ArazNovel
  • Manga
  • Novel
Gelişmiş
Giriş yap Kayıt Ol
  • Manga
  • Novel
  • Aksiyon
  • İsekai
  • Shounen
  • Dram
  • Yaşamdan Kesit
  • Macera
  • Manga
  • Daha
    • One shot
    • Mecha
    • Josei
    • Harem
    • Bilim Kurgu
    • Webtoon
    • Fantastik
    • Seinen
    • Ecchi
Giriş yap Kayıt Ol
Prev
Next

The Second Coming of Gluttony - Bölüm 3

  1. Ana Sayfa
  2. The Second Coming of Gluttony
  3. Bölüm 3 - Bir Or***u Çocuğu (2)
Prev
Next

Bölüm 3: Bir Or***u Çocuğu (2)

Çevirmen: Haspanity & Redaktör: RuyaGezer

 

 

“Geri dönebilmek için daha fazla paraya ihtiyacım var.”

Seol Nonhyeon İstasyonu’nun önünde durdu ve bir karara varmadan önce bir sonraki hamlesini düşündü. Her tarafı düşmanlarla çevriliydi ama yardım için koşabileceği gizli bir yeri vardı.

*

Alarm yüksek sesle çaldı. Saat sabahın 5:30’uydu. Yoo Seonhwa gözlerini açtı ve ferahlatıcı bir gece uykusundan sonra uzuvlarını gerdi.

Sabah güneş ışığı pencereden içeri girdi ve çekmecenin üstündeki küçük bir çerçeveyi aydınlattı. Çerçevenin içinde, Yoo Seonhwa ve onun kardeşi dahil olmak üzere yedi kişinin fotoğrafı vardı. Fotoğrafa bakınca genç kadının yüzünde hafif gülümseme oluştu

Fotoğrafta Seol Ahjussi vardı, dıştan oldukça gergin görünmesine rağmen içinde herkesten daha sıcak ve şefkatli birisiydi. Yoo Seonhwa’yı kendi kızı gibi gören ve düzgün yemek yediğinden bile emin olan karısı vardı.

Ama fotoğrafta bulunanlar sadece ikisi değildi. Bir de çiftin en büyük çocukları olan Seol Wooseok vardı, soğuk ve sert görünmesine rağmen sıcak bir kalbe sahipti. En genç kızları, Seol Jinhee ise dürüst ve sempatik birisiydi ve en sonunda…

İkilinin ortasında hafifçe gülümseyen genç bir adam vardı. Ve kendisi vardı genç adamın omzuna yaslanmış bir şekilde ışıl ışıl gülümsüyordu.

“….”

Fotoğrafa bakınca, Yoo Seonhwa’nın endişelenmeye başladı. Saati görmek için telefonunu kontrol edince yüzü daha karardı.

*

“Hemen gidiyor musun? Neden bir fincan kahve için kalmıyorsun?” (Yoo Seonhwa)

“Uun, bunu ben de istiyorum, ama gerçekten gitmeliyim. İşimi bitirip yarın teslim etmem gerekiyor.”

“Hiçbir şey unutmadın değil mi? Gitmeye hazır mısın?”

“Tabii ki. Artık küçük bir çocuk değilim. Hadi ben gidiyorum! Sonra görüşürüz!”

Ön kapı kapandı ve narin ayak sesleri uzaklaşmaya başladı. Yalnız başına kalan Yoo Sewonhwa yüzünde ufak bir gülücekle kahvaltısını bitirdi. Küçük kardeşinin berrak yüzü onu mutlu etmişti. Son birkaç gündür o kadar mutluydu ki kendisi bile sorun olup olmadığını düşünmeye başlamıştı.

Doğru, kesinlikle mutluydu. Yani küçük bir şeyi görmezden gelirse.

Kahvaltısını bitirdikten sonra kalan yemekleri paketlerken kapısına doğru gelen ayak sesleri ile kıkırdamaya başladı. Koong, koong. Kapının aceleci bir şekilde çalındığını duyunca sanki bunun olacağını biliyormuş gibi çabucak kilidi açmaya gitti.

“Gördün mü? Unnin sana hep iki kez kontrol etmeni söylemi…”

Yoo Seonhwa küçük kız kardeşine ders vermek üzereyken olduğu yerde donakaldı.

“Seunghae olduğumu mu sandın?”

Önünde duran kişi onun küçük kız kardeşi değildi. Önünde duran adam, birkaç gündür yıkanmayan kıyafetleri ile sanki kanalizasyonda yüzmüş gibi iğrenç kokuyordu. Günlerdir hiç uyumamış gibi gözlerinin altı mosmor olmuştu.

“Sen… Neden buradasın?”

“Yo, uzun zaman oldu. Nasılsın, iyi misin? Vay canına, burası ne zaman gelirsem geleyim tertemiz görünüyor.”

Seol daireye girdi ve etrafa bir göz attı. Mutfak masasında yemek kalıntılarını görünce kirli elleriyle uzandı, ağzına attı ve onaylayıcı bir şekilde başını salladı.

“Lezzetli. Bende tam acıkmaya başlamıştım süper oldu bu. Bana da biraz kahvaltı hazırla.”

“….”

“Hadi ama, acele et.”

“Sana içeri girmeni kim söyledi?”

Genç adamın gözleri, düşmanlık dolu sesi duyunca sonuna kadar açıldı.

“Sorun ne?”

“Burası benim evim, senin değil. Başkasının evine zorla girmenin suç olduğunu bilmiyor musun?”

“Neden bahsediyorsun? Burası nasıl senin evin? Babamın bu evin güvence bedelini ödediğini çok iyi hatırlıyorum.”

“Bunu ona uzun zaman önce geri ödedim. Niye şimdi bu konuyu açıyorsun ki? Ayrıca, bu doğru olsaydı bile, buraya gelmeye hakkın yok.”

“… Hadi ama, birlikteyken böyle yapmana gerek yok. 

“Birlikteyken mi? Ciddi misin sen?”

Yoo Seonhwa’nın sesi daha da yükseldi ve sertleşti.

“Hayal kurmayı bırak. Aramızdaki her şey bitti. Seninle benim aramda artık hiçbir şey yok.”  

Sözleri soğukluğun ötesine geçti ve zehirli hissettirmeye başladı. Seol gözlerini devirdi ve derin bir iç çekti. Sonra, inleyerek yere yattı.

“Açlıktan ölüyorum, yani bana yemek yap. Onca yolu yürümekten yoruldum.”

“Hey! Artık maskaralıklarını gülmeyeceğim. Kalk oradan. Polisi aramadan önce kalk ve git!”

Seol homurdandı. Ama Yoo Seonhwa cep telefonunu çıkardığında aceleyle ayağa kalktı.

“H-Hadi ama, konuşarak halledemez miyiz? Buraya geldim çünkü söylemem gereken bir şey var. Gerçekten.”

“Sana söyleyecek hiçbir şeyim yok. Benimle konuşmak istiyorsan kumarhaneye git ve girmeni yasaklamalarını iste. O zaman bakarız.”

“Vay canına, bugün neden bu kadar hassassın?”

Yoo Seonhwa hayal kırıklığından patlayacak gibi hissetti. Gözlerini kapadı, başını indirdi ve derin bir nefes aldı.

“… Çık dışarı.”

“Hadi ama, gerçekten böyle mi yapaca..”

Daha sözünü bile bitiremeden kulak delici çığlık duyuldu. En sonunda, Yoo Seonhwa’ın bastırmaya çalıştığı öfkesi patladı.

“Neden burada olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun? Tekrar para istemeye geldin!”

Seol neden geldiğini doğru bir şekilde tutturunca ürktü.

“Hey, hey, ne demek istiyorsun….”

Seol bilinçli bir şekilde gülerek konuyu değiştirmeye çalıştı ama Yoo Seonhwa bu konuda tecrübeliydi. Bu ilk ya da ikinci seferi değildi.

Sadece dört ay önce, dizlerinin üzerine çöküp saatlerce onu son bir kez daha affetmesi için yalvarmıştı ve o zaman da kendi kendine son bir kez daha ona güvenmesi gerektiğini düşünmüştü.

Seol’un yüzünde oluşan gülümsemenin, iğrenç bir gülümsemeye dönüşü ile daha önce hiç hissetmediği bir şekilde tiksinmeye başladı.

“Sana tek kuruş veremem. Hayır, vermeyeceğim. Ne? Tekrardan başlamak mı istiyorsun? Sence deli miyim ben? Ne yani, geçen sefer ki güvence bedelimizi çöpe atman yetmedi mi?!”

İçindeki öfkeyi kustuktan sonra, Yoo Seonhwa derin bir nefes aldı. Hatta hararetli bağırışlarından sonra öksürmeye başladı.

Seol şaşkınlık içinde orada durdu. Kararlı duruşuna karşı hiçbir kelime işlemiyor gibiydi ama zalim bir sırıtış ile dudaklarını oynattı.

“O kadar sabrettim ve senin cevabın bu mu? Seni küçük orr***u….”

Yoo Seonhwa’nın ‘Acaba biraz fazla mı çıkıştım?’ düşünceleri sadece bir saniyeliğine sürdü. Kendi kulaklarından şüphe edemeden duramadı.

“Az önce ne dedin sen?”

“Noldu, kulağın mı tıkandı şimdi? Benim de aptal olduğumu mu düşünüyorsun? S**tir.”

Yoo Seonhwa ilk defa Seol’un bu kadar açık bir şekilde küfrettiğini duyuyordu. Yaşadığı kısa süreli şoktan sonra hemen kendine geldi

“Sen… Herkes diyebilir ama sen bunu bana diyemezsin. Hayat senin için zorken, bana bağlıydın ama şimdi nasıl böyle bir şey söylersin? Önemsiz olduğu için eski hatıraları gün yüzüne çıkartmak istemedim ama orta okulda ve lisede sana nasıl baktığımı unuttun mu? Her gün ağlayarak etrafta koşuşturup, anne ve babanı görmek istiyordun. Kız kardeşin, kaybolduğun için ağlayarak her bana geldiğinde, seni aramaya giden hep bendim.”

Yoo Seonhwa’nın boğazını iğrenç, mide bulandırıcı bir his tıkadı. Göz yaşlarını tutmaya çalışıyordu ama yaşadığı ihanet duygusundan sonra gözleri kızarıp ıslandı.

“Peki ya denizaşırı ülkelerde okumak istediğinde paran yokken ne oldu? Kendi eğitimimi erteleyip seni desteklemedim mi? Hatta yarı zamanlı olarak çalışıp oralarda aç kalma diye sana para gönderdim!”

Dediklerinin hepsi doğruydu. Yoo Seonhwa hayallerinin peşinden yurtdışına gitmek istiyordu ama hayat şartları onu çok zor duruma sokmuştu. Sorunlarından kimseye bahsedemediğinden dolayı, acıları içini yiyordu. İşte o zaman önündeki genç öne çıktı. Üniversiteye gitmeyi erteleyip, harç parasını ödeyerek onu desteklediğinde, ne kadar üzgün ve minnettar olduğunu kelimelerle tarif edemezdi.

Önündeki adam böyle bir insandı, herkesten daha fazla onu destekleyip, önemseyen bir adam. Aynı üniversiteye girdiklerinde ona aşkını itiraf ettiğinde sanki tüm dünyalar onun olmuş gibiydi. Ona geleceklerini vaat ettiğinde, onu o kadar çok seviyordu ki bu yüzden ölebileceğini bile düşündü.

Ama işler nasıl böyle sonlanmıştı? Kendini nasıl bu seviyeye kadar düşürmüştü?

Yoo Seonhwa, bir ağaçtaki kalan son yaprak gibi titreyerek ayakta duruyordu. Nefeslenerek başını kaldırdı. Kendini biraz sakinleştirmiş gibi görünüyordu ama gözleri burnu kırmızıya dönmüştü.

“… Sen bir or***u çocuğusun.”

“N-Ne?”

Seol’un siniri konuştukça yatışmıştı. Öfkelenmek yerine çok şaşırmıştı. Yoo Seonhwa’nın küfürden ne kadar nefret ettiğini biliyordu. Hayatı boyunca tek bir kez bile küfretmemişti.

“Ne kadardı?”

Ağlamaklı sesi sonunda bir karara varmış gibiydi.

“Ha?”

“Ne kadardı? Yurtdışına gittiğimde bana verdiğin para.”

“Ah… Okul ücreti 5 milyondu ve sana yarı zamanlı çalışarak 2 milyon daha gönderdim.” (1 milyon won ortalama bin dolar ediyor)

“Okul harcını babana geri ödeyeceğim. Bana parayı veren sendin ama en başında para babanındı. 2 milyona gelince, onu şimdi sana vereceğim.”

Yoo Seonhwa sanki sürekli bir şey yutuyormuş gibi konuştu. Cep telefonunu eline aldı.

“İşte, gönderdim. Tam olarak 2 milyon, o yüzden kontrol et.”

Seol kuru kuru öksürdü ve telefonunu çıkardı. Banka hesabını kontrol ettikten sonra sırıttı.

“Vay canına, artık çok paran var galiba. Banka hesabında ne kadar var?”

“Şimdi işimiz bitti mi?”

Ağlamaklı sesi sanki boğazından çıkan her bir kelimeyi sıkıyormuş gibiydi. Meşum sesi duyduktan sonra Seol’un tüm zevki kaybolmuştu.

Yoo Seonhwa’a baktı ve omuz silkti.

“Hey, senden bana para vermeni hiç istemedim. Eğer birisi burada olsa bu parayı senden çaldığımı düşünürdü.”

“Şimdi bütün borçlarımı ödemiş oldum değil mi?”

“Ah… Evet, sanırım.”

“Eğer doğruladıysan, dışarı çık. Şu andan itibaren birbirimizle hiçbir alakamız yok. Artık borcumda yok.”

”Yine mi aynı şey?”

Nihayetinde, Yoo Seonhwa daha fazla dayanamadı ve dizlerinin üstüne düştü. Gözyaşlarını tutmaya çalıştığını görünce genç adam yağlı saçlarını kaşımaya başladı.

“İyi, tamam, gidiyorum.”

Ayakkabılarını hiç çıkartmadığından hırsızlık yaparken yakalanan birisi gibi hızlıca evden çıktı. Başarmışlık duygusu sadece bir saniye sürmüştü.

—Huuuunng….

Kapalı kapının arkasından ağlama seslerini duyunca kendisini pislik gibi hissetti.

Dışarı fırladı ve gökyüzüne baktı. Sabah gökyüzü çok berrak bir mavilikteydi.

Aklından çıkan yorgunluk tekrardan ona hücum etti. Seol yakındaki bir marketten karnını doyurduktan sonra evine geri döndü. Işıkları yaktıktan sonra, tozlu battaniyenin üzerine yattı.

Bir süre sonra öğle güneşi batıya doğru ilerledi ve karanlık, alaca karanlığın turuncu izlerini boyamaya başladı.

Bzzzz!

Küçük bir vızıltı sesi ortaya çıktı ve havada dairesel dalgalar oluştu. Dalgalar yavaş yavaş mavi bir parçaya dönüşmeden önce tek bir noktaya toplandı. Parça bir sevgilinin nazik bir öpüşü gibi Seol›un alnına yavaşça düştü.

Kısa bir süre sonra, parça yavaşça suyun altında batıyormuş gibi battı.

Ürkmüştü.

Seol’un hareketsiz, uyuyan vücudu bir anda zıpladı.

“!”

Gözleri sonuna kadar açılmıştı.

Prev
Next

Comments for chapter "Bölüm 3"

MANGA DISCUSSION

Discord

BELKİ BUNLARI DA BEĞENİRSİN

46522
The Alchemist of Turandot
9 Kasım 2020
35479v2
Fukushuu Kansuisha no Jinsei Nishuume Isekaitan
25 Nisan 2021
18393
Demon Spirit Seed Manual
3 Ağustos 2021
134231093_3630442180409822_5327541334659901391_o
Newton no Tsubomi
22 Eylül 2022
Tags:
Novel

©2020 ArazNovel Tüm Hakları saklıdır.

Sign in

Lost your password?

← Back to ArazNovel

Sign Up

Register For This Site.

Leave the field below empty!

Log in | Lost your password?

← Back to ArazNovel

Lost your password?

Please enter your username or email address. You will receive a link to create a new password via email.

← Back to ArazNovel