Glutton Berserker - Bölüm 109
Çevirmen: Uchuujin Düzenleyen: ggurcan
Yemek odasında Shara’ya katıldığımda kahvaltı çoktan hazırlanmıştı. Görünüşe göre Aaron ve diğerleri benim uyanmamı beklerken kahvaltı yapıyorlardı. Yemek odası yemek vakitlerinin sıcaklığını daha da vurgulamak içi sıcak renkli duvarlar ve fayanslar ile dekore edilmişti. Lüks bir his uyandırması için önce mermer fayans kullanmayı düşündük fakat sınırlı miktarda paramız yüzünden bu seçimden kaçındık. Ne de olsa aile servetinin çoğu bölgeyi restore etmeye gitmişti.
Neyse ki, bölgemizin yakınlarında kalite olarak yüksek kaya tuzu rezervlerini satarak gelir sağlayabiliyoruz. Ayrıca daha istikrar bir gelir elde etmek için çeşitli baharatlar hazırlamaya çalışıyoruz.
Bu hazırlama yöntemleri Seto’nun ülke çapında gezerken öğrendiği bilgilere dayanıyordu. Bölgenin toprak yapısı baharat yetiştirmek için uygun görünüyordu. Kırmızı biber, biber ve zerdeçalın ülke çapında çok talep gördüğü söyleniyordu bu yüzden bunlarla başlayacağız. Henüz istikrarlı bir tedarikçi olmadığından bu işten yüksek karlar elde edebiliriz. Seto’nun bunu bana nasıl coşkulu bir şekilde açıkladığını hatırladım.
Bölgeden ayrılmadan önce ekili alanlarda biraz zaman geçirdim. Baharatlar güzelce yetişiyorlardı. Eğer herhangi bir sorun çıkmazsa yakında ilk hasatımızı yapacağız. Ve o zaman geldiğinde Seto baharatları başkente ulaştırmak için bana katılacağını söyledi.
İyi haberleri dört gözle bekliyorum.
Tarım sektöründe işler rayına oturduğunda endüstriyel sektöre de atılacağız. Ama ilk adımı hatasız bir şekilde atmalıyız.
Roxy bize nasıl üzüm yetiştirileceğini öğretti. Bu biraz zaman alıyor ama eninde sonunda burada kendi şarabımızı yapabilecek duruma geleceğiz. Bu şarap tabii ki Heart Ailesinin şarabı ile aynı seviye olmayacak ama yine de denemeye değer.
Derin düşüncelere dalmış sessizce yemeğimi yerken, Shara kıkırdadı.
[Bugün Roxy-sama ile görüşeceğiniz için mutlu olmalısınız Fate-san.]
[Uh…öhö, öhö, öhö.]
Ağzımdaki ekmek boğazıma kaçmıştı.
[Yemek için teşekkürler.]
Shara yemeğini bitirdikten sonra bulaşıkları topladı.
Ayrıca bende acele ile ekmeğimi ve çorbamı bitirdim.
[Bugün neler yapacağız? Normal?]
[Evet, öyle. Yetimlere yardım edeceğiz.]
Barbatos ailesinin hizmetçisi olduktan sonra bile Shara sıklıkla büyüdüğü yetimhaneyi ziyaret ederdi. Kan bağı olamasa bile diğer yetimleri hala kendi kardeşleri gibi görüyordu.
Şahsen bu çocukların bazılarının Barbatos topraklarına yerleşmelerini istemiştim.
[Öyleyse, seni oraya götüreceğim. Başkentin etrafındaki güvenlik daha iyi bir hale geldi ama aynı şey gecekondular için söylenemez.]
[Çok teşekkür ederim.]
Bulaşıklarımı alıp Shara ile mutfağa gittim. Lavaboya koyduktan sonra birlikte bulaşıkları yıkadık. Mutfak çok büyüktü nerdeyse gecekondu mahallesinde yaşadığım zamanki ev kadardı. Tabii ki, lavabo aynı anda beş kişinin kullanabileceği şekilde yapılmıştı. O kadar büyüktü ki Aaron, Shara ve ben birleşsek bile onu dolduramazdık.
Aaron bana güldü. İlk başta böyle olacaktı ama aile üye sayısı ve hizmetçi sayısı arttıkça eninden sonunda herkes uymak zorunda olacaktı.
Şu anda bunu hayal bile edemiyorum ama Aaron bunu daha sonradan anlayacağımı söyledi. Bulaşıklar temizlendikten sonra Greed’i almak için odama geri döndüm.
[Beklettiğim için üzgünüm.]
[Daha beni ne kadar bekletmeyi düşünüyordun?]
[Öyle değil. Bugün Hobgoblin ormanını inceleyeceğiz. Midemi doldurabileceğim.]
[Oburluk mu?]
[Doğru. Hadi Shara bizi ön kapıda bekliyor.]
Ekipmanlarım Rafal ile yaptığım savaş sırasında oldukça hasar almıştı ama Kale şehri Babylon’da tanıştığım Jade Stratos onları benim için tamir etti. Onunla bir anlaşma yaptığımız için ekipmanın durumuna bakmaksızın bana öncelik veriyordu.
Jade Babylon’daki zanaatkarlar arasında baya ünlenmişti. Tabii ki benim sayemde. Sonuçta onunla anlaşma imzalayan ben Tenryu’yu yenmiştim.
Giydiğimin ekipmanların Jade tarafından yapıldığını duyan savaşçılar hemen onun dükkanına akın etti.
Ünlenen Jade gittikçe daha fazla zırh yapsa bile mütevazılığını kaybetmedi. Ayrıca zanaatkarlık becerilerini daha da geliştirmek çabalarından vazgeçmedi. Ekipmanların aynı görünmesine rağmen birçok açıdan güçlenmişlerdi. Savunma gücü, ceketin ve pantolonun içine dikilmiş mitril adı verilen yüksek büyü iletkenliğine sahip metalik lifler sayesinde büyük ölçüde artmıştı.
Henüz test edemediğimden ne kadar etkili olduğunu bilmiyorum. Ama ekipmanım ile birlikte gelen mektupta bu konudan oldukça heyecanlı bir şekilde bahsettiği için sanırım harika olduğunu varsayabilirim.
Shara, zemini yumuşak renkli halılar ile kaplanmış girişte bekliyordu.
[Beklettiğim için üzgünüm. Gidelim mi?]
[Evet.]
Ve böylece ikisi malikaneyi terk ettiler. Shara oldukça büyük bir eşya torbası taşıyordu. Taşımayı önerdiğimde beni reddetti.
[Ben sadece bir hizmetkarım, nasıl efendimin benim torbalarımı taşımasına izin veririm?]
[Eğer öyle diyorsan…peki, yorulunca bana haber ver tamam mı?]
[Elimden geleni yapacağım.]
Shara ne bana ne de Aaron’a bel bağlamıyordu. Belki şu ana kadar hep tek başına bir şeyler başardığı için böyleydi. Bizimle yaşamaya daha yeni başlamıştı. Bize alışması biraz zaman alacakmış gibi görünüyordu.
Shara’nın enerjik bir şekilde yürüyüşünü izleye izleye Kutsal Şövalye yerleşkesi ve diğer yerleri ayıran kapıya vardık. Bizim gitmek istediğimiz yer yerleşim bölgesinde bulunuyordu. Ama oraya gitmek için önce ticaret bölgesini geçmemiz gerekiyordu.
Normalde insanlar kapıyı koruyan askerlerin oradan geçerdi. Ama Barbatos Ailesinin başı olduğum için bu geçiş çok kısa sürüyordu. Shara’ya gelecek olursak, neredeyse her gün bu kapıdan geçtiği için askerler onun yüzünü ezberlemişti.
[Günaydın, Shara-chan!]
[Günaydın.]
Shara kibarca onları selamladı. Her nasılsa… Askerler yüzlerinde gülümsemeler belirerek onun etrafında toplandı. Hatta yaşlı askerlerden birinin onu cesaretlendirdiğini gördüm.
Shara oldukça popülerdi. Biraz kıskandım ama biraz da endişelendim. Ya ona yaklaşmaya çalışan çürük amcalar olursa?
Shara kapıyı geçti ve askerlere masum bir gülümseme attı.
[Fate-san, hadi.]
[Tamam, tamam.]
Ticaret bölgesi boyunca yürürken, kapıda olanların anlamını sordum.
[Hep böyle mi oluyor?]
[Evet. Bazen bana şeker bile veriyorlar. Yetimhanedeki çocuklara götürünce çok seviniyorlar bu yüzden onlara minnettarım.]
Shara’nın bunu gerçekten umursamadığını görünce, Aaron’ın daha önce söyledikleri aklıma geldi. Bu çocuk gelecekte çok iyi bir kadın olacak… Şimdi neden böyle söylediğini anlayabiliyorum. Shara ticaret bölgesini gözünü bile kırpmadan geçti. Eğer ben olsam en azından tezgahlardan birine takılırdım. Etrafa baktığımda sokak kurabiye ve şekerleme satan tezgahlarla doluydu. Genellikle tatlıları sevmeyen insanlar bile bir durup kokluyorlardı.
Bu küçük kızın kurabiyelerin sevdiğini hatırladım.
“İstiyor musun?”
“…Hayır.”
Küçük kız güzel yüzünü çevirdi. Her zaman ev işleri ve yetimhaneye yardım etmekle meşguldü. Gereksiz bir şeydi ama arada bir sorun olmazdı. Hemen tezgahtara büyük kurabiyelerden sipariş ettim. O iki büyük torbaların içine kurabiyeler koymak istiyordum.
[Shara, bunu her zamanki çabaların için bir teşekkür olarak say. Yetimhanedeki çocuklara götürebilirsin.]
[Uaaaaa, gerecekten bunları bana vermek mi istiyorsun…? Çok teşekkür ederim.]
Shara için mutlu oldum. Genç yaşına rağmen olgun biri gibi davranıyordu. Bazen bunalabileceğini düşünüyordum. Çocuk gibi davrandığını görmek beni mutlu etmişti.
İkimiz kurabiyeleri yerken ticaret bölgesi boyunca yürüdük. Bu kurabiyeler beklediğimden daha lezzetliydi.
Tatlı tadı şekerden, hayır baldan geliyor olmalıydı. Ağzımın içinde eriyen doğal tatlı, günlük aktivitelerin yorgunluğunu uzaklaştırıyordu. Kullanılan taze olduğu için dokusu gevrekti ama ağzımda yavaş yavaş yumuşak ve nemli bir tat bırakıyordu.
[Çok lezzetli, Fate-san!]
[Un. Kesinlikle öyle. Başka zaman tekrar alalım.]
[Evet!]
Kurabiyeleri yerken yetimhanedeki çocukları düşünüyordum ve tanıdık bir ses bana seslendi.
[Lezzetli bir şeyler mi yiyorsunuz?]
[Roxy!]
[…Roxy-sama, selamlar.]
Roxy, sırayla bana ve Shara’ya selam verdi. Yanlış bir şey yapmadığımı düşünüyordum ama bana böyle baktığı için yanlış bir şeyler yaptığımı hissetmemi sağladı.
[Fai ile beraber Hobgoblin Ormanını inceleyeceğiz. Neden kurabiye yiyerek aylak aylak etrafta geziniyorsun?]
[Ermm, Sadece Shara’ya yetimhaneye kadar eşlik ediyorum. Oradaki çocuklara vermek için kurabiyeler aldım. Ah, işte buyur, Roxy.]
Tezgahtardan aldığım poşetlerden birini Roxy’e uzattım. Sonra beklenmedik bir şey oldu! Roxy, kurabiye poşetini alırken yüzünde çiçekler açıyordu.
[Bu benim için mi…Teşekkür ederim. Pekâlâ, hadi Shara’ya yetimhaneye kadar eşlik edelim.]
[Ah…Teşekkür ederim…Roxy-sama.]
Shara’ya VIP gibi eşlik ediliyordu. İki tarafı Kutsal şövalye tarafından kuşatılmıştı, elden bir şey gelmezdi ama yoldan geçenler bize bakarken soğuk terler döküyordu.
[Biraz gergin hissediyorum.]
[Böyle büyük bir şey yapmanıza gerek yok.]
[Çünkü Roxy-sama…Fate-san, biraz yardım edin, lütfen?]
[Shara, sadece pes et. Roxy’e karşı koymak anlamsız…]
[Pekâlâ, herkes! Hadi gidelim!]
[Evet~!]
Hevesli Roxy liderliğinde nihayet yetimhaneye vardık. Gecekondu mahallesinde olduğu için bina çokta iyi değildi.
Çatının birkaç yerinde hasar vardı. Hiç şüphesiz yağmur yağdığında buradan su sızardı. Rahibeye yetimhaneye yardımda bulunmayı teklif etmiştim ama nazikçe beni reddetti. Hepsi ellerinden geleni yapmak istiyorlardı ve etrafta boş boş dolanamazlardı.
Shara yetimhaneye girdi ve hemen çocukların yanına gitti. Tabii ki ona verdiğim kurabiyeleri onlara dağıttı. Arka odadan gelen çocuk seslerinden yola çıkarak beğendiklerini söyleyebiliyordum.
Ben ve Roxy bir müddet yaşlı rahibe ile konuştuk. Konuşmanın içeriği gecekondu bölgesinin güvenlik durumu, çocukların ne kadar iyi bir performans gösterdiği ve yetimhanenin durumuydu.
Bunun dışında rahibe çocukları eğitmek için öğretmen eksikliği konusunda sorunlar yaşıyorlardı. Şu anki öğretmen yakın zamanda memleketine dönmek zorundaydı.
Rahibe basit dil ve aritmetik öğretebilse de çocuklara diğer ileri konuları düzgün bir şekilde öğretemiyordu. Roxy, yetimhane yenisini bulana kadar gönüllü olacağını söyledi. Acaba iyi olacak mı… Biraz endişeliyim.
Roxy’nin öğretemeyeceğini kast etmedim ama o pozisyondaki birinden beklendiği gibi genellikle çok meşgul oluyordu.
[Hanımefendinin zaten kalede görevleri yok mu?]
[Sorun olmaz. Son zamanlarda, Erisa-sama görevleri Kutsal Şövalyeler arasında eşit olarak böldü. Bu nedenle eskisi kadar meşgul olmayacağım…]
[Anladım… Öyleyse, öğretmen Roxy, lütfen elinizden geleni yapınız.]
[Evet, Fai’yi de sayabilirsiniz.]
Eh, Neden bende öğretmek zorundayım… Buna yeteneğim yok. Sadece Rahibenin yaptığı gibi basit aritmetik öğretebilirim.
Roxy şaşırarak bana baktı.
[Yanlış anlama. Fai burada bir öğrenci olacak. Barbatos ailesinin başına uygun bir şekilde eğiteceğim seni!]
[Eeee, Lütfen eğitimi es geçmem izin ver, Roxy.]
[Öğretmen Roxy Senin için var.]
[Uaaa, çoktan gaza gelmiş.]
Kim Roxy’den eğitim alacağımı söylerdi? Dürüst olmak gerekirse öğrenmekte iyi olmadığım için korkuyorum. Ama Sonra kulağıma bir şeyler fısıldadı.
Eğer düzgün yapamazsam malikaneye geri dönmeme izin vermeyecekti… Görünüşe göre elimden geleni ardıma koymazsam dinlenemeyeceğim…
DN: Fai Bey şikâyet ediyor hala kızın evinde kalacaksın eşek herif