜM 111 – TURNUVA – 6.KISIM
Turnuvanın üçüncü gününe geldik. Dün Cüce Kral beni bir türlü salmadı onunla geç saatlere kadar takıldık. Masayuki ile konuşmak istiyordum ama kral öncelikliydi. Aslında Shuna ile ona mesaj gönderebilirdim ama konuşmak için her türlü fırsatımız olacak o yüzden vazgeçtim. Cüce Kral ile takılırken, Sarion’un imparatoriçesi yanımıza geldi (izinsiz) bende onları birbirleriyle tanıştırdım. Ortak araştırmalarımızın şartlarını tekrar değiştirdik bu yüzden, muhtemelen Tempest’in gelecekte pek çok şeye öncülük etmesini beklenebilir. Bu konuda değişiklik yaparken çok fazla alkol kullanmıştık. Böyle iyi olacak mı? Bu konu hakkında şüphelerim vardı ama bunun hakkında düşünürseniz, çok alkol alınca onlarla anlaşma yapmak daha kolay. En azından ben böyle düşünüyorum. Bu şekilde yaptığımız işler bütün uluslara uzanacaktır.
Bugüne gelecek olursak, ön hazırlıkların da dâhil olduğu birkaç gün geçtikten sonra seyirciler arenaya giden yollara alıştılar, evlerine ve yemeklere de alıştılar. Seyirciler artık arenaya neşeyle yaklaşıyorlar, bugün görecekleri manzaraları düşününce yüzleri gülümsüyor. Üstelik sadece birlikte bir geçmişi olan ülkeler değil aynı zamanda birbirleriyle daha önce hiç ilişkisi olmayan bölgelerden gelen insanlar mutlu bir şekilde birlikte sohbet ediyorlar. Ayrıca Myormiles’da Zindan hakkında söylenti yaymak için tüccarlarını kullanıyordu. Sizce bundan etkilenmeli miyim? Onlar şu söylentileri yayıyordu: “Dünkü harika silahları gördünüz mü? O silahları Zindan’dan bulmuşlar.” Ama gerçekten de Zindan’a silah koymalarını emretmiştim bu doğruydu ama işimize yarayacağını düşünmemiştim. Gerçi her şekilde muhafız görevlerinde uzman olan maceracılar artık zindanla da ilgileniyor gibi görünüyor, bu yüzden iyi bir iş oldu.
Sevinçli seyircilerin yanında, ruh hali daha düşük bir grup da var, Tengular. Onlar çok şaşkınlardı, muhtemelen Bölüm Başkanlarının mücadelesini izledikten sonra gerçek gücümüzü gördükleri içindir. Momiji, Benimaru’nun ilk maçını gördükten sonra kızarmıştı ve dünkü maçları izledikten sonra tüm Tengu’ların yüzleri maviye döndü. Şimdiyse yüzleri tamamen beyazdı sanki yüzleri yanmış gibiydiler. Yüz renginiz ile beni eğlendirdiğiniz için teşekkürler millet. Bence yüzlerinin böyle olmasının bir sebebi de beni tanımadan önce bana yaptıkları saygısızlıkları hatırlıyorlardı. Tengular yüksek sınıf bir ırktır, güçlü yetenekleri vardır ve gururlulardır bu yüzden muhtemelen ülkemin yeteneklerini hafife aldılar. Ama maçları izledikten sonra, sağduyularının kendilerini ne kadar sıkıntıya soktuğunu fark ettiler. Elbette, Benimaru’nun maçını izledikten sonra Momiji’nin neden kızardığını açıklayamıyordum ama bir kez daha ittifak isteği ile karşıma çıkacaklarını tahmin ediyordum. Böyle olduğunda, Ulu Jura Ormanı tamamen benim egemenliğime girecek ve bu muhtemelen iyi bir şey.
O zaman şimdi, bugün 4 maç yapılmasını planlamıştım. Bir mucize eseri Gobuta hâlâ devam ediyordu ama sanırım bugün 8 katılımcı şöhret için mücadele edecekti. Kesinlikle bugünkü maçlar izlenmeye değer şeyler. O zaman, günün ilk maçı;
Dokuzuncu Maç: Benimaru vs Souei
Rakipler arasındaki bir savaş; Sonucu dört gözle bekliyorum.
Bu maç Souka’nın mı yoksa Shuna’nın mı spiker olacağına karar vermek zordu. Souka, Souei’nin astı ve Shuna, Benimaru’nun kız kardeşiydi. İkisi tartışırken,
”Sanırım elden bir şey gelmez. Şimdi benim sıram geldi sanırım?”
Dedi Shion ve kafasını kardırdı…
[[Senin sıran falan değil. Otur ve izle.]]
Benimaru ve Souei aynı anda Shion’un önerisini karşı çıktılar. Ve sonuç olarak: Yapma arzusu ile yanıp tutuşan Milim mikrofonu çaldı. Evet, zaten usluca izleyici olmayı kabullenmesini beklemiyordum. Ve zaten eline geçirdiği için bırakacağından şüpheliydim. Bu yüzden bugünün spikeri Milim oldu. Seyirciler sonuçtan oldukça memnun oldu. Sonuçta, çok sevimli bir kızdı. Gerçek doğasını anlamadıkları sürece, bir sıkıntı olmayacak~. Artık benden günah gitti. Her şeyin yolunda gitmesi için dua edeceğim.
Milim’in komutu ile maç başladı. İkisi de aynı anda hareket etti. İlk hareketi Souei yaparak Benimaru’yu [Çelik İplik] ile bağlamaya çalıştı ama Benimaru ateş aurasını kullanarak hepsini yaktı. Sanki dünyadaki en açık sonuç buymuş gibi, Souei bu yaklaşımı bıraktı. Ve işte; gerçek savaş o zaman başladı.
Benimrau’nun kıpkırmızı *tachisi ile Souei’nin ikiz *nijatousu çarpıştı.
(İkisi de bir tür Japon kılıcı.)
Souei çift olarak kullanıyordu, Benimaru ise tek bir alev tachisi kullanıyordu. Benimaru, fiziksel saldırıları geçersiz kılan ateşten bir varlık haline gelmişti. Yani Souei’nin normal kılıç darbeleri ona zara vermeyecekti. Öte yandan, ne kadar nafile olursa olsun, Souei’nin savunması ezici güç tarafından aşılıyordu. Bu maç Benimaru lehineydi. Souei klonlarını yapsa bile yeteneklerini kusursuz bir şekilde kopyalayamadıkları için bu zayıf varlıklar Benimaru’ya karşısında duramazdı. Bu yüzden Souei onları harekete geçirmeye niyetliymiş gibi görünmüyordu.
Böyle giderse Souei kaybedecekti… Öyle sandığımda, ortadan kayboldu. Muhtemelen bunca zamandır dikkatini dağıtmak için bir klon kullanıyordu. Ne kadar iyi bir oyuncu. Ve hiç şüphesiz ki, gerçekten de yüksek seviyeli bir beceriydi. O harika oyunculuğunu kullanarak kendini gizlemişti. Ve şimdi eşsiz becerisi [Suikastçı] ile hareket edeceği için savunması zor olacaktı. Nerede olduğunu biliyorsanız, saldırıdan kaçınmak mümkündü ama şimdi olduğu gibi olursa %100 başarma şansı var. [Suikastçi]’nin gücü buydu. Ve direkt ruha saldırdığı için, eğitilmemiş ruhu olanlar derhal yok olur. Kesinlikle bu Souei’nin zaferi… Ya da ben öyle düşündüm…
”Toy!”
Diye bağırdı Benimaru ve kör noktasında beliren Souei’yi kesti. Tachi tam Souei’nin boynunun önünde durdu ve Souei hareket etmeyi kesti. Zafer Benimaru’nun. Benimaru [Başkomutan] eşsiz yeteneğine sahip. Bütün birlikleri komuta ettiği için. Personel karşıtı bir beceri olmasa da, bazı kullanışlı özellikleri vardı. Alan tanıma. En yüksek mekânsal tanıma yeteneğine sahip olan kişi o. Normal tüm mekanı ve alt mekanları aynı anda görüntüleyerek savaş alanını anlamak için kullanılır. Yani rakibi bir gölge bile olsa alt mekanda olduğu için algılayabilir. Yani Benimaru’nun algılamasından kaçmak imkansızdır. Kısacası, Souei en başından beri dezavantajlıydı.
”Fu. İlk kaybım, ha.”
”Evet, bir zafer bin beraberlik.”
”Bir kayıp, ha? Artık seninle savaşmayacağım. Kaybetmek çok acı verici.”
”Hahaha, yeteneğim sayesinde, hepsi bu. Yetenek olmasa, neredeyse denkiz.”
Yüzlerinde acı gülümsemeler ile Benimaru ve Souei orada duruyordu. Gerçekten ikisi de oldukça yetenekliydi. Fiziksel olarak ikisi birbirine denkti; farkı yaratan eşsiz yetenek idi. Dürüst olmak gerekirse ne harika bir maçtı öyle! Ve Milim Benimaru’nun zaferini duyurduğunda, gök gürültüsü gibi alkışlar stadyumu doldurdu. Önceden kül rengi olan Momiji artık parlak kırmızıydı ve alkışlıyordu. Sonunda kendine gelmesi iyi bir şey.
Hemen böyle heyecan verici bir maç izleyeceğimizi kim düşünebilirdi ki? Sonunda, onların mevkilerine karar verdim. Benimaru öncü olacak, Souei ise gölgelerden savaşacak. Evet, bu tam olarak her zaman yaptığımız şey; ama şimdi en iyisinin bu olduğundan emin oldum.
* * *
Onuncu Maç: Gobuta vs Ranga
(Ç.N. İngilizce çeviri yapan arkadaşın notunu harfi harfine çeviriyorum; Bu sahneyi nasıl yorumladığım konusunda hiçbir sorumluluk almıyorum. Lütfen bunu aklınıza bulundurun! Eee yani ben de sorumluluk almıyorum.)
Son karşılaşmanın heyecanını yitirmeden ve öğle yemeğinden hemen önce ikinci maçımız olacak. Kesinlikle yanlış bir yerde olan Gobuta ile henüz Gabil ile yeterince oynayamamıştım Ranga’nın maçı. Gobuta’nın çaresizliği yemeğimi daha da lezzetli yapacaktı. Yani.. Umarım öyle olmaz…
Maç başlar başlamaz Gobuta Ranga’ya doğru hücuma geçti… Bir intihar bombacısı mı?! Diye düşünürken,
”Yapacağım~su… Mahvolacaksın~su”
Diye umutsuzca çığlık attı. Ciddi değil mi? Gobuta’nın gitme zamanı. Bu cesur fedakarlığını unutmayacağım! Görüşürüz, Gobuta!! Tüm kalbimle Gobuta’ya saygılarımı sundum, umutsuzluk bir baharat olarak yemeğe eklendiğinde daha lezzetli olduğunu fark ettim ve biraz kaba davrandığımı hissettim…
Ve sonra Gobuta eşszi yeteneği [Birlik]’i etkinleştirdi ve Ranga’ya yapıştı. Huh?! Şaşırdım. Benimaru, Souei ve Shion biraz önce olan olay yüzünden şaşkınlıktan dondular. Beklenmedik bir şeydi. Yüzümüzden “O ne yapıyor!?” cümlesini okuyabilirdiniz. Ranga sinirden köpürüyordu, bir olmayı reddediyordu ama onu üstünden atamıyordu. Siniri en üst noktaya ulaştığında, Ranga sırtındaki Gobuta’yı kara yıldırımla vurmaya karar verdi. Ve bu Gobuta’nın sonuydu. Derhal iyileştirme iksiri vermek için oraya gitmeye karar verdim…
”Agagyaaaaa… Aaa, ah, ah? Huh? Huuuuh? Acıtmıyor~su?”
Diye sorarak Gobuta başını kaldırdı. Gerçekten mi?! Ben bile şaşkınlığımı gizleyemedim. Yıldırımdan gelen ışıkla kör olmuş seyirciler bile, maçın bittiğine emindiler. Ne kadar güçlü olduğunu bilen Bölüm başkanları bile Gobuta’nın öldüğünden oldukça emindi. Birçoğu böyle görünüyordu. Yani evet, olması gereken buydu. Ben bile tamamen ölmeden iyileştirme iksiri yetiştirmek için acele edecektim. Ama o hiç hasar almadı. Ranga’nın dişlerini öfkeyle gıcırdattığını duyabiliyordum.
<
N-Ne dedin sen!! Gobuta bir dahi mi?! Sanırım hep böyleydi. Yani bu birleşme işini düşünürsek. Ranga’nın astlarından birinin bile yapamamasına rağmen, Gobuta direnen Ranga ile yapmayı başarmıştı. Başka bir değişle, Ranga yetenekleri ile ona zarar veremezdi. Yani bu berabere. Ama bu açıkça Gobuta’nın zaferi. Milim, sen ne düşünüyorsun? Ona bir bakış attım ve “Bende Gobuta’nın kazandığını düşünüyorum!” diye cevapladı.
”Bu maç sonuçlandı! Galip: Gobuta!!”
Diye Milim sonucu açıkladı. Ve stadyum alkışlara boğuldu. Gobuta, azgın bir üstüne atlayıp, onu bir kovboy gibi ehlileştirdi. Bu duyuruyu duyan Ranga’nın başı düştü ve oturdu. Kuyruğu yere düştü ve hareketsiz kaldı.
”Kazandım, Ben kazandım~su! Gerçekten kazandım~su!!”
Diye neşeyle bağırdı Gobuta ve Touka, Saika Nansou ve Hokusou tarafından tebrik edildi.(Ç.N. Hatırlamayanlar için hepsi Souei’nin birliğindeki Lizardmanlar.)
Hayır, gerçekten hiç beklenmeyen bir sonuç. Bahse girmemiştik ama eğer yapsaydık kesinlikle ona karşı bahse girerdim. Yani hadi onu övelim; harika sonuçlandı. Baskı altında parlayan biri olduğunu düşününce; büyük bir gelişim gösterdi. Ranga’ya korkusuzca meydan okuyarak eşsiz bir yetenek kazandı. Sanırım bugün onu övmek zorundayım.
İkinci maç Gobuta’nın zaferiyle sonuçlandı. Gerçekten beklentilerimin ötesinde. Raphael’in tahmin edip edemeyeceğini bilmiyorum ve Raphael’in de cevap veremeyeceğine bahse girerim. Neşeli Gobuta’yı izlerken bunları düşünüyordum.
Öğle yemeği yemeden önce, Ranga duraksadı.
”Hiçbir bahanem yok, efendim… Gerçekten çok utanç verici bir performans sergiledim.”
Başı eğikken Ranga hatasını ifade ediyordu. Ama düşünüce bu Gobuta’nın zaferi yüzünden olmuştu. Böyle oldu çünkü Ranga gardını indirmişti. Yani,
”Ranga, şimdi anladın mı? Eğer rakibini küçümsersen, sonuç bu olur. Şimdi hatanı düşün ve insanlara tepeden bakmayı bırak.”
”Dediğiniz gibi.. Kibirli bir hale geldim. Gelecekte daha fazla dikkat edeceğim.”
Eğer anladıysa, her şey yolunda. Son zamanlarda çok rahatlamıştı, bu onun için iyi bir ilaç oldu. Doğrusu, Ranga’ya bir ders verdiği için Gobuta’ya teşekkür etmeliyim. Bunu söylemeyi düşünürken,
”Tabii ki, Gobuta’ya da minnettarım. Eğer beni çağırırsa, çağrısına cevap vereceğim.”
Ranga kafa salladı. Gobuta ne kadarda adaletsiz bir güç kazandı- Ranga’yı çağırabilmek. Umarım bundan sonra iyi anlaşırlar ve birbirlerine yardım ederler. Raphael’e göre [Bana Gücünü ver!] yeteneklerimden birinin bozulmuş haliydi ve büyük bir yetkim olduğu için ona ihtiyacım olmadan Ranga’yı çağırabilirim. Böylece, Ranga’dan göz kulak olmasını istedim. Diğer bir değişle, Gobuta önümüzdeki maçlarda onu kullanabilirdi. Sanırım Benimaru ve Gobuta’nın maçını dört gözle bekliyorum.
* * *
Sonra öğle yemeği bitti, sonraki maç başladı.
On birinci Maç: Beretta vs Diablo
Eğer ikisi de tam güçleriyle savaşırsa, kimin kazanacağını bilmiyordum. Bu yüzden gerçekten dört gözle beklediğim bir maçtı. Bir bağırışıma veya ses olmaksızın sorunsuz bir şekilde maçları başladı.
En başından beri, ikisi de fiziksel saldırılarda tamamen etkisizler, bu yüzden fiziksel bir dövüşe girişmeyecekler. Rakibin yeteneklerini ezemeyebilirsin, bu yüzden yeterli gücü kullanmak en iyisidir. Diğer bir değişle, tüm bölgeyi hedef alan bir alev topu atmaktansa, yoğun bir ateş topu atmak daha iyidir. Tabii, düşük seviyeli düşmanlar için sıcaklık ciğerlerini yaksın diye geniş bir alanı yakmalısınız ama birden fazla bariyeri bulunan varlıklarda bu bir işe yaramaz. Bu yüzden etkileyici bir yetenek savaşı göreceğiz. O zaman şimdi, bu savaş nasıl olacak.
Herhangi bir söz söylemeden, Diablo Beretta’ya birçok ateş topu fırlattı. Her biri çok yüksek sıcaklıklara sahipti, muhtemelen onu eritmeyi planlıyordu. Ancak bu saldırı Beretta’ya çizik bile atamadı ve Beretta karşılık verdi.
[Felaket Topu!]
Aniden [Kutsal İblis Birleşimi] anında ölüm eşsiz yeteneğini kullandı. Bunu tek bir patlama ile bitirmeye çalışıyordu. Bu beceri, iki zıt kutbu birleştiriyordu—Kutsal ve İblis—ve bu yüzden engellenemezdi. Ama,
”Kufufufu. Sanırım ucuz numaralarla kazanamayacağım. Daha seni burada test etmem benim yenilgimle sonuçlanabilir.”
(Ç.N. Diablo reis yine maşallahın var yerlere asalet damlıyor dikkat et kayma.)
(R.N. +1)
Diablo Beretta’nın arkasına ışınlandı ve saldırıdan kaçtı. Yaralanmamış Diablo ani ölüm saldırısını kim kullandığını anlattı. Beceri ne kadar güçlü olursa olsun, Diablo [Cennet Zaman]’ını kullanarak kaçınabilirdi. Böylece, Beretta’nın ani ölüm saldırısını mühürledi. Ama hiç gergin görünmüyordu,
”Anladım, Diablo-sama’dan da beklendiği gibi. Gerçekten de uzun zamandır yaşayan büyük bir iblissiniz. Ancak bende sizin denginizim. Lütfen kendinizi tutmayın!”
Diye bağırdı ve ellerinde giydiği bu “Savaş Ruhu” ile Diablo’ya saldırdı.
”Kufufufuf. Oh zamane gençleri… Ama peki, sanırım her şeyimle geleceğim!”
Diablo ellerini [İblis Lordun Hırsı] ile kapladı ve hücum etti. Yakın mesafe savaşı başlamıştı. Birbirlerine yumruklar ve tekmeler atıyorlardı. Diablo gibi bir büyücünün dezavantajlı olacağını düşünmüştüm, aslında o daha güçlüymüş görünüyordu. Vurduğu her sefer, Beretta kendini yenilemek zorunda kaldı ve bu yüzden baskılandı. En sonunda, ister bir ruh olsun ister bir bedeni olsun, diğerini ezen bir galibiyet olacaktı. Ruhunu kıracak ve savunmasını parçalayacaktı. Eğer rakibinize üstün gelirseniz kazanırsınız. İyi bir maçtı. Ve seyircilerin kolayca anlayabileceği, açıkça galip olan biri vardı.
Sonunda sadece biri ayakta kaldı, Diablo. Bu gücüyle baskın olan onun zaferiydi.
”Beretta da oldukça iyiydi. Ama Aslan Maskemi yenen kişi oldukça güçlü. Diğer bir değişle, Aslan Maskem Beretta’ya karşı kaybetmez!”
Milim’in Ramiris’i teselli mi etmeye çalıştığı yoksa dalga mı geçtiğinden emin değilim. Diablo’nun zaferi açıklandıktan sonra, sadece bunu söylemek için gelmişti. Hâlâ Ramiris’e kin tutuyormuş gibi görünüyor, dişlerini gıcırdattığını duyabiliyordum ama elden ne gelir ki—güçler arasındaki fark buydu. Saklamadığı apaçık ortadaydı.
Ve böylece, günün üçüncü maçı hiç öyle hissettirmese bile basit bir kavga ile bitti.