Hai to Gensou no Grimgar - Bölüm 03
3.İmkansız Düşlerin Hikayesi
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: F A E N
“—-Heyyyy! Uyaaaan!”
“Gwah?!” diye Haruhiro bağırdı.
Ne?! Ne oluyor?! Bir Olay mı?! Bir Kaza mı?! Bir doğal afet mi?! Bir insan kaynaklı afet mi?!
Bu bir dirsekti.
Pislik Ranta karın boşluğuna sertçe dirsek attığı için Haruhiro şoktaydı.
“…N-Ne, birden bire ne oluyor?! Ne oluyor, dostum! Bunu yapma! Senin saçmalıklarına yeterince katlandım!” Diye bağırdı.
“Huhh? Neden bu kadar sinirlisin Haruhiro?” Diye sordu Ranta. “Gün boyunca uyudun bende iyi bir adam olduğum için seni yavaşça uyandırmaya karar verdim.”
“Geçen akşam uyuyamadım! Bununla bir derdin mi var!?”
“Evet, var! Bu yüzden seninle konuşuyorum ya!” dedi Ranta.
“Bunda yanlış olan ne olabilir ki?!” Diye diretti Haruhiro.
“Duyduğun özel haberleri vermek için buraya dönme zahmetine girmişken, sen burada bir bebek gibi horluyordun, işte sorun bu!”
“U-Um, Ranta-kun…” Diye başladı Moguzo.
“Kaybol Moguzu! Sadece sessizce orada dur! Bu benimle Haruhiro arasında! Bunu halledene kadar ikimizde ilerleyemeyiz! Aramızdaki şeyi iki erkek gibi çözmeliyiz! Hey Haruhiro! Tam yeri ve tam zamanı, bunu çözeceğiz!”
“…Neyi çözeceğiz?” Diye sordu Haruhiro.
“Huh!? Biliyorsun! Bunu! Uh, aslında… O neydi?”
“Ben nerden bileyim?” Haruhiro iç çekti, doğruldu. Her hareket ettiğinde ranza gıcırdıyordu. Bakınırken, gönüllü asker lojmanının tanıdık tavanına denk geldi.
“—Eee,” Haruhiro isteksizce Ranta’nın yüzüne baktı. “Şu özel haberler neymiş?”
“Doğru, bu!” Ranta sırıttı.
Ne inanılmaz can sıkıcı bir ifade. Bu kadar basit bir sırıtışla insanların bu kadar canını sıkmayı nasıl başarıyor? Neredeyse bir yetenek gibi.
Tabii ki şimdiye kadar ki en berbat, en kötü yetenek.
“Her zamanki saatte kalkmadın ve Moguzo beklememiz gerektiği ve kendi kendine uyanmana izin vermemiz konusunda aptalca bir şeyler söyledi, yani ben gerçekten çok açtım ve bu yüzden fırına gittim. Evet, fırına. Nereyi kast ettiğimi biliyorsun değil mi? Şehrin batı kısmının hemen dışındaki Tattan fırını. Orada bir grup gönüllü asker vardı. Bunun hakkında konuşuyorlardı. Şimdi ne olduğunu sormak istediğine bahse girerim. Peki, sakin ol. Orada uygun bir düzen, bir sıra vardı. Randevu gibi değil mi? Oh, belki de bunu anlaman için çok erken. Ne de olsa hala küçük bir çocuksun. Demek istediğim hala bakire olduğun çok açık. Ben değilim tabii ki. Ben eskilerin kralıyım. Dediklerine göre tecrübeli adaylar daha ayrıcalıklı muamele görüyor. Anladın mı? İnanılmaz tekniğimle bu kedileri kendinden geçiriyorum.”
“…Tamam, bana sadece konuya gelmeden önce bu saçmalıklarını daha ne kadar dinlemem gerektiğini söyleyebilir misin?” Diye sordu Haruhiro.
“Bunlar saçmalık değil,” Diye ısrar etti Ranta. “Ağzımdan çıkan tek şey gerçeklerdir. Diğer bir değişle bunların hepsi gerçek.”
“Yani, özel haber nedir?” Diye sordu Haruhiro.
“Ondan önce dostum buraya gel. Yukarı doğru bakarak konuşmak gerçekten rahatsız edici.”
Evet, bu bir ranzaydı ama yüksek değildi. Ranta’nın omuz seviyesinde falandı. Ama Haruhiro yatakta otururken Ranta’ya yukarıdan bakıyordu. Bunu yaparken özellikle iyi ya da kötü hissetmemişti.
“İstemiyorum.”
“O zaman ölmeye ne dersin? Huh?”Diye patladı Ranta.
“…Dostum, hep küçük şeyleri dert ediyorsun.” diye mırıldandı Haruhiro.
“Huh? Bir şey mi dedin?”
“Evet, dedim.” Haruhiro tahrik etti. “Sinir bozucu bir böcek gibi olduğunu söyledim. Ah. Üzgünüm. Bu değil. Senin sinir bozucu bir böcek olduğunu söyledim.”
“Seni ahmak! Ben rahatsız edici bir böcek değilim! Ben faydalı biriyim.”
“Ne, böcek olmak umurunda değil mi? ”
“Huh…?”
Bu saçma atışmadan sıkıldı, Haruhiro ranzadan aşağı indi, ranzanın alttaki yatağına oturarak.
“Eee? Bu özel haber ne?” diye sordu. “—Dur bir dakika, cevap almadan önce aynı soruyu daha kaç kere daha sormam gerekecek?”
“Çalışmayana ekmek yok,” dedi Ranta. “Yaşlı bir adam gibi konuştum!”
“Hah, hahaah…” Moguzo güldü, Ranta’nında gülmesine sebep oldu.
“Sen anladın, Moguzo. Haruhiro’ya benzemiyorsun. Komik şakaları anlıyorsun. Haruhiro umutsuz vaka. Hiçbir şey anlamadı. Vücudunda tek bir komik kemik bile yok.”
Haruhiro kalbini bulanıklaştıran duygulardan arınmak için elinden geleni yaptı. “Ee? Bu özel haber ne?!”
“Kendini tekrar ediyorsun, Haruhiro-kuuun,” dedi Ranta.
“Ee? Özel haber ne?”
“Oh! Bir kere daha! Çok uğraşıyorsun.”
“Söylesene!” Haruhiro patladı, Ranta’nın boğazını tuttu ve sıkmaya başladı. “Söyle! Sadece söyle! Hala kendimi tutarken!”
“K-Kendini hiçte tutmuyorsun…! Ow! Bu acıttı! Du—Beni öldürmeye mi çalışıyorsun!? Peki! Konuşacağım! Konuşacağım, tamam mı! Bu bir emir! Bir emir var!”
“Bir emir mi…?” Haruhiro ile Moguzo’nun bakışları değişti.
Moguzo’nun karnı guruldadı. Yüzü kızardı. “Ah. Üzgünüm. Acıktım….”
“Hayır, özür dilenecek bir şey yok.” Dedi Haruhiro. “Kendini acıkmaktan alıkoymazsın. Bak orada biraz ekmek var neden yemiyorsun?”
“Bunları ben aldım ve bunu biliyorsun!” Diye araya girdi Ranta. “Tattan fırınından, şehrin batısındaki ucuz bir yer! Ekmekleri ben aldım bu yüzden hepsi benim!”
Ranta cimrilik yapıyordu bu yüzden Moguzo ve Haruhiro kahvaltı etmeye gitmeye karar verdiler. Belki de yalnız kalmak istemiyordu çünkü peşimize takılmış bir şekilde ekmek yiyordu. Yol boyunca emrin ne olduğunu açıkladı sanki bu onu önemli biri kılıyormuş gibi davranıyordu.
Ranta’ya göre, Alterna öncü gönüllü asker birliği, Kızıl Ay tarafından bir emir verilmişti. Ancak, emir olarak adlandırılsa bile, kimsenin ona uyması gerekmiyordu. Gönüllü askerler kabul edip etmeyeceklerine kara verebilirdi. Bununla birlikte, eğer iyi bir sebepleri olmadan kabul etmemeyi seçerlerse, diğer gönüllü askerlerin onları küçük görmelerine neden olacağını söyledi.
Bu sadece, halledebilecekleri bir şey varsa, çenelerini kapatıp onunla ilgilenmelerinin en iyisi olduğuna geliyordu.
Tabii ki emri kabul etmelerinin daha somut bir nedeni vardı.
Para.
Bir emrin ödülü avans ve tamamlandıktan sonra başka bir ödemeden ibaretti. Emri kabul eden gönüllü askerler avansı alabilirdi. Eğer görevi tamamlarsalar ödemenin geri kalanını da alırlar. Avansı alıp emir üzerinde çalışmasalar güzel olurdu. Eğer gönüllü askerin kötü niyetli davrandığı anlaşılırsa, gönüllü asker teşkilatı ofisine çağrılırdı. Eğer çağrıya yanıt vermezlerse başlarına bir ödül koyulur ve peşlerine ödül avcıları düşerdi.
Bu arada, yakalama ödülleri de bir emir gibi değerlendirilir. Bazen suçlu veya dürüst olmayan tüccarların başına ödül koyulur ve bu hedeflerin peşinden koşan ödül avcısı benzeri gönüllü askerler olur.
Emirlerin ödülü nakit olarak verilmez ama Sınır ordusu tarafından kullanılan askeri ödeme belgesi olarak verilir. Bunlar askeri senet adı verilen bakırdan yapılmış ince talaşlardı. Temelde senet olarak ödüyorlardı. Askeri senetler Yorozu mevduat şirketinde nakite çevrilebilirdi ya da Sınır ordusu veya gönüllü asker birliği ile anlaşması olan kuruluşlarda para yerine kullanılabilirdi.
Ranta bunları açıklarken, Haruhiro ve Moguzo zanaatkarlar şehrini yakınlarındaki bir yiyecek tezgahından soruzo adı verilen bir erişte yemeği yemeye karar verdiler.
Bu yiyecek tezgahı sabahın erken saatlerinde zanaatkarlar ile meşgul oluyordu ama günün bu saatlerinde kuzeydeki Pazar daha canlıydı. Soruzo, buğday unundan elde edilen eriştenin tuzlu suya atılmasıyla yapılan bir et yemeğiydi. Haruhiro en başta bunun iyi olduğunu düşünmüyordu ama garip bir şekilde tanıdık geliyordu ve arada sırada yemeye gelmeye başladı. Bir süre yedikten sonra buna bağlanmıştı ve şimdi onun için çok lezzetli olmuştu.
Haruhiro ve Moguzo erişteleri soğutmak için üflerken ekmeğinden uzaklaşan Ranta nihayet cezbe dildi ve o da bir kase sipariş etti.
“—Yum…! İşte bu! Bu çok iyi! Soruzo harika!”
“Oh, hadi ama abartıyorsun… Ayrıca burnun akıyor, Ranta.” Dedi Haruhiro.
“Tabii ki, akıyor! Deli gibi açacak! Haruhiro! Anlamadın mı?! Bu soruzo, mükemmel!”
“S-Soruzo lezzetli, huh” Dedi Moguzo, çoktan ikinci kaseye başlamıştı. Hayır—
“….Moguzo, eğer yanlışsam beni düzelt ama bu senin ikinci tabağın—üçüncü tabağın mı?!” Diye sordu Haruhiro.
“E-Evet. Yemesi kolay, bu yüzden hızlıca silip süpürüyorum…”
“Gwahaha!” Ranta güldü. “İyi iş, Moguzo! Benim rakibim değilsin! Ama… Bende yiyeceğim! İkinci Kaseyi! Babalık! Başka bir tane daha!”
“Geliyor!”
“Eğer istiyorsan sorun değil..” Haruhiro erişteleri çatalla topladı ve yavaşça ağzına götürdü.
Tamam, kesinlikle lezzetliler. Ama daha sabah. Böyle aç kurt gibi yiyemem. Mideme çok ağır gelir.
“Yine de bu ve hepsi lezzetliler Moguzo” dedi Ranta. “Ama, biliyor musun? Eğer kendimiz denersek bunu yapabileceğimize bahse girerim öyle düşünmüyor musun?”
“Huh…? Ah, evet, uh… o kadar emin değilim…? Çorba biraz zorluk çıkarabilir.”
“Hayır, dostum yapabiliriz.” Dedi Ranta. “Bu kolay. Sadece tencereye bir sürü malzeme atıyorsun. Kaynatıyorsun ve tatmaya geliyorsun, eminim.”
“Hayır… o kadar kolay değil… Biliyor musun?”
“Sence? Bunu yapabiliriz gibi geliyor. Bu çorbada ne var?”
“Bakalım, muhtemelen tavuk kemikleri… Domuz yağı da olabilir. Sonra sebzeler de var….Soğan ve havuçlar var burada.”
“Oh? Bunları bulmakla iyi iş çıkardım Moguzo. Benim hiçbir fikrim yoktu, biliyor musun?”
“…Yapabileceğini söylemene şaşırıyorum.” Haruhiro Ranta’ya sataştı ama beklenildiği gibi görmezden gelindi.
Böyle iyiyim, dedi Haruhiro kendi kendine. Gerçekten.
Moguzo kaseyi dudağına getirdi ve çorbasını içti, kaşlarını çattı. “…Evet. Belki sarımsak ve zencefil eklersek… daha tatmin edici bir tat vermesini sağlayabiliriz.”
“Ohh? Ohhhh?!” diye haykırdı Ranta. “Moguzo, dostum yapabiliriz, sence de öyle değil mi? Biraz para kazandığımızda sen ve ben bir restoran açalım, ne dersin?!”
“Ah, hahaha.. Ama biz gönüllü askeriz ve …”
“Dostum, Böyle küçük şeyleri dert etme!” diye üsteleri Ranta. “Eğer para kazanıyorsak hangi işi yaptığımızın bir önemli değil. Ayrıca, hayatımız boyunca o vahşi dünyada kalamayız. Sonunda emekli olacağız ve başka bir iş yapmamız gerekecek. Bu ne biliyor musun? İkinci bir kariyer. Bu ikinci bilirsin. Bu ne? Evet, bu ikinci….kariyer, evet.”
“Yine aynı şeyi söyledin.” Dedi Haruhiro yardımsever bir şekilde.
“ Kapa çeneni, Haruhiro. Sadece kapa çeneni. Cidden. Cidden. Sen gidebilirsin! Burada Moguzo ile önemli bir konuşma yapıyorum! Her neyse, ne diyorsun, Moguzo? Benimle birlikte yapmak istiyor musun? Ranta ve Moguzo Soruzo dükkanı. Kazancımızı 70e 30 olarak bölüşürüz….Söylemek istediğim şey bu ama 50 50 de bana kafi. Şimdiden çalışmaya başlayacağız bu yüzden zamanı geldiğinde hazır olacağız. Buna ne dersin? Hm?”
“Bir restoran, huh?” Moguzo bu fikre tamamen karşı değildi. “Güzel olur. Böyle bir şey yapmak dövüşmek ile karşılaştığında… En azından daha kolaymış gibi görünüyor. Bunu düşüneceğim.”
“Evet! Düşün! Süper pozitif ol! Çok para kazanacağız! Çabucak! Bir restoranlar zinciri açacağız! İlk olarak, Alterna’da on mekanla başlayacağız. Hedefimiz Grimgar etrafında 1700 mekana erişmek! Sen ve ben bunu yapabiliriz! Çok uzun yolumuz var!” Ranta gürültülü bir şekilde höpürdeterek soruzo çorbasını içti, sonra kokuşmuş ve memnun bir şekilde geğirdi.
“—Yani! Sonunda, emir hakkında konuşmanın zamanı geldi! Zihinsel olarak hazır mısınız? Başlamak için iyi miyim? Evet, öyleyim değil mi? Oyunun bu ilerleyen aşamasında bana tersini söyleme!”
“Gerçekten sinir bozucu davranıyorsun, sadece söyle işte… ” diye mırıldadı Haruhiro.
“Haaaaruhirooooo! Birine sinir bozucusun dediğinde, yüz kat daha fazla sinir bozucu oluyorsun! Nay! Bin, on bin, hayır, hayır, hayır, beş yüz milyon kez sinir bozucu! Bunu kafanda bulundur!”
“Ever, evet.”
“Yüz kere daha evet demelisin,” Dedi Ranta.
“Evet—Bekle, bir kere değil de yüz kere mi? Bu çok fazla!”
“Beni küçümseme! Şaşırtıcı şekilde akıllı olan insan, beni, Ranta-sama’yı.”
“…Moguzo bile gülüyor.” Dedi Haruhiro.
“Ü-üzgünüm” Diye mırıldandı Moguzo. “Bu komik bir taneydi….”
“Moooguzoooo! “Bir tane” derken ne demek istiyorsun?! Biri değil hepsi komikti! Ben hep komiğim! Bana gezici kral, Rantaman derlerdi! Yüzde bir olan espri anlayışımdan şüphe ediyorsanız, iş ortağım olsanız bile seni affetmeyeceğim!”
“Yüzde bir?” Diye sordu Haruhiro. “Bu bana özel bir şeymiş gibi gelmiyor.”
“Haaaaaruhiiiiro-kuuuun…”Dedi Ranta.
“…Adımı böyle söyleyince ne oluyor? Biraz ürkütücü.”
“Yüz milyonda bir demek istedim ama yanlışlıkla yüzde bir dedim, eveet. Şimdi anlıyor musun?”
“Öyleyse sorun değil. Şimdi bize emirden bahset. Hiçbir yere varamıyoruz.”
“Bu senin hata!” diye bağırdı Ranta.
“Beni kötü bir adammış gibi göstermeye çalışma…”
“Sen kötü adamsın!”
“Bu kadar yeter, sadece konuş! Şu emir ne?!” Haruhiro patladı.
“Mwahahahahah! Bu şekilde şaşırma tamam mı?!” Ranta aniden ayağa kalktı, iki kolunu kıpırdatarak taklit ediyordu…Yılanlar? Ya da onun gibi bir şeyler. “BU bu!”
“…Hayır, bunu anlayabilmem mümkün değil” dedi Haruhiro.
“Bu bir iki başlı yılan!” Ranta sağ yılanını çevirdi ve sol yılana selam verdirdi. “DeadHead Watching Keep ve Riverside Demir Kalesini ele geçirme operasyonu, kod adı: İki başlı yılan.Bu operasyona katılmak gizli olsun, emir bu! Riverside’a gitmek için son kayıt tarihi çoktan geçti ve bunun tecrübeli takımların işi olduğunu söylüyorlar, bu yüzden eğer katılacaksak DeadHead’e gitmeliyiz. Avans 20 gümüş, iş bittikten sonra 80 gümüş yani tamamı bir altın yapıyor! Tam bir altın sikke! Ve bu hepimiz için, biliyor musun?! Bu inanılmaz!”
Moguzo’nun gözleri genişledi ve “Oooh..” kaçırdı.
“Bir altın sikke….” Haruhiro bunun çok fazla olduğunu düşündü. Ama aynı zamanda bir yoldaşlarını kaybettikleri zamanı hatırladı, Renji yanlarına gelip “Teselli parası. Al bunu.” Demişti ve ona altın sikkeyi atmıştı.
Renji kesinlikle zengin, huh, Haruhiro bunun üzerinde düşünmenin aptalca olduğunu düşündü.
“Şimdi, Deadhead” Ranta dedi ve sandalyeye oturdu, “Burada.” Masanın üzerindeki bir noktayı işaret etti. “….Hayır, belki burası? Belki buradadır? Yoksa buralarda mı?”
“Herhangi biri olmaz mı?” Diye sordu Haruhiro.
“Evet. Ama biliyorsun. Alterna’nın 6 km kuzeyinde bir ork kalesidir.6km deyince çok yakınmış gibi geldi. Yada gerçekten çok yakın olduğu içindir. Tabii ki, sınır ordusu kaleye bir çok kez saldırdı ve hatta aldılar bile. Ancak uzun süre tutamadılar. Nedenin ne olduğunu düşünüyorsun?”
“Hmmm…” Moguzo düşünürken kollarını bağladı ve başını yana yatırdı.
“…Çünkü cesaretleri yok… ya da başka bir şey? Öyle değil, ha…” Ranta masanın kenarına yakın bir yere işaret etti. “Riverside demir kalesi. Bu kale bir nehrin kıyısında, Deadhead’in yaklaşık 40 km batısındadır ve eğer biraz daha yukarı giderseniz, eski Nanaka Krallığının topraklarına girersiniz. Bu ne biliyor musun? Hayır, bahse girerim bilmiyorsun. Nanaka’nın eski krallığı. Orklar, adamım orklar demek. Bugünlerde orada bir sürü ork var. Bu yüzden malzeme ve birlikleri tekneyle taşıyorlar. Orada küçük bir birlik var ama sınır ordusu saldırdığında dumanla ya da başka bir şeyle sinyal verirler. Bu olduğunda Riverside’a derhal takviye birlikler yollanır.”
Haruhiro kaşlarını çattı. “Ama 40 km uzaktalar.”
“Ork ordusu Dragoon dedikleri şeyler sahipler” Komik bir poz verirken Ranta bunu söyledi.
Bunun bir tür canavar olması mı gerekiyor? Bir ahtapot? Hayır.
“Dragoon diyorlar ama ejderhalara binmiyorlar bu büyük kertenkelelere biniyorlar.” Dedi Ranta. “Büyük kertenkelelere at ejderi deniyor. Çok hızlılar ve Riverside’dan Deadhead’e olan yolu bir saat gibi kısa bir sürede kat edebiliyorlar.”
“Ah” Moguzo sağ yumruğunu sol avucunun içine soktu. “Bu yüzden mi iki saldırıyı da aynı anda yapıyoruz?”
“Akıllıca, tam da benim iş partnerimden bekleneceği gibi.” Ranta parmaklarını şaklattı ama ses çıkmadı. Birkaç kez daha denedi ama işe yaramadı.
Sonunda vazgeçti.
“…Kahretsin.” Diye mırıldandı Ranta. “Lanet olsun, kuru cilt.”
Haruhiro iç çekti. “Cildini suçlama…”
“Cildimi suçluyor olsam bile, her şeye burnunu sokma! Nesin sen üvey annem mi?!”
“Yani, devam edelim… nerede kalmıştık?” diye sordu Haruhiro.
“Beni görmezden mi geliyorsun, huh?! Cesaretin var, dostum!”
“Nehir kıyısındaki Demir kale, öyle mi?” Diye soru Haruhiro. “Ve Deadhead ile aynı anda saldıracaklar… Bekle, bu bir şekilde, savaşa benzemiyor mu?”
“…Tch. Beni görmezden gelmekte ısrar ediyorsun. Haruhiro, bilmiyor musun? Biz insanlar tüm bu zaman boyunca orklarla ölümsüzlerle ve daha fazlasıyla savaştık.”
“Bir tür belirsizlik duygusu var. Ama o kadarda zorlanmış görünmüyoruz.”
“Şans ayağımıza geldiyse, zorlamalıyız” Dedi Ranta. “Çok uzun bir zaman önce, bir grup ork Alterna’ya girmeye çalışmıştı hatırladınız mı?”
“Ah…Ish Dogran? Öyle miydi? Renji’nin öldürdüğü adam.”
“Evet, o. Görünüşe göre bunun intikamı için başladı. İşte böyle oldu. Ve böylece bunu yapacaksak sadece onları rahatsız etmek yerine tüm kaleyi iyi ve düzgün bir şekilde alabiliriz, bu benim düşüncem. Geçmişte Deadhead birkaç kez alınmıştı ama hemen bizden geri aldılar. Bunun için Riverside suçlanabilirdi. Bu yüzden aynı hatayı tekrar yapmayacağız.”
Ranta küçümser bir tonla konuşuyordu, “Sınır Ordusunun hatalarından öğrendik, wahahaa.” Gibi ama ne kadar duyarsam bunun bir savaş olduğu daha da kesinleşiyordu.
“… Bu çok tehlikeli değil mi?” Diye sordu Haruhiro. “Ve bekle, gönüllü askerlerle beraber saldırmayacağız… Öyle olması mümkün değil, değil mi?”
“Açıkçası, Sınır ordusuna eşlik edeceğiz ya da daha doğrusu ana güç olarak onlar bize eşlik edecek.” Ranta güldü. “Gönüllü askerler elbette destekleyici rol oynayacaktı. Biraz düşün. Sen aptal mısın? Böyle uykulu gözlerle bakma! Haruhirion”
“Gözlerime laf atma. Seni bıçaklarım. Ayrıca, haruhirion demeyi de bırak. ”
“Haruhirion şakadan anlamıyor, anladım.”
“Hadi ama, dostum..”
“U-Um,” Moguzo araya girdi. “Kaç kişi olacaklar…? Sayıları.”
“Sayıları?” Ranta çenesini parmaklarıyla oynadı. “Bakalım, Deadhead’de Sınır ordusundan beş yüz ve ya altı yüz kişi olacağını söylüyorlar. 100 veya 150 gönüllü asker olacak. Riverside zorlu bir kale olduğu için yoğun bir savaş olmasını bekliyorum. Soma’nın Gün Kesicileri, ‘Kırmızı İblis Ördeğin vahşi savaşçıları’, ‘Bire bir Max’ın Demir eklemi’ ve Shinohara’nın Orion’ı da orada olacak. Açıkça bu çılgın bir şey. ‘Becerilerinize güvenmiyoruz’ veya ‘Gelirseniz ölecekseniz’ bu yüzden gelmeyin derler gibi hissediyorum.”
Ranta’nın neden bu kadar rahat hissettiğini anlıyorum, diye düşündü Haruhiro. Ranta çok hafife alıyor, öyle olmalı. Riverside Demir Kalesini zor alınacağını düşünüyorum ama Deadhead kolayca düşecek. Aslında saldırdığımız anda kazanacağımızı düşünüyorum.
“Yani, işte böyle.” Ranta elindeki yılanları biraz seslendirdi. “1 altın sikke! Bunu almak için bunu yapmalıyız! Karar verildi! Evet! Hadi hemen gidelim ve başvuralım! Son tarihe kadar üç gün var ama demirin sıcak olduğu ile ilgili atasözünü biliyorsun, değil mi? Yoksa bir deyim miydi? Neyse söyleyeceklerini söylediler ve şimdi derhal ofise gideceğim…”
“B-Bunu yapamazsın” dedi Moguzo, Haruhiro yapmadan önce Ranta’yı durdurdu. “…İ-İlk önce herkese danışmalıyız…”
“Wahh? Bu kimin umurunda? ‘Bunu yapalım, hadi gidelim’ gibi olun ve hemen peşinizden gelirler. Ne olduğunu bile anlamazlar, bu kızlar değil!”
“Bu konuda haksızsın…” Dedi Haruhiro ve başını kaşıdı. “ Bu gece onlarla konuşacağım ve bundan sonra karar veririz. Hala zaman var bu yüzden sıkıntı yok.”
Ranta sırıttı. “Oh, ısrar ediyorsan tamam.”
Bir dahaki sefer, kesinlikle onu yumruklayacağım. Haruhiro kendine söz verdi.