Three Days of Happiness - Bölüm 13
Çeviren: Kylerxy Düzenleyen: Xyrante
Çok Gerçekçi Bir Yol
Hikâye şimdi sona yaklaşıyordu. Bunu yazmak için daha biraz daha zamanım vardı bu yüzden sondan önce nasıl kesebileceğimden emin değildim. Çok kötü, ama bence daha önceki kısımlara göre daha az ayrıntı içermesi gerekecek.
Miyagi’nin borcunu ödemek için karar vermiş olmama rağmen, kör aptallığım kolayca tedavi edilemezdi. Ama en azından gelişen olaylar söz konusu olduğundan belki de yanlış anlamam suçlamak için çok fazla değildi.
Sonuçta en başından beri imkansız görünüyordu. Borcu bir zamanlar bahsettiğimiz iş adamı maaşı masraflarından çok daha fazlaydı. Sıkıcı bir üniversite öğrencisinin iki ay içerisinde bu kadar çok şey yapabilmesinin hiçbir yolu yoktu.
Ama şimdilik birisini aradım. Övülesi işler yapmak bu durumda gerçekçi görünmüyordu. Ne kadar sıkı çalışırsan çalışayım, sadece iki ayım olduğundan bu taştan su sıkmak olurdu.
Muhtemelen Miyagi’nin bana verdiği 300.000 yeni geri verebilirdim ama son aylarımda böyle çalışmamı istemediğini düşünüyordum. Benzer şekilde hırsızlık, soygun, sahtekarlık, adam kaçırma gibi kriminal suçlara başvurmamı da istemezdi.
Ve onun için para kazanmaya çalıştığımdan tabi ki onaylamadığı hiçbir şey yapmak istemezdim.
Kumar oynamayı düşünmüştüm ama ben bile bunu yapabilecek kadar aptal değildim. Sırtımda böyle bir duvar varken ben bile kazanamayacağımı çok iyi biliyordum. Kumar para kazanmak isteyenler için her zaman harcanan bir şeydi.
Eğer zenginlik tanrıçasına ulaşsan o bile kaçardı. Sert olmalı ve yaklaşmasını beklemeliydin daha sonra doğru an geldiğinden onu yakalamalıydın. Ama bunun için zamanım kalmamıştı. Ve şu anda nasıl oynandığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Bir bulutu yakalamaya çalışmak gibiydi. İki ay içerisinde hayatın boyunca kazanman gereken parayı bulmanın bir yolu olsaydı harika olurdu, herkes bunu yapardı. Temelde yaptığım tek şeye herkesin açıkça ifade edemeyeceği bir şeyi bir kez daha kontrol etmeye çalışmaktı.
Tek ‘’silahım’’ söylemek gerekirse, böyle az bir zamanın kaldığından risk alabilirdim ama para için hayatını riske atan ilk insan olmayacaktım. Ve bunun onlar için nasıl sonlandığını söyleyebilirdim.
Ama yine de düşünmeye devam ettim. Saçma, biliyorum. Ama daha önce kimse başarılı olmasa bile ilk ben olmak zorundaydım.
Kendi kendime söylemeye devam ettim: Düşün, düşün, düşün. Kalan iki ay içerisinde borcu nasıl ödeyebilirim? Miyagi’nin huzur içerisinde uyumasını nasıl sağlayabilirim? Ben gittikten sonra Miyagi’nin yalnız kalmamasını nasıl sağlayabilirim?
Şehirde yürürken düşündüm. Yirmi yıllık tecrübemle cevabı olmayan bir şey hakkında düşünürken etrafta dolaşmanın en iyi yol olduğunu fark ettim. Ertesi gün ve ondan sonraki gün yürümeye devam ettim. Bir cevabın ayaklarım üzerindeyken gelmesini umut ediyordum.
O zamanlar çok fazla bir şey yemedim.
Yine de deneyimlerimden bahsetmişken, belli bir açlık seviyesinde kafamın daha berrak olduğunu biliyordum bu yüzden buna güveniyordum.
Tekrar dükkana gitme düşüncesine kanat getirmem çok uzun sürmedi. Son umdum bir zamanlar beni çaresizlik çukuruna fırlatan ve hala orada debelenmeme izin veren eski küf kokan binadaki dükkandı.
Bir gün Miyagi’ye sordum ‘’Teşekkürler, Miyagi. Eskiden olduğumdan çok daha mutluyum. Eğer hayatımı şu adan varsayımsal olarak dükkânda satsaydım ne kadar olurdu?’’
‘’…Tahmin ettiğin gibi değerler bir noktaya kadar değişken’’ Miyagi onayladı ‘’Ama ne yazık ki, müşterinin mutluluğu hayatın değeri üzerinde çok az etkili.Onların odak noktası nesnel olarak ölçülebilen mutluluğa dayanmakta.. Bu yaklaşımı sorgulamama rağmen’’
‘’Öyleyse en değerli olan ne?’’
‘’Sosyal katkılar, popülerlik.. Nesnel yollarla kolayca tanınabilen şeylere odaklandıklarına inanıyorum’’
‘’Kolayca tanınabilirlik, ha’’
‘’Um, Bay Kusunoki?’’
‘’Sorun ne?’’
‘’Lütfen garip bir şey yapmayı düşünmeyin’’ Miyagi endişeyle söyledi.
‘’Ben garip bir şey düşünmüyorum. Şuan ki durum için tamamen mükemmel doğal düşünceler içerisindeyim’’
‘’… Sanırım ne düşündüğünüzü az çok bildiğime inanıyorum’’ Miyagi söyledi. ‘’Çoğunlukla borcumu ödemenin yolları değil mi? Eğer öyleyse mutlu olurum. Ama ben mutluyken kalan zamanınızı harcamanızı istemediğimi söylemeliyim. Mutlu olmamı sağlamaya çalışıyorsanız… Çok üzgünüm ama bu kesinlikle yanlış bir karar’’
‘’Sadece referans için Miyagi, Senin için mutluluk nedir Miyagi?’’
‘’…Dikkatlice dinle’’ Miyagi surat astı. ‘’Benimle son zamanlarda çok fazla konuşmadın değil mi?’’
Miyagi kesinlikle haklıydı. Yaptığım şey benim açımdan tamamen yanlış anlamaydı. Ama bu kolayca vazgeçeceğim anlamına gelmiyordu. Çözmek zorundaydım. Topluma katkı ve popülerlik gibi kolayca tanınabilirlik elde edebilirdim. Bir kere hayatımı daha değerli yapabilirdim. Öyle görünüyordu. Söylemeye cesaret edebiliyordum, bir gün adım herkes tarafından bilinecek kadar ünlü olacağımı umut ediyordum.
Dürüst olmak gerekirse hangisinin daha gerçekçi olacağını bilmiyordum- sadece para kazanmak ya da hayatımı daha yüksek fiyata satabilmek adına değeri yüksek birisi haline gelmek. Aynı derecede gerçekçi olmadıklarını düşünmeye karar vermiştim. Ama başka seçeneğim yoktu bu yüzden en azından denemeliydim.
Kendi başıma düşünebileceklerimin limitlerine yaklaşıyordum. Başkalarının hayal gücüne ihtiyacım vardım. İlk önce kitapçıyı ziyaret ettim. Ne de olsa sorunluyken oraya gitme eğilimindeydim. Durumla alakası olmayan kitaplara bakmak çoğu sorunlarımın buhar olmasına neden oluyor gibi görünüyordu. Muhtemelen bu sefer o kadar da işe yaramayacağını düşünmüştüm ama o gün sadece kitaplara güvenmeyecektim.
Arka tarafta radyoda beysbol tekrarlarını dinleyen yaşlı dükkan sahibine seslendim, her tarafı kitap yığınları ile çevriliydi. Başını kaldırdı ve enerjik olmayan bir ‘’Ah’’ dedi.
Hayat ile uğraşan dükkana dokunmamaya karar vermiştim. Dükkan hakkında ne kadar şey bildiğini öğrenme arzum olmasına ve ona geçen ay içerisinde gerçekleşen her şeyi anlatmak istemiş olsam da bunun hakkında konuşacak olsaydım doğal olarak sadece iki ayım kaldığından ve bu duruma geldiğimden dolayı kendini suçlu hissedebilirdi.
Bu yüzden hayat hakkında hiçbir şeyden bahsetmedim ve onunla boş bir sohbet ettim, bir zamanlar Miyagi’nin varlığını hissetmiyormuşum gibi davrandığım şekilde hareket ediyordum. Hava hakkında. Kitaplar hakkında. Beysbol hakkında. Festival hakkında. Konuşacak çok fazla şey yoktu ama şaşırtıcı bir şekilde konuşma bana eşsiz bir rahatlık hissi vermişti. Belki de bu dükkanı ve yaşlı adamı sevmiştim.
Miyagi kitap raflarına bakmakla meşgulken yaşlı adama bir soru fısıldadım.
‘’Sizce kendi değerinizi nasıl arttırabilirsiniz?’’
Yaşlı adam- sonunda- radyonun sesini kapattı.
‘’Hmm. Sanırım bir şeyler yapmak konusunda sadece güvenilir olmak zorundasın. Bu benim yapabileceğim bir şey değilim. Sanırım sadece ‘’yapabileceğin’’ şeyleri görüyorsun ve onlar üstünde ustalaşıyorsun. Benim yaşımda birisinin düşüncesi bu’’
‘’Anlıyorum’’ dedim.
‘’Ama’’ dedi sanki daha önce söylediklerini inkar ediyordu, ‘’Bundan daha önemli şeyler de var. Ve bu benim gibi birisinin tavsiyesine güvenmek değil. Başarı hakkında hiçbir şey başaramayan birisi sadece başarısızlıkları ile kör olan birisidir. Bu yüzden benim örneğimi dikkate alma. Neden tam olarak başarısız olduğumu bile anlamıyorum. Böyle bir adamın söylediklerine saygı göstermek zorunda değilsin’’
‘’… Birçok başarısızlığı olan insanlar, eğer başka bir hayatları varsa bu başarısızlıkları hakkında büyük bir başarıya götürecekmiş gibi konuşurlar. Bütün bu zorluklarla karşı karşıya kaldıktan sonra tekrar yüzüne gözüne bulaştırmayacaklarını düşünürler. Ama sonuçta- ben de dahil- tabi ki- temel hatalar yapıyorlar. Başarısızlar tabi ki başarısızlık hakkında çok şey bilirler. Ama başarısızlığı bilmek başarıyı bilmekten tamamen farklıdır. Hatalarını düzeltmek, başarının onların yerini aldığını anlamına gelmez- sadece başlamanız gereken noktayı işaret eder, hepsi bu. Bu başarısızların anlamadığı bir şey’’
Miyagi’nin ne kadar benzer bir şey söylediğini fark ederek biraz komik buldum.
‘’Sadece başlangıç çizgisine ulaştılar. Sadece uzun bir kaybetme serisinden sonra soğukkanlılıklarını tekrar kazandılar. Bir şeyleri tersine çevirme şansının onlara iyi gelmeyeceğini yanlış anlıyorlar’’
Sonunda, söyledi:
‘’Hey, hayatını tekrar satmayı mı düşünüyorsun?’’
‘’Bu ne anlama geliyor?’’ masumca gülümsedim.
Kitapçıdan ayrıldıktan sonra, daha önce olduğu gibi CD dükkanına gittim. Her zamanki sarışın tezgahtar beni nazikçe selamladı.
Burada da hayat hakkında konuşmadım ama son zamanlarda dinlediğim CD’ler gibi şeyler hakkında sohbet ettik.
Son olarak yine Miyagi’nin duymayacağı bir zaman bularak sordum:
‘’Bir şeyi kısa bir süre içerisinde nasıl başarabileceğini düşünüyorsun?’’
Cevabı çabuk gelmişti ‘’Sanırım başklarına güvenmelisin dostum. Çünkü tek bir adam bu kadarını tek başına başaramaz, değil mi? Bu başka birisinin yardımına ihtiyacınız olduğu anlamına gelir. Sana gerçeği söyleyeyim kendi yeteneğime çok fazla güvenim yok. Eğer sorunun üstesinden gelemediğim bir konu varsa yüzde seksen doğrudan başka birisine giderim’’
Kalbime işleyip işlemediğinden emin olmadığım bir tavsiyeydi.
Dışarıda yaz aylarında olduğu gibi aniden şiddetli bir yağmur yağmaya başladı. Sırılsıklam olmak için dükkanı terk etmeye hazırlanırken tezgahtar bana bir şemsiye ödünç verdi.
‘’Dostum ne olduğunu bilmiyorum ama bir şeyler başarmak istiyorsan sağlığına dikkat etmeyi unutma’’ dedi.
Ona teşekkür ettim, şemseyi aldım ve Miyagi ile birlikte eve yürüdüm. Küçük bir şemsiyeydi bu yüzden omuzlarımız sırılsıklam olmuştu.
İzleyen insanlar bana merakla bakmıştı- böyle yanlış bir pozisyonda şemsiye tutan salak görmemişlerdi.
‘’Bunu sevdim’’ Miyagi güldü.
‘’Neyi sevdin?’’ diye sordum.
‘’Şey, aslında… Başkalarına ne kadar komik görünse de, omzunun ıslanmasına izin vermek çok nazik bir jest. Bu tür şeyleri seviyorum’’
‘’Oh’’ dedim, yanaklarım biraz kırmızılaşıyordu.
‘’Sen utanmaz bir utangaçsın’’ Miyagi omzumu dürterken söyledi.
Bu noktada insanların hakkımda ne düşündüklerini umursamadım, tuhaf davranmaktan zevk almıştım.
Çünkü bu Miyagi’yi de mutlu edecekti. Çünkü ne kadar komik görünürsem Miyagi o kadar çok gülümseyecekti.
Bir mağaza çıkıntısı altında Miyagi ile yağmurdan saklandım. Uzaktan gök gürültüsü duymuştum, yağmur çatı oluğundan akıyor ve ayakkabılarımın içine dökülüyordu.
Orada tanıdık bir yüz gördüm. Koyu mavi bir şemsiye ile yürüyen adam bana baktı ve durdu. Okuldaki bölümümde ona selam verecek kadar iyi tanıdığım bir adamdı.
‘’Bir süredir’’ dedi soğuk gözlerle ‘’Hangi cehennemdeydin? Son zamanlarda seni kampüste hiç görmedim’’
Elimi Miyagi’nin omzuna koydum ve dedim ‘’Bir kızla dolaşıyorum. Adı Miyagi’’
‘’Komik değil’’ dedi açıkça hoşnutsuz olmuştu. ‘’Sen böyle sevilmeyen birisin’’
‘’Bunu düşünmeni durduramam’’ dedim. Eminim senin pozisyonunda olsaydım aynı şeyi ben de söylerdim. Ama Miyagi burada, tamam mı? Ve gerçekten çok tatlı. Buna inanmamana saygı duyacağım ama senin de benim yaptığım gibi bana saygı duymanı istiyorum’’
‘’…Bunu her zaman biliyorum ama adamım sen gerçekten dengesizsin, Kusunoki. İnsanlarla iletişime geçmek yerine her zaman kabuğunda saklanıyorsun huh? Dış dünyaya göz atmaya ne dersin?’’
Daha sonra gitti, benden bıkmış ve sersemlemişti.
Banka oturdum ve yağmur damlalarını izledim. Yakında sadece kısa bir duş gibi görünmeye ve hava açmaya başlamıştı. Islak zemindeki ışığa baktık.
‘’Şey.. Bunun için teşekkür ederim’’ Miyagi omzuma yaslanarak söyledi.
Elimi kafasına koydum ve pürüzsüz saçları boyunca parmaklarımı gezdirdim.
Güvenilir ol, huh?
Kitapçıdaki yaşlı adamın tavsiyesini dile getirdim. Bana ona güvenmem gerektiğini söylemesine rağmen, kelimeler şimdi bana daha anlamlı geliyordu.
Belki de borcu geri ödeme fikrini çok fazla büyütmüştüm. Bunu düşününce, Miyagi’yi gerçekten mutlu edecek bir şey yapabilirdim. Sanki bana kendisi -ona dikkat et’’ der gibiydi. Etrafımdakiler tarafından tuhaf birisiymişim gibi davranılması ona büyük keyif veriyordu. Bunca zamandır tam önümdeydi- bu yüzden bunu neden yapmamıştım?
Miyagi düşüncelerimdeki değişikliği görmüş gibi öyle bir zamanda konuştu.
‘’Bay Kusunoki? Bana yardım etmek için hayatından kalan küçük zamanı kullanmandan dolayı gerçekten çok mutluyum.. Ama gerekli değil. Çünkü beni uzun zaman önce kurtardın. Sensiz onlarca yıl geçti bile, seninle geçirdiğim zamanları tekrar düşünebileceğimi ve gülüp ağlayabileceğime inanıyorum. Böyle anılara sahip olmamım hayatımı biraz daha kolaylaştıracağına inanıyorum. Yani yeteri kadar şey yaptın. Lütfen borcu unut’’
‘’Bunun yerine’’ Miyagi ağırlığını bana doğru kaydırarak söyledi.
‘’Bunun yerine, bana hatıralar bırak. Sen gittikten sonra, umutsuzca yalnız hissettiğim zaman, kendimi tekrar tekrar ısıtmak için-yapabildiğin kadar çok anı bırak’’
Ve böylece tanıştığınız en aptal insan olarak hayatımı sonlandırmaya karar verdim.
Ama göreceksiniz, bunu sonuna kadar okursanız, ironik bir şekilde hayatımda aldığım en akıllıca karardı.
Miyagi ve ben büyük bir göleti olan park için otobüse bindik.
Çoğu kişi orada yaptıklarımı gördüğünde ya kaşlarını çattı ya da bir kahkaha patlattı.
Gölde bir tekne kiraladım. Basit kayıklar varken o gülünç kuğu teknelerini kiralamaya cesaret etmiştim.
Yalnız göründüğüm için tezgahtar bana sanki ‘’Yalnız mı?’’ der gibi şaşkın bir bakış attı- normalde sadece sevgililer ya da kız çiftler binerdi.
Miyagi’ye döndüm ve gülümsedim ‘’Tamam, hadi gidelim!’’ ve tezgahtarın yüzü katılaştı. Gözlerinde bir miktar dehşet vardı
Miyagi teknede olduğumuz sürece ne kadar komik olduğu konusunda gülmeden edemedi.
‘’Yani onlar için yetişkin bir erkeğin bunlardan birisini yalnız başına sürmesi gibi görünüyor öyle mi?’’
‘’Bu kadar aptalca olamaz. Demek istediğim bu kadar komik olan ne?’’ diye güldüm. Yavaşça gölü gezdik. Suyun sesleri eşliğinde Miyagi ıslıkla ‘’Stand By Me’’ şarkısını çaldı. Sakin bir öğleden sonra yazıydı.
Gölün etrafında dikilmiş Yoshino kiraz ağaçları vardı. İlkbaharda göl kesinlikle kiraz taçyaprakları ile kaplanacaktı.
Öte yandan kışın gölün büyük bir kısmı donacak, kuğu tekneleri emekli olacak ve yerlerini gerçek kuğular alacaktı.
Bir daha asla baharı ve kışı göremeyecek birisi olarak biraz kasvetli bir düşünceydi. Ama yanımda Miyagi’nin gülümsemesini baktığımda bunu çok ta önemsemedim.
Tekneyle bitmemişti. Önümüzdeki birkaç gün boyunca saçma sapan birbiri ardına hareket yapmıştım. Basitçe söylemek gerekirse, yalnız başına yapmamanız gereken her şeyi yapmıştım. Tabi ki Miyagi ile yapıyordu ama kimse bunu bu şekilde görmemişti.
Tek kişilik dönme dolap. Tek kişilik atlı karınca. Tek kişilik piknik. Tek kişilik hayvanat bahçesi gezisi. Tek kişilik akvaryum ziyareti. Tek kişilik tahtıravelli. Tek kişilik havuz. Tek kişilik barda bardak tokuşturma. Tek kişilik barbekü.
Yalnız yapmanın utanç verici olduğu neredeyse her şeyi yapmıştım. Ve ne yapıyordum, her zaman Miyagi’nin adını söylüyor, onunla el ele yürüyor, onunla göz teması kuruyor ve genellikle onun varlığını kabul ettirmeye çalışıyordum.
Ne zaman param azalsa bir kaç gün yarım günlük part-time iş yapıyor ve daha sonra tekrar doyasıya harcıyordum.
O zaman fark etmemiştim ama yavaş yavaş küçük kasabada ünlü birisi oluyordum. Doğal olarak alay eden, açık açıkgöz kaçıran ve kaşlarını çatan insanlar vardı ama diğer yandan bazıları beni yeteneklerini göstermeye çalışan pandomim olarak düşünüyordu ve hareketlerimi bir düşünce egzersizi olarak yorumlamışlardı.
Hayır, sadece bu değil, görünüşe göre beni görünce bazı insanların kalpleri sakinleşmişti ve aslında insanları mutlu etmiştim. Yanıt gerçekten farklıydı.
Şaşırtıcı bir şekilde iyi bir izlenime sahip olanlar ile kötü izlenime sahip olanların oranı eşitti.
Neden insanların yarısı aptalca davranışlarımı gördüklerinde daha iyi hissetmişti? Belki de neden şaşırtıcı bir şekilde basitti. Çünkü hayatımı eğlenerek geçiriyorum gibi görünüyordu. Öyle olabilirdi.
‘’Bay Kusunoki Benden istediğiniz herhangi bir şey var mı?’’ Miyagi bir sabah sordu.
‘’Aniden bu ne?’’
‘’Bana her şeyi verdiğinizi hissettim. Bazen sana bir şeyler vermek istiyorum’’
‘’Bu kadar büyük bir şey yaptığımı hatırlamıyorum ama bunu aklımda tutacağım’’ dedim ‘’Ama Miyagi, senin için yapmamı istediğin bir şey var mı?’’
‘’Yok. Dileğim ne dileğin olduğunu bilmek’’
‘’O zaman dileğim dileğini bilmek’’
‘’Bu yüzden senin dileğinin bilmek dileğim, Bay Kusunoki’’
Bunu dört kez anlamsız bir şekilde tekrar ettikten sonra Miyagi pes ederek konuştu.
‘’Daha önce yaşamak için ayların olsaydı bana ne yapacağımı sormuştun ve sana üç cevap vermiştim değil mi?’’
‘’Yıldızlı Göl, mezar ve çocukluk arkadaşı’’
‘’Evet’’
‘’O zaman çocukluk arkadaşın ile buluşmak istiyorsun?’’
Miyagi özür dileyerek başını salladı ‘’Bunu düşünürsek ne zaman öleceğimi bilmiyorum. Böylece onun nerede olduğunu hala biliyorken yakında onu ziyaret etmenin en iyisi olacağını düşündüm. Buluşmayacak olsak da sadece onu göreceğim… Bana eşlik eder misiniz?’’
‘’Evet, tabi ki’’
‘’Lütfen yakında bana dileğinizi söyleyin, Bay Kusunoki’’
‘’Bir kere birisini düşündüğümde’’
Hedefe ulaşmak için kullanmamız gereken ulaşım aracını hızlıca kontrol ettik ve Miyagi’nin memleketini ziyaret etmek için hazırlandık. Engebeli yollarda otobüse binerken, nostaljik bir şekilde pencereden dışarıya baktı.
‘’Eminim hayal kırıklığına uğrayacağım. Benim dileğim gerçekçi değil, bencil ve çocukça. ‘’Asla hiçbir şeyin değişmesini istemiyorum’’ daha önce hiç duymadığım bir dilek… Ama anılarım şımarık, şimdi buna dayanabileceğime inanıyorum. Çünkü sen buradasın, Bay Kusunoki’’
‘’Çünkü acı topluluğu sever’’
‘’Demek istediğim bu değildi. Aptal mısın?’’
‘’Biliyorum, benim hatam’’ dedim, daha sonra Miyagi’nin başını okşadım ‘’Böyle değil mi?’’
‘’Bu şekilde’’ Miyagi kafa salladı.
Küçük bir kasabaydı. Alışveriş bölgesinde tüm beyaz eşya dükkanları, küçük süpermarketlerin kasalarında uzun sıralar, topluluk merkezine gitmek dışında toplanacak hiçbir yeri olmayan öğrneciler vardı, bu tarz bir kasabaydı.
Hangi kısmı çıkardığınız bir önemi yoktu benlik eksikliği çekiyordu ama şimdi benim açımdan çok güzeldi. Artık dünyaya hızlı, etkili bir bakış atmam gerekmiyor ya da onun üzerindeki sefaleti suçlamam gerekmiyordu. Bir şeylerin nasıl olduklarına durup bakmaya çaba harcayabilirdim. Dünyaya herhangi bir kin gütmeden baktığımda sanki her şeyi kaplayan bir zardan kurtulmuş gibi canlıydım.
Olağan dışı bir şekilde o gün sürüklenen taraf bendim. Çocukluk arkadaşının bu kasabada yaşadığını biliyordu ama hangi evde yaşadığını bilmiyordu. Miyagi göründüğü yerleri arayacağım dedi. Görünüşe göre adı Enishi idi.
En sonunda Enishi’yi bulduğumuzda Miyagi hemen ona yaklaşamadı. Bir keresinde arkama saklandı, başını çekingen bir şekilde uzattı ve yavaş yavaş yanında durmadan yaklaştı.
İçinde on kişi olsa sıkışık hissettirecek gelişmemiş bir istasyondu. Enishi köşedeki bir bankta oturuyor ve kitap okuyordu.
Duruşu ve yüzü biraz daha fazla kutsanmıştı ama ifadesi özel bir anmayı hak ediyordu. Sanki kendisine güveniyormuş gibi rahat bir ifadesi vardı. Son zamanlarda böyle bir görünüm ortaya koymanın ne gerektirdiğini anlamaya başlamıştım.
Özünde, sadece birini sevmekten ve sevilmekten doğabilecek güvenin sahip olacağı bir ifadeydi. Enishi’nin tren beklemediğini bunun yerine gelecek olan birisini beklediğini duruşundan söyleyebilirdim.
Miyagi’nin bu ‘’birinin’’ kim olduğunu görmek istemeyeceğini düşünmüştüm. Zamanı kontrol ettim ve ‘’Sanırım gitsek iyi olur’’ diye fısıldadım ama Miyagi kafasını iki yana salladı.
‘’Teşekkürler. Ama islemek istiyorum. Şimdi nasıl bir insanı sevdiğini görmek istiyorum’’
İki vagonlu tren geldi. Dışarı dökülen yolcuların çoğu lise öğrencisiydi ana bir tanesi yirmili yaşlarında hoş bir kadındı.
Enishi’nin ve kadının yüzünde dostça bir gülümseme oluşmadan önce beklediğin o olduğunu söyleyebilirdim.
Kadın çok doğal bir gülümsemeye sahipti. O kadar doğaldı ki neredeyse gerçek değildi. Çoğu insanın gülümsemesi ne kadar doğal görünse de biraz zorlanma hissi taşıyordu ama onun doğal olmadığını gösteren hiçbir iz yoktu.
Belki de çok sık gülümsemesinin bir sonucuydu.
Bir kelime bile söylemeden doğal bir şekilde bir araya geldiklerinden uzun zamandır çıkıyor olmalıydılar. Ama birbirlerini gördükleri andan itibaren yüzlerindeki mutluluk sanki ilk kez buluşuyorlarmış gibiydi.
Sadece saniyler sürmüştü ama mutlu olduklarını bilmek yeterliydi.
Enishi, Miyagi olmadan mutlu bir şekilde devam ediyordu.
Miyagi onlar ağlacakmış ya da gülecekmiş gibi değil ama duygusal bir şekilde baktı.
Belki de rahatsız olan bendim. Kendimi ve Himeno’yu Enishi ve kız arkadaşında görebiliyordum. Sadece bir an için, belki de olabilecek mutlu, huzurlu bir gelecek hayal ettim.
Bir gelecek öldüğümden tatmin olamayacağım. Çift ayrıldı ve içeride sadece ben ve Miyagi kaldık.
‘’Beni görememelerine rağmen yine de bir şeyler yapmayı düşünmüştüm’’ Miyagi söyledi ‘’Ama fikrimi değiştirdim’’
‘’Ne gibi?’’ diye sordum.
‘’Zorla sarılmak gibi. Bu tarz şeyler’’
‘’Öyle huh, Şey, Eğer ben bu pozisyonda olsaydım daha fazlasını yapardım’’
‘’Ne gibi?’’
Miyagi sözlerini tam olarak bitirmeden önce, kollarımı kalçalarına sardım ve ‘’Bundan daha fazlasını’’ ona gösterdim.
Yaklaşık iki dakika boyunca böyle kaldık. Miyagi başlangıçta şaşkınlıkla donakalmıştı, yavaş yavaş sakinleşti ve benzer şekilde cevap verdi.
Dudaklarımız ayrıldığında, dedim ‘’Eğer kimse beni suçlamayacaksa, o zaman tabi ki, böyle bencilce şeyler yapacağım’’
‘’…Aslında. Kimse seni suçlamayacak’’ Miyagi kafası hala eğikken sonunda söyledi.