The Wolf Won't Sleep - C3Bölüm 1-05
Çevirmen: Arda Düzenleyen: Ragon12
“Çok özür dilerim. Gerçekten çok özür dilerim.”
Fobea başını defalarca eğerek özür diledi. Bir süredir o durumdaydı.
Lecan’ı ilk gördüğünde korkudan tir tir titriyordu. Lecan kendisini Halka Hizmet Görevi almış bir maceracı olarak tanıttığında bir anda başını eğip özür dilemeye başladı.
Görev, Fobea isimli yaşlı bir adam tarafından verilmişti. Fobea’nın bahçesi çökmüştü. Zamanla tehlikeli bir hâl almaya başladığından, etrafı toplatmak istemişti.
Lecan olayı tam olarak anlayamadığından bölgeyi görmeye gitmişti ve gittiğinde bahçenin gerçekten çöktüğünü görmüştü.
Fobea ile konuştuktan sonra bir resim çekti.
Bu şehir kurulurken surlarda çalışan ve taş duvarlarla haşır neşir olan bir aile burada yaşıyordu. Surların inşa edildikten sonra genişleme ve tamirat gibi şeylere ihtiyacı olduğundan, bu bölgede o işlerde kullanılacak taşlar tutuluyordu; sayıları da çok fazlaydı. Her şekilden, boydan kare şekline getirilip burada saklanmıştı.
Sadece ihtiyaç olunan taşları almanın sonucunda, uzun bir süre sonra, arkada kalan taşlar düzensiz bir biçimde birbiri üstüne yığılmaya başladı. Bu taşlar sağda solda arta kalan taşlar olduğundan, birbirleri üstüne yığıldığında, zamanla, karışık ve gizemli bir şekil oluşturdular.
Yaklaşık 20 yıl önce, aile başka bir kasabaya göç etti. Başka bir aile arazinin yaşanabilir olan kısmını satın aldı fakat kimse arta kalan taşların olduğu kısmı almamıştı.
Yaklaşık 10 yıl önce de bu satılmamış alan Fobea tarafından satın alındı. Fobea, evlenecek kızına çeyiz olması için evini satmıştı.
Kızı evlendi ve uzak bir köye taşındı. Fobea buraya taşındığında taşların arasında sebze yetiştirmeye başladı. Geçimini kıt kanat sağlıyordu. Derinlerde bir şekilde yatabileceği bir yer bulmuştu. Bu hâlde yaşasa bile Fobea’nın bir şikâyeti yoktu.
Ancak geçen yıl ufak bir deprem olmuştu ve bundan mütevellit taşlar düşmeye başlamıştı. Sebzeleri tamamen ezilmiş ve yaşadığı yerin büyük bir kısmı da yıkılmıştı. İşte şimdi de yiyecek ekmeği zor buluyordu.
Her şeye rağmen yaşlı Fobea, elinde kalan ufak arazide sebze yetiştirmeye devam etmişti.
Lecan, Fobea’nın bu görevi 12 kez vermesi karşısında şaşmış kalmıştı. En azından yaşaması ve tarlasını kurmasına yetecek kadar bir alanı temizleyememişler miydi?
Biraz daha konuştuktan sonra Lecan, şu ana kadar buraya gelen maceracıların üç beş ufak taşı ve çöpü kaldırdığı ve yaşlı Fobea ile biraz sohbet edip geri döndüklerini öğrenmişti.
“İnsanlar bu kadar büyük daşları galdıramaz. Yabacak bi’ şey yok.”
O zaman duvarları ören kişiler taşları nasıl kaldırmıştı? Muhtemelen yanlarında birkaç büyülü evcil hayvan vardı. Büyük miktarda paralarla olmazdı bu iş.
Çayı içtikten sonra, Lecan çevreye bakmaya başladı.
Bahçe normalde epey ferah bir yerdi aslında. Eğer taşları surun iç kısmına koyarlarsa, yaşayacak ve tarla kuracak kadar alan elde edeceklerdi. Ancak bu zaman alacak bir şeydi.
Aira, Lecan’a bunu görevi almadan önce söylemişti.
“Oh, aramızda kalsın ama notun gittikçe düşeceğinden görevleri bir gün içinde halletmen lazım. Ancak bazı müşteriler var ki görevin bittiğini kasten geç onaylıyorlar ya da fazladan iş falan veriyorlar. Yaşlı Fobea’nın öyle birisi olduğunu düşünmüyorum ama işlerini hızlıca halletmeni tavsiye ederim. Hallet, parayı al ve geri dön.”
Lecan, onun durumu bilip bilmediğini merak etmişti.
Lecan o ana kadar buraya gelen 11 maceracıyı düşündü. Onların nasıl insanlar olduklarına bilmesine imkân yoktu ama buraya gelip hiçbir şey yapmadan döndüğü için rahatsız olan birkaç kişinin olduğuna inanıyordu. Durum böyleyken de biraz yardım ve yaşlı adama bir gün bile eşlik etmelerinin faydası olurdu.
Ardından Lecan, yaşlı adam Fobea’nın bundan sonra ne yapacağını düşündü. Bu hâlde kalırsa yağmur yağdığında da açıkta kalmaktan başka bir çaresi yoktu. Görevi bu olmasa bile, sebzelerini yetiştirmesi için biraz daha yer açması gerekiyordu. Yer aslında boldu. Buraları kendi parasıyla satın almıştı. Fakat yine de bu araziyi kullanamıyordu.
“Pekâlâ, hadi başlayalım.”
“Oh. Ben de geleyo’m şimdi.”
“Yardım etmene gerek yok. Ben hallederim.”
“He? Tamam, ben giddim o zaman.”
Yaşlı Fobea bir taşın üstüne oturup Lecan’ı izlemeye başladı ama elini bir taşın üstüne koyduğunda şaşırdı kaldı.
“H-Hey. Onu galdıramazsın. Zorlanaca’n da.”
“Fobea.”
“He.”
“Sus ve izle.”
Lecan taş yığınının üstündeki büyük taşa dokundu.
“Aa! Galdıramazsın onu…”
Normalde çok zor hareket eden taş kolayca yerinden çıkmıştı. Lecan taşı hızlıca başka bir yere koydu. O taşları tek başına hareket ettirebildiğine göre, Lecan’ın dehşet bir gücü vardı.
Yapılı dört adamın bile birlikte kaldıramamıştı o taşları.
“Fobea.”
“He.”
“Bu taşları duvara doğru dizmek için önce duvarın yanındaki taşları kaldırmamız lazım.”
“He?”
“Bugün en fazla duvarın oradaki taşları kaldırabilirim. Bu yüzden yarın devam edeceğim. Eğer yarın da bitmezse, ondan sonraki gün devam ederim. İşim bitene kadar her gün buraya geleceğim.”
Başlarda taşları kolayca kaldıran Lecan, gitgide yorulmaya başladı. Kasları çığlık atıyordu resmen. Yine de sessizce taşları taşımaya devam etti. Güneş battığında Fobea evinre gitti. Lecan’ın karanlıkta da çalışması gerekiyordu ama gücü tükenmişti.
Aklına unuttuğu bir şey geldiğinde Maceracılar Loncası’na geri döndü. Tezgâhta Aira yoktu ama başka bir kadın vardı. Tezgâha gidip Fobea’nın görevini bugün bitiremediğini haber verdi.
Lecan yiyecek alıp hana döndü. Odasına döndü ve yemek yedi. Biraz kafayı buldu ve duşa girdi. Ardından horlayarak uyudu.
Sabah kalktığında dün aldığı yiyeceklerden yedi ve Fobea’nın evine doğru yola çıktı.
Fobea, Lecan’ın bu kadar erken gelmesine şaşırmıştı. Lecan’a kaç kere çay içmeyi teklif etse de hepsini geri çevirmiş ve taş taşımaya devam etmişti.
Dünden kalan yorgunluk hâlâ üzerindeydi. Vücudunun dört bir yanındaki kasları acıdan ağlıyordu resmen. Böyle zamanlarad Boudo’nun [Müthiş Güç] yeteneğini kıskanıyordu. O yetenek ve mana yenileme iksirleriyle her şeyi yarım gün içinde bitirebilirdi. O yetenek olmasa bile Leydi Rubianafale’den aldığı, [Mana Yenileme] ve [Enerji Yenileme] ile kutsanmış olan kırmızı mücevher elinde olsaydı daha kolay olurdu. Ne kırmızı mücevher ne de enerji yenileme iksirleri elinde artık yoktu. Bu yüzden taşları sessizce taşırken basitçe acıya direnmeyi seçmişti.
Öğlen olduğunda, duvar boyunca, epey büyük bir alan açılmışştı. Lecan çantasını karıştırıyormuş gibi yaparken [Envanter]’den yemeğini çıkardı. İki parça da yaşlı Fobea’ya vermişit.
Günün sonunda işinin yarısı bitmişti.
Ertesi gün uyandığında bütün kasları ağrıyordu. Kahvaltı olarak su içti. Fobea’nın evine yürümek işkence gibiydi.
Çalışmaya başladı ama fazla ilerleme kaydedememişti. Buna rağmen, öğlen olduğunda, gözle görülür büyüklükte bir bölgeyi temizlemiş hâldeydi.
“Kusura bakma ama bugün halletmem gereken başka işlerim var. Yarın yine geleceğim.”
“Ha. Çok deşekkür ederim.”
Lecan başını eğmiş Fobea’ya arkasını döndü ve handaki odasına döndü. Ardından bütün gün ölü gibi uyudu.
Gariptir ki ertesi sabah kalktığında bütün ağrıları ve yorgunluğu geçmişti.
O gün çalışmaya devam etti. Küçük ve büyük taşları düzgünce sıralıyordu.
“Of of, of yavrum of.”
Yaşlı Fobea duygulandı ve göz yaşlarına boğuldu.
Fobea’yı biraz dinledikten sonra Lecan, elini onun sırtına koydu.
“Görev parasını ver.”
Lecan onunla yemek yemesi için aşırı derecede ısrar eden adamla yollarını acil bir işi olduğunu söyleyip ayırdı ve Maceracılar Loncası’na döndü.
“Oh, dört gün sürdü.”
Aira övüyor muydu gömüyor muydu, belli değildi.