Three Days of Happiness - Bölüm 14
Çeviren: Kylerxy Düzenleyen: Xyrante
Mavi Periyot
Yaşam sürem 50 günün altına düştüğünde kesin değişiklikler olmaya başladı.
Daha öncede söylediğim gibi eylemlerime kötü gözle bakan ve ünlü yapan bir çok insan vardı. Görünmez bir kişiyle mutlu bir şekilde konuşmamı gören ve yoldan geçerken duyulabilecek benim hakkımda yeteri kadar yüksek sesle zalimce şeyler söyleyen birçok insan vardı.
Tabi ki de şikâyet etme hakkım yoktu. İlk başta onları keyifsiz hissettiren bendim.
Bir gün bir barda üç adamla karşılaştım. Gürültülü, keskin gözlü, her zaman kendilerini iyi göstermek için elde ettikleri fırsatlardan konuşan kişilerdi ve sayılardan ve boylarından onlara dikkat etmem gerektiğini biliyordum.
Muhtemelen can sıkıntısından yanlız başıma içerken ve boş koltukla konuşurken beni gördüklerinde, bilerek yanıma oturdular ve beni proveke ettiler.
Belki de bir noktada ayağa kalkıp kendim için bir şeyler söylemeye çalışırdım ama artık bunun için enerjimi ayıramamazdım bu yüzden sıkılıncaya kadar onları bekledim.
Ama sıkılmadılar, bir şey söylemediğimi fark ettikten sonra işleri daha da ileri taşımak için bundan faydalandılar. Bardan ayrılmayı düşünmüştüm ama benimle ne kadar çok vakit harcadıklarını gördüğümde, beni takip edebileceklerini düşündüm.
‘’Bu sıkıntılı’’ Miyagi endişeli bakışlarla söyledi.
Tam ne yapacağımı düşünürken arkamdan ‘’Huh, bu siz misiniz Bay Kusunoki?’’ diye bir ses duydum.
Bir erkeğin sesiydi. Benimle bu şekilde konuşan kimseyi hatırlamıyordum bu yüzden bu benim için yeteri kadar şaşırtıcıydı ama takip eden sözler hem Miyagi hem de beni şaşırttı.
‘’Bugün tekrar Miyagi ile mi birliktesiniz?’’
Adama baktım. Gerçekten de onu tanıyordum.
Apartmanda yan dairede yaşayan adamdı. Miyagi ile konuşurken her zamana bana rahatsız olmuş gibi bakışlar atan adam ben Miyagi ile konuşurken içeri girip çıkmamı izliyordu. Adının Shinbashi olduğunu hatırlıyor gibiydim.
Shinbashi bana doğru yürüdü, beni rahatsız eden adamlara doğru yürüdü ve söyledi ‘’Çok üzgünüm ama bana bu koltuğu verebilir misiniz?’’
Sözleri kibardı ama tonu baskı içeriyordu. Shinbashi altı ayaktan büyüktü ve insanları tehtit etmeye alışkın gibi görünüyordu bu yüzden konuştuğu adamın davranışı çok hızlı bir şekilde değişti.
Shinbashi yanıma oturdu, bana değil Miyagi’ye döndü ‘’ Seni her zaman Bay Kusunoki’den duyuyorum ama seninle hiç konuşmadım. Tanıştığımıza memnun oldum. Ben Shinbashi’’
Miyagi’nin yüzü şok ile dondu ama Shinbashi sanki bir çeşit cevap duymuş gibi kafa salladı ‘’Evet, bu doğru. Beni hatırlamnızdan onur duydum. Apartmanda birçok kez karşılaşmıştık’’
Bu bir sohbet değildi. Böylece Shinbashi’nin Miyagi’yi göremediği açık hale gelmişti.
Belki de bu adam Miyagi’yi görüyormuş gibi davranıyor, diye düşündüm.
Beni rahatsız eden adamlar Shinbashi’nin görünümünden vazgeçmiş gibi görünüyordu ve ayrılmak için hazırlandılar. Üçü gittikten sonra, Shinbashi rahat bir iç çekti ve kibar gülümsemesinin yerini her zamanki suratsız ifadesi aldı.
‘’Önce söyleyeim’’ Shinbashi açıkladı ‘’ Dürüstçe bu Miyagi kızının var olduğuna inanmıyorum’’
‘’Biliyorum. Sadece yardım ediyordun, ha?’’ dedim ‘’Teşekkürler. Minnettarım’’
Kafa salladı ‘’Hayır, gerçekten öyle değil’’
‘’O zaman ne?’’
‘’Bunu kabul etmeyebilirsin ama… En azından kişisel olarak bu benim düşüncem. Yaptıklarınızı bir çeşit performans olarak görüyorum, Miyagi’nin var olduğunu daha fazla insana inandırmak için bir aptal gibi davranıyorsun. İnsanların duygularının sallanabileceğini mükemmel bir pandomin ile kanıtlamaya çalışıyorsun… Ve bu girişim benim için bir şekilde başarılı oldu’’
‘’Yani Miyagi’nin varlığını bir ölçüde hissedebiliyor musun?’’
‘’Kabul etmek istemiyorum ama buna inanıyorum.’’ Shinbashi omuzlarını silkeleyerek söyledi ‘’Ve buna devam ederken kendi içimde meydana gelen değişimlerle biraz ilgilenmeye başladım. Acaba ‘’Bayan Miyagi’’nin varlığını senin yaptığın gibi kabul edersem sonunda gerçek onu görebilecek miyim merak ediyorum’’
‘’Miyagi’’ başladım ‘’O kadar uzun değil. Açık tenli ve anlatamayacağım kadar hassas birisi. Genellikle ciddi gözleri var ama bazen mütevazı bir gülümseme gösteriyor. Gözleri biraz bozuk ama küçük yazıları okuması gerektiğinde ince çerçeveli bir gözlük takıyor ve bu da ona çok yakışıyor. Saçları omuz uzunluğunda ve uçlarında kıvrılmalar var’’
‘’…Acaba neden’’ Shinbashi söyledi, kafasını hafifçe eğerek ‘’Bu özelliklerin hepsi neden kafamda hayal ettiğim Miyagi ile eşleşiyor’’
‘’Miyagi hemen önünde. Neden böyle olduğunu düşünüyorsun?’’
Shinbashi gözlerini kapadı ve düşündü ‘’Bu konuda emin değilim’’
‘’El sıkışmak istiyor’’ dedim ‘’Sağ elini uzat, tamam mı?’’
Bunu yaptı, yüzü yarı şüphe dolu, yarı inançlıydı. Miyagi ele mutlu bir şekilde baktı ve her iki eliyle de kavradı.
Shinbashi elinin aşağı yukarı sallandığını izlerken ‘’Miyagi’nin elimi sıktığına inanacak mıyım?’’
‘’Evet. Kendiniz hareket ettirdiğinizi düşünüyorsunuz ama aslında Miyagi sallıyor. Bu konuda oldukça mutlu görünüyor’’
‘’Bay Shinbashi çok teşekkür ederim der misin?’’ Miyagi istedi.
‘’Miyagi bana çok teşekkür ederim dememi söyledi’’ diye aktardım.
‘’Bir şekilde varlığını hissettim’’ Shinbashi şaşkınlıkla söyledi ‘’Sakın kimseye bahsetme’’
Benim araclığım ile Miyagi ve Shinashi biraz daha sohbet etti. Daha önce olduğu masaya dönmeden önce Shinbashi arkasını döndü ve bana söyledi.
‘’Bir şekilde Bayan Miyagi’nin yanınızda olduğunu hissedebilenin sadece ben olduğundan şüpheliyim. Herkesin geçici olarak bunu hissettiğini düşünüyorum ama sadece aptal bir yanılsama olarak bunu reddediyorlar. Ama bunun sadece yanılsama hissi olmadığını öğrenme gibi bir fırsatları varsa, Bayan Miyagi’nin varlığının herkes tarafından hızlı bir şekilde kabul edilip edilmeyeceğini merak ediyorum… Tabi ki, söylediğim şeylerin bir dayanağı yok. Ama umarım haklıyımdır’’
Shinbashi haklıydı.
İnanması zordu ama bu olaydan sonra çevredeki insanlar Miyagi’nin varlığını kabul etmeye başlamıştı.
Tabi ki, insanlar bu görünmez kişinin varlığına ciddi bir şekilde inanmamıştı. Bu daha çok insanlar benim saçmalıklarımı kabul etmiş, mutaalist bir anlaşma gibi onunla birlikte oynuyorlardı. Miyagi’nin varlığı ‘’sözde” var seviyesine tam olarak ulaşamamıştı ama yine de büyük bir değişiklikti.
Kasabanın eğlence mekanları, lise kültür festivaller ve diğer yerel festivallerde sık sık oraya çıkarak biraz ünlü oldum. Komik bir mutluluktan eğlenen bir insna olarak acınacak ama gülünç bir kişi olarak davranılmaya devam ettim. Bir kaç kişi beni izlemek , el ele tutuşmak ve kurgusal kız arkadaşım ile sıcak bir kucaklama için gelmişti.
Bir gece Miyagi ve Ben Shinbashi’nin mekânına davet edildik.
‘’Apartmanımda biraz alkol var ve eve gitmeden önce hepsini içmek zorundayım… Bay Kusunoki, Bayan Miyagi benimle içmek ister misiniz?’’
Komşu daireye gittik ve üç arkadaşın zaten içtiklerini gördük. Bir adam, iki kadın. Sarhoşlar beni Shinbashi’den duymuşyu ve Miyagi hakkında birbiri ardına sorular sormuşlardı. Her birine tek tek cevap verdim.
Miyagi’nin koluna sarhoşken dokunan ağır makyajlı uzun bir kız olan Suzumi ’’ Yani Miyagi orada mı?’’ diye sordu. ‘’Şimdi size söylüyorum, orada gibi hissediyorum’’
Dokunarak hiçbir şey hissedemiyordu ama belki de Miyagi’nin varlığı tamamen yok olmamıştı. Miyagi Suzumi’nin elini nazikçe tuttu.
Hızlı düşünen adam olan Asakura bir kaç tutarsızlık yakalamaya çalışarak bana ard arda bir kaç soru sordu. Ama her şeyin eşleşmesini ilginç bulmuştu ve Miyagi’nin olduğu yere kullandığı minderi koymak ve ona bir bardak alkol doldurmak gibi bir şey yaptı.
‘’Bu tarz kızı seviyorum’’ Asakura söyledi ‘’Muhtemelen Bayan Miyagi’yi görmemem çok iyi yoksa yakında ona âşık olacağım’’
‘’Her iki şekilde de önemli değil. Miyagi beni seviyor’’
‘’Böyle şeyler söyleme’’ Miyagi bana bir yastıkla vurarak söyledi.
En sarhoş olan düzgün yüzlü kısa bir kız Riko yere yatarken bana baktı.
‘’Bay Kusunoki, Bay Kusunoki Bayan Miyagi’yi ne kadar sevdiğini bize göster’’ uykulu gözlerle söyledi.
‘’Ben de görmek istiyorum’’ diye Suzumi onayladı. Shinbashi ve Asakura da bana umutlu bakışlar atıyordu.
‘’Miyagi’’ seslendim
‘’Evet?’’
Miyagi’yi hafifçe kızarmış yüzünden öptüm. Sarhoşlar tezahürrat yapıyordu.
Ne kadar saçma bir şey yaptığıma kendime şaşırmıştım. Buradaki hiçkimse dürsütçe Miyagi’nin varlığına inanmıyordu. Beni deli mutlu bir aptal olarak düşünmüş olmalıydılar.
Ama bunun nesi yanlıştı?
O yaz şehirdeki en iyi palyaço bendim. Daha iyi ya da daha kötüsü için.
Bundan bir kaç gün sonra, güneşli bir öğleden sonra. Kapı zili çaldı ve Shinbashi’nin sesini duydum. Kapıyı açtığımda bana bir şeyler fırlattı. Avucumla yakaladım ve araba anahtarlarına baktım.
‘’Eve gidiyorum’’ Shinbashi söyledi ‘’Bu yüzden bir süre ihtiyacım olmayacak. İstersen ödünç alabilirsin. Bayan Miyagi ile plaja ya da dağlara gitmeye ne dersin?’’
Ona tekrar tekrar teşekkür ettim.
Giderken Shinbashi şunu söyledi.
‘’Biliyor musun, seni yalancı olarak göremiyorum. Bayan Miyagi’nin sadece bir pandomin uydurması olduğuna gerçekten inanamıyorum… Belki de sadece şans eseri görebileceğimiz başka bir dünya var. Belki de bizim geri kalanımız sadece gerçekte olanın ufak bir kısmını görebiliyor, sadece görmemize izin verilen şeyleri’’
Otobüse bindiğini ve ayrıldığını gördükten sonra gökyüzüne baktım.
Her zamanki gibi güneş ışığı başımı döndürüyordu. Ama havada hafif bir sonbahar kokusunun izleri vardı.
Tsukutsuku-boushi tek sefer ağladı ve yaza son verdi.
Geceleri Miyagi ile yatakta yattım. Taraflar arasındaki sınır çizgisi ortadan kaybolmuştu.
Miyagi bana bakıyordu. Çocuk gibi huzurlu, sağlıklı bir uykudaydı. Yüzünü uykudayken çok sevmiştim, hiç alışamamış ve asla yorulmamıştım.
Onu uyandırmamaya dikkat ederek yataktan ayrıldım. Mutfakta biraz su içtim ve pdama geri döndüğümde, soyunma odasının önünde yerde karalama defterini fark ettim.
Aldım, lavabo tarafındaki ışığı açtım ve yavaşça ilk sayfayı açtım. Orada beklediğimden çok daha fazla çizim vardı.
Tren istasyonundaki bekleme odası. Naruse ile buluştuğum resteron. Zaman kapsülünün gömüldüğü ilk okul. Ben ve Himeno’nun gizli üssü. Eski kütüphane. Yaz festivalindeki stantlar.
Nehir kıtısında Himeno ile buluşmadan bir gün önceki yürümemiz. Manzara platformu. Cemiyet merkezindeki kalmamız. Cup. Şeker dükkanı. Otomatlar. Ankesörlü telefon, Yıldızlı Göl, Eski kitapçı, Kuğu teknesi, Dönme dolap ve benim uyumam.
Yeni bir sayfaya geçtim ve ben de uyurken Miyagi’yi çizdim. Muhtemelen uzun zamandır çizmediğimden, bitirmeden önce hiç durmadan sanatımı icraat etmem bitmişti. Sadece sinir bozucu olduğunu düşündüğüm sanat.
Tamamlanmış resme baktığımda şaşırtıcı bir şekilde tatmin olmuşluk hissi ile doluydum. Ama aynı zamanda bir şeylerin hatalı olduğunu da hissetmiştim.
Göz ardı etmek kolaydı. Bir an için başka bir şey düşünürsem hata tamamen oratadan kalkacak kadar küçüktü. Onu görmezden gelebilir, karalama defterini kapatabilir, Miyagi’nin yanına yatağın kenarına koyabilir ve sabahki tepkisini beklerken mutlu bir şekilde uyuyabilirdim.
Ama bir şeyden emindim.
Yeteneğimin en iyisine konsatre olmuştum. Hatanın kaynağını bulmak için hislerimi sonuna kadar zorladım.
Karanlık fırtınalı bir denizde yüzen mektuba ulaşır gibiydi, yakalamaya çalışırken ellerim kayıyordu.
Bir kaç dakika sonra, ellerim yenilgiyle geri çekilirken, avucumun içine düştü. Çok çok dikkatli bir şekilde sudan çıkardım. Ve aniden anladım. Bir sonraki an sanki en başından beri buna sahipmişim gibi kalemi karalama defteri boyunca dikkatlice hareket ettirdim.
Bütün gece devam ettim.
Bir kaç gün sonra Miyagi’yi havaifişekleri görmeye götürdüm. Gün batımında patikada yürüyerek, demir yollarında geçerek, alışveriş bölgesinden giderek, ilkokula ulaştık.
Ünlü bir yerel havai fişek gösterisiydi ve birçok arabayla birlikte beklediğimden daha büyüktü. Kasabadaki tüm bu insanlara nasıl ev olduğunu merak etmeme neden olacak kadar çok ziyaretçi vardı.
Çocuklar yürüdüğümü ve Miyagi’nin elini tuttuğumu gördüğünde, güldüler ‘’Bu Bay Kusunoki!’’
Bunlar onaylama gülüşüydü. Garip kişi çocuklar arasında da popülerdi. Onların alaylarına yanıt olarak Miyagi’nin tuttuğum eli kaldırdım.
Izgara tavuk için sıradayken, liseli bir grup genç yaklaştı ve ‘’Orada bir kız mı var?’’ diye sataştılar
“Şey ona sahip olamazsınız?’’ dedim Miyagi’nin omzunu tutarak ve onlar kahkahayı bastılar.
Bu beni mutlu etmişti. İnanmasalar bile herkes ‘’Miyagi’nin orada olması’’ saçmalıklarından eğleniyordu.
Hayali bir kız arakdaşım olduğunu hayal etmek, gerçekten yanlız olduğumu düşünmekten çok daha iyiydi.
Duyuru gösteri başladığında geldi ve bir kaç saniye sonra ilk havai fişek gösterisi havaya yükseldi.
Turuncu ışık gökyüzünü doldurdu, kalabalık alkışladı ve geciken ses havada yankılandı.
Havai fişekleri yakından gördüğümden bu yana çok uzun zaman geçmişti. Beklentilerim kıyasal çok daha büyükler, çok daha renkli ve çok daha hızlı kayboluyorlardı.
Ayrıca büyük havai fişeklerin yayınlamasını bir kaç saniye sürdüğünü unutmuş ve midenizde patlayıcı sesin ne kadar yankılandığını hayal bile edememiştim.
Düzinelerce havai fişek yükselmişti. Yalnız kalabileceğimiz bir binanın arkasında yere yaslanarak onları izledik.
Aniden onun yüzüne gizlice bakmak istemiştim ve gökyüzü aydınlandığında onu gördükten sonra, anı şeyi o da düşünüyormuş gibi görünüyordu ve gözlerimiz buluştu.
‘’Biz iyi bir eşleşmeyiz’’ diye güldü ‘’Bu daha önce de olmuştu. Yatakta’’
‘’Öyle olmuştu’’ Miyagi utanarak güldü ‘’Ama beni istediğin zaman görebilirsin, Bay Kusunoki bu yüzden hava fişekleri izlemelisin’’
‘’Bu arada bu doğru olmayabilir’’
Belki de zamanlamam daha da iyi olabilirdi. Kendimi havai fişek parlamalarında ortaya dökecektim.
‘’Şey, yarın burada olmadığım için haklı olabilirsin ama ertesi gün döneceğim. Öncekinden farklı olarak bu sefer sadece bir günlüğüne gideceğim’’
‘’Sorun bu değil’’
‘’O zaman sorun ne?’’
‘’…Hey, Miyagi. Kasabada biraz popülerim. Aldığım gülümsemelerin yarısı alay dolu ama diğer yarısı saf sevgiden geliyor. Ne tarz gülümsemeler olursa olsun gurur duyuyorum. Böyle güzel bir şeyin asla olmayacağına ikna olmuştum’’
Kendimi kaldırdım ve ellerim yerdeyken Miyagi’ye baktım.
‘’İlkokuldayken nefret ettiğim bir adam vardı. Aslında oldukça zekiydi ama insanların onu sevmesini sağlamak için aptal gibi davranırdı… Ama son zamanlarda bunu anlamaya başlamıştım. Onu kıskanmadan edememiştim. Sanırım en başından beri onun yaptığını yapmak istemiştim. Ve senin sayende Miyagi, bunu başardım. Dünya ile arkadaş olmayı başardım’’
‘’Bu iyi bir şey değil mi?’’ Miyagi kendini kaldırdı ve aynı pozisyonu aldı.
‘’…Yani gerçekten ne söylemek istiyorsun?’’
‘’Her şey için teşekkür ederim, sanırım’’ dedim. ‘’Gerçekten ne söylemek istediğimi bilmiyorum’’
‘’Ve gelecek şeyler için değil mi?’’ Miyagi sordu ‘’Hala bir aydan fazla zamanın var. ‘’Her şey için teşekkürler’’ hala biraz daha uzak görünüyor’’
‘’Hey Miyagi? Benim dileğimin ne olduğunu bilmek istediğini söylemiştin ve bunu düşündüğümünde sana söyleyeceğime söz vermiştim’’
Bir kaç saniye duraksamadan sonra.
‘’Evet. Elimden geleni yapacağım’’
‘’Tamam. O zaman dürüst olacağım. Miyagi, ben öldüğümde, benim hakkımdaki her şeyi unut. Bu benim ufak dileğim’’
‘’Hayır”
Hemen cevap verdikten sonra Miyagi niyetimi tahmin ediyor gibi görünüyordu. Yarın ne yağacağımı anlamıştı.
‘’…Um, Bay Kusunoki. Eminim istemeyeceksin, ama lütfen aptalca bir şeyler yapma. Sana yalvarıyorum’’
Kafamı salladım.
‘’Bunu düşün. Kim benim gibi otuz yen olan birisinin son günlerini böyle muhteşem bir şekilde yaşamasını beklerdi ki? Muhtemelen hiç kimse… Değerlendirmemi okuyarak ya da başka bir şeyle bile sen de bunu tahmin edemezdin. Hayal edilebilecek en kötü hayatı yaşamalıydım ama harika bir mutluluğum var. Bu yüzden senin geleceğin belirsiz, Miyagi. Belki de güvenilebilir başka birisi ortaya çıkacak ve seni daha mutlu edecek’’
‘’Olmayacak’’
‘’Ama benim için asla peşimden gelmemelisin Miyagi. Yani daha sonra-‘’
‘’Olmayacak’’
Bana yanıt vermem için zaman tanımadan Miyagi beni yere ittirdi.
Ben düz yatarken yüzünü koluma gömdü.
‘’…Bay Kusunoki. Sana yalvarıyorum.’’
İlk kez onu gözyaşları ile konuştuğunu duymuştum.
‘’Sana yalvarıyorum, en azından bu ay benimle kal. Diğer her şeye katlanabilirim. Yakında öleceğiniz gerçeğine, izin günlerimde sizi görememe gerçeğine, el ele tutuşurken diğerleri bizi göremiyor olması gerçeğine, otuz yıl daha yalnız yaşamak zorunda kalacağım gerçeğine, hepsine. Yani en azından şimdilik -en azından benimleyken- kendini bir köşeye fırlatıp atma. Sana yalvarıyorum’’
O ağlarken Miyagi’nin kafasını okşadım.
Apartmana döndükten sonra Miyagi ve ben brbirimize sarılırken uyuduk. Gözyaşları sonuna kadar durmadı.
Miyagi gecenin bir yarısında daireden ayrıldı. Ön kapıda tekrar sarıldık ve pilmanlık hissederken benden ayrıldı ve yalnız bir gülümseme attı.
‘’Güle güle. Beni mutlu ettin’’
Bununla birlikte başını eğdi ve arkasını döndü.
Ertesi sabah yeni gözlemcim ile eski binaya gittim.
Burası Miyagi ile ilk tanıştığımız yerdi.
Ve orada hayatımın otuz gününü sattım.
Aslında kesinlikle hepsini satacaktım. Ama bu son üç günümü satmama izin vermemişlerdi.
Gözlemci sonuçlara baktı ve şok oldu.
‘’Buraya gelirken neler olacağını biliyor muydun?’’
‘’Evet’’ dedim.
Beni denetleyen otuz yaşlarındaki tezgâhtar kadın şaşkın görünüyordu.
‘’…Dürüst olmak gerekirse bunu tavsiye etmem. Bu noktada para bu kadar önemli olamaz değil mi? Sonuçta, otuz üç gün içinde sanat ders kitaplarında yıllarca yer alabilecek resimleri boyayabileceksin’’
Yanımda tuttuğum karalama defterine doğru baktı.
‘’Dikkatlice dinle. Bunu yapmadan buradan ayrılırsan, resim yapmak için otuz üç günün kalacak. Bu zaman içerisinde, gözlemciniz her zaman orada olacak ve sizi cesaretlendirecek. Seçiminiz için kesinlikle sizi suçlamayacak. Ve ölümden sonra, adınız sanat tarihinde yıllar boyunca hayatta kalacak. Bunların hepsini kendin biliyor olmalısın, değil mi? Peki sizi ne tatmin etmiyor? Anlamıyorum’’
‘’Tıpkı öldüğünüzde paranın anlamsız olması gibi şöhret de öyle’’
‘’Ebedi olmak istemiyor musunuz?’’
‘’Bensiz bir dünyada ebedi olsam bile bu mutlu olunacak bir şey değil’’ dedim.
‘’Dünyanın en yalın resimleri’’
Resimlerim böyle çağrılıyordu ve çok fazla tartışmaya neden olurken, sonuçta yüksek fiyatlara satılmışlardı. Ama elbette, o otuz günü sattığımdan beri, ‘’artık bir olasılık dâhilinde değildi artık hiçbir zaman olmayacak bir şeydi’’
Ben de öyle düşünmüştüm. Belki de orjinal hayatımda, çok uzun bir süre boyunca, bu tarz bir resim yapma yeteneğim sonunda çicek açacaktı. Ve bu gerçekleştiken sonra, bir motorsiklet kazası nedeniyle talihsiz bir şekilde zamanla ölüme mahkûm olacaktım.
Ama hayatımı satarak ve en önemlisi Miyagi’ye sahip olarak bana verilmemiş büyük miktardaki zamanım son derece kısalmıştı. Bunun sayesinde yeteneklerim hayatım son bulmadan çiçek açmıştı. Bu benim düşüncemdi.
Eskiden sanatta çok yetenkliydim. Önümdeki bir şeyi sanki hiçbir şeymiş gibi bir fotoğraf kadar gerçekçi bir şekilde kopyalayabiliridm, kimse bana bunu öğretmeden doğal başka bir forma geçmek için kendi anlayışımı kullanmıştım.
Galerilerde, bir resme bakarak, dilden çok uzak bir yerde ‘’neden boyanmaması gereken bir şeyin” boyanması gereken bir şey olması gerektiğini açıkça anlayabilirdim. Bir şeylere bakış açım tam olarak doğru değildi. Ama inanılmaz bir yeteneğe sahip olduğum gerçeği o sıradan beni tanıyan herkesin bildiği bir şeydi.
17 yaşındayken sanattan vazgeçmiştim. Olduğum gibi devam ederek Himeno’ya söz verdiğim gibi ünlü olamayacağımı düşünmüştüm. En iyi ihtimalle ‘’tüm esnafların sevdiği’’ türden bir sanatçı olabilirdim.
Yine de bu birçok kişinin gözünde önemli bir başarı olmasına rağmen, Himeno’ya olan sözümü tutmak için, aşırı derecede özel olmam gerekiyordu. Bu yüzden çizimime ivme kazandırmaya devam edemedim.
Elime bir dahaki sefer fırça aldığımda içimde her şey bir araya gelmiş olacaktı. Dünyayı herkesin bakış açısıyla yakalayabilene kadar çizim yapmaya kendime izin vermeyecektim. Buna karar vermiştim.
Belki de bu karar kendi içerisinde hata değildi. Ama 19 yaşındayken yazın, hala her şey hakkındaki bakış açımı sağlamlaştıramamıştım bu yüzden aceleyle fırçayı tekrar elime almıştım. Çok geçmeden çizim yapmamam gereken bir zaman olduğunu fark etmiştim.
Sonuç olarak çizme yeteneğimi kaybetmiştim. Hatta düzgün bir elma bile çizemiyordum. Bir şeyler çizmeyi düşündüğüm anda, karışık duygular içerisinde boğuşuyordum. Sanki çığlık atacakmışım gibiydi.
Havaya adım atmak gibi endişe içerisinde kaybolmuştum. Artık hangi çizgiler ve hangi renklere ihtiyacım olduğu konusunda bir fikrim yoktu.
Yeteneklerimi kaybettiğimi fark etmiştim. Dahası mücadele etme ve bunu geri alma arzım da yok olmuştu. Sıfırdan başlamak için çok geçti. Fırçamı düşürdüm, rekabetten vazgeçtim, ve içime kapandım. Bir noktada herkes tarafımdan sanatımı kabul ettirmek için çok çaresiz bir duruma gelmiştim. Sanırım kafa karışıklığımın nedeni buydu.
Herkes için çizmeye çalışmanın yanılgısı büyük bir hataydı. Bu hatam zirveye ulaştığında, çizememe gibi bir fenomen ortaya çıkarmıştı.
Evrensellik insanlara hitap edecek diye bir şey yoktu. Kendi kuyunuzun derinliklerine indiğinizde, bir şeyleri geri getirmeye çalıştığınızda ve tek bir bakışta bireysel bir şeyler ürettiğinizde bu başarıyı elde ederdiniz.
Tüm endişelerimden kurutlmam gerektiğini ve sadece saf eğlencem, kendim için çizmem gerektiğini fark etmek.
Ve bana bu fırsatı veren Miyagi olmuştu. Onun bir müşterisi olarak daha önce kast ettiğim ‘’çizimi’’ düşünerek tamamen farklı bir boyutta çizim yapabilirdim.
Bundan sonra, bütün gecemi manzara çizerek geçirdim, bir keresinde beş yaşımdan beri hiç uyumadan tüm gece resim çiziyordum.
Yaşamak istediğim dünya, hiç sahip olmadığım anılar, hiç gitmediğim yerler, gelecekte ya da geçmişte olabilecek herhangi bir gün.
Farkında bile değildim, ama uzun zamandır bunarı biriktiriyordum. Ve onları nasıl ifade edeceğimi anlamamı sağlayan Miyagi uyurken çizmemdi. Belki de o anı bekliyordum. Ölümümden hemen önce olmasına rağmen yeteneğim sonunda mükemmelleşmişti.
Değerlendirmemi yapan kadına göre, son otuz gün içerisinde yaratacağım resimler de ‘’Chirico’nun bile duygusal olarak değerlendireceği resimler ‘’ di.
Bana verdiği tek açıklama buydu ama evet bu benim yağacağım şeyler gibi geliyor diye düşünmüştüm.
Tüm bunları çizeceğim ve tarihin bir köşesine adımı yazdıracağım hayatımın bir parçasını satmak şüphe duymama neden olacak saçma bir miktar yapmıştı. Sadece otuz gün ile Miyagi’nin tüm borcunu ödeyememiştim. Hala, özgür olmak için üç yıl daha çalışacaktı.
‘’Otuz gün, otuz yıldan daha değerli, huh?’’ gözelmci biz ayrılırken güldü. Ve böylece ebediyeti reddettim.
O yaz Himeno yakın bir tahmin yapmıştı.
Tahmini yarı yarıya doğruydu.
Sonunda hiç zengin ya da ünlü değildim.
Ama tahmini yarı yarıya doğruydu.
‘’Gerçekten iyi bir şeyler’’ olmuştu, haklıydı. Dediği gibi derinlerde ‘’yaşadığım için mutlu’’ olabilirdim.