Hai to Gensou no Grimgar - Bölüm 05
5.Öyle Bir Histi
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: F A E N
Bunu anlıyorum, bu yüzden elimden geleni yapıyorum, biliyor musun…? Diye düşündü Haruhiro. Şey en azından yapabildiğim kadar.
Eskiden konuştuğu kıdemli gönüllü askerlere seslenmeyi ve onlara soru sormayı denemişti. Aslında nazik Shinohara ve çetesi vardı ama Sherry’e gelmeyebilirdi— belki?
Shinohara genellikle kibar ve nazik bir insandı ve tabii ki Orion üyeleri de öyle. Eğer kibarca çok fazla şey talep etmeden sorarsa muhtemelen bildiklerini anlatırdı.
Şey, Shinohara dışında Haruhiro’nun rahatça konuşabildiği onunla aynı zamanda Grimgar’a gelen Kikkawa vardı, çok uysal biriydi ve çokça bağlantısı vardı.
Ama Kikkawa bugün orada değildi, Haruhiro onunla genelde Sherry’de görüşürdü. Belki de başka bir yerlere gitmiştir?
Görünüşüne rağmen, Kikkawa daha kıdemli bir gönüllü asker grubunun parçasıydı Tokumune partisi bu yüzden Haruhiro ve grubunda daha çok şeye sahipti.
Şimdi düşününce bir şeyden bahsetmişti sanırım. Eğer yanlış hatırlamıyorsam şimdi ana avlanma sahaları Mucize Çukur diye bir yerdi. Quickwind çayırlarında bir yerdeydi değil mi? Mucize Çukuru, huh?
Haruhiro gönüllü asker evinin birinci katındaki salonunda sırtı duvara yaslı bir şekilde oturuyordu.
Ranta ve Moguzo odaya geri dönüp hemen uyumuşlardı. Belki de alkoldendi ama ikisi de inanılmaz yüksek sesle horluyorlardı. Haruhiro bu yüzden uyuyamamıştı— Yine bu olağan sebeplerden sadece biriydi.
Emri kabul eden birkaç kıdemli gönüllü askerle konuşmuştu ve ona söylediklerine bakarsak herkes Deadhead’i alma konusunda iyimsermiş gibi görünüyorlardı.
Neden olduğunu sorduğunda, görünüşe göre sebep geçmişte Deadhead’in birkaç kere düşmesiydi. İstedikleri zaman geri alabilirlerdi. Sadece Riverside demir kalesinin takviyelerinin üstesinden gelmek zordu bu yüzden genellikle onu olduğu gibi bırakıyorlardı.
Gönüllü askerler onları görmezden bile gelse Orklar neredeyse hiç Alterna’ya saldırmamıştı. Ish Dogran olan olay gibi bir şey yaşansa bile, Kale Şehri Alterna’ya bir şey olmayacaktır. En kötü senaryo gerçekleşip Orklar saldırmak için çok büyük bir orduyla gelseler bile sadece kapıları kapatıp bir kuşatmaya hazırlanırlar.
Erzakları var. Arabakia Krallığından destek gelmesini bile bekleyebilirler. Çünkü Orklar bunu bildikleri için Alterna’ya birlik gönderme konusunda hiçbir zaman ciddi olmadılar. Deadhead’in orklar için konumu sadece bir gözetleme kulesiydi ve insanları izliyorlardı. Orada büyük birliklere yer vermediler o yüzden insanlar ani bir saldırı yaparlarsa kolayca düşecektir.
Çünkü genel kanı bu yöndeydi, gönüllü askerlerin hiçbiri onu alma görevinin başarılı olmayacağından şüphelenmiyordu. Deadhead, şuana kadar olduğu gibi kazanacakları bir şeydi. Ancak daha önce hiç Riverside’a düzgün bir saldırı olmadığı için hiç kimse bunun nasıl gideceğini bilmiyordu.
Yine de insanlar iyi gitmesini bekliyor gibiydi.
Ne de olsa Sınır ordusu Riverside’a gitmek için gereken insan gücünü istihdam ediyordu ve gönüllü askerlere gelince Soma, Gün Kesicileri ve diğer birçok etkili klanla birlikte katılacaklardı. İşe yarayabilirdi.
Çoğu gönüllü askerin düşündüğü şey buydu ve Haruhiro kimsenin buna karşı çıktığını duymamıştı.
Bunu yapmak iyi olabili…. Belki?
Sonuçta ucunda 1 altın sikke vardı. 1 altın sikke. Gümüşe çevirdiğinde 100 sikke yapıyordu.
Son zamanlarda, Haruhiro ve partisi Cyrene Madenlerine gitmişti. En iyi günlerinde her birinin günlük kazancının 30 gümüşü geçtiği zamanlar olmuştu. Yine de çoğu zaman 10 gümüşe zor ulaşırlardı. Ustabaşları gibi yaşlı Koboldlardan düşen tılsımlar en az 5 gümüşe satılıyordu bu yüzden oldukça kararlıydı. Ancak onların yaşam giderleri de artıyordu. Herkes açıkça eskisinden daha fazla yiyordu. Daha fazla içiyorlar ve daha fazla şey almak için dışarı çıkıyorlar.
Duyduğuma göre, avans ve tamamlama bonusu ile birlikte birer altın sikke iken görev başladıktan sonra her gece için 30’ar gümüş daha alacaklardı. Bundan muhtemelen bir gecede bitirmeyi planladıkları anlaşılıyordu.
Bir günde bir altın.
Bu iyi bir anlaşma. Gerçekten iyi bir anlaşma.
Çok cazip.
Kazanılacak bir savaş gibiydi ve parası gerçekten çok cazip geliyordu bu yüzden neden Haruhiro inanılmaz derecede tereddüt ediyordu?
Sherry’nin tavernasından ayrıldıktan sonra Merry’e bunu konuyu danışmaya karar verdi. Her zaman yaptığı bir şey değildi ama Merry ilk önce herkesle birlikte takılıyor sonra geri dönüp tek başına içki içmeye geliyormuş gibi görünüyor.
Muhtemelen bunu yapmaya fırsatı vardı ama Haruhiro yapmadı. Neden olmasın?
Barda— Hayır, sadece ondan değildi— Nerden başlaması gerektiğini bilmiyordu ama son zamanlarda Haruhiro bir duvar koyuyordu. Haruhiro ve yoldaşları arasında yükseliyordu. Haruhiro ve yoldaşlarını duvar gibi hissettiren bir şey ayırıyordu.
Onun hayal gücünün bir ürünü olmalıydı ya da daha doğrusu sadece o öyle düşünüyordu. Bu taraftaki tek kişi Haruhiro’ydu ve herkes diğer taraftaydı. Ancak aralarında bir boşluk vardı.
Bu bir gerçekti.
Yoldaşları güven inşa etmeye başlamıştı. Aslında Haruhiro onların güçlendiklerini düşünüyordu. Sonuçta genelde Cyrene Madenlerinin üçüncü katında takılıyorlardı ve oldukça kolaydı. Öyle olmasının sebebi kısmen artık Death Spots’un orada olmamasıydı ama kaybedebileceklerini hissetmiyordu. Şu anki seviyelerinde, Haruhiro ve diğerleri muhtemelen yedi, hayır sekiz goblin grubuna bedeldi, muhtemelen onları idare edebilirlerdi. Koboldlarda kaçının yaşlı olduğuna bağlıydı ama genellikle her yaşlı için iki ila üç ast Kobold bulunurdu. Üç yaşlı ve beş sıradan kobolda karşı çıksalar bile bunun halledemeyebilirlerdi.
Böyle bir risk almak istemiyorlardı.
—- İşte bu.
Olabildiğince risklerden kaçınmak istiyordum.
Güvenlik önce gelir.
Lider olarak bunu hep aklımda tutmalıyım.
Bize bir zarar gelsin istemiyorum. Bunun mutlak minimumda tutmak istiyordum. Mümkünse sıfırda. Aslında sıfır kulağa güzel geliyor. Ne pahasına olursa olsun sıfırda kalmasını istiyorum.
Korkuyorum. Demek istediğim bu korkutucu. Diğer herkes sakin ve kendi halinde gibi görünüyor. Ben o kadar değilim. Kaybedeceğimizi sanmıyorum ama ben her zaman diken üstündeyim. Eğer “Bunu yapabiliriz, bunu yapabiliriz” gibi düşünmeye devam edersek başımıza bir şeyler geleceğinden korkuyorum. Neticesinde garip bir şeyler olabilirdi. Birimiz korkunç bir şekilde batırabilir. Bu olasılığı eleyemem.
“— Böyle bir şey olursa…” Haruhiro elliyle başını tuttu.
Bildiğin gibi… İnanamıyorum… Yoldaşlarım…? Ama bundan fazlası, kendi kendime.
Bu uygun mu? Benim gibi bir adamın lider olması?
Haruhiro lider olduğu partinin herhangi bir geleceği olup olmayacağı konusunda endişe ediyordu. Belki de fazla düşünüyordu?
Nasılsa bir şeyleri batırmış değildi. Sadece uzaklaşıyormuş gibi hissediyordu ve bundan dolayı korkuyordu, hepsi buydu. Eğer batırırsam o zaman— Ya yoldaşlarımdan biri zarar görürse? Ya eğer biri ölürse? Bizimkiler acaba bunu hiç düşünüyorlar mı? Düşünmüyorlarsa bu biraz fazla safça değil mi? Çok iyimser davranıyorlar.
Sonuçta hiçbiri lider olmadığı için muhtemelen. Sorumluluk almaları gereken bir konumda değiller, bu yüzden küçümsüyorlardı.
“Ahh…” Haruhiro inledi.
Bu acı verici olmaya başladı.
Yine de her zaman böyle.
Belki de umursamıyorum. Bunun hakkında çok derin düşünmeye gerek yok. Emir geldiğinde bunu oylamaya sun ve herkes ne yapmak istiyorsa yapmasına izin ver. Yapabileceği başka bir şey yok.
“Hayır, hayır….” Haruhiro elleri hala oradayken başını sağa sola salladı.
Bu iyi değil. Bundan daha fazla dikkat etmeliyim.
“Augh..”
İnlerken, ayak seslerini duydu ama ayak sesleri hemen durdu. Çünkü garip sesler çıkarıyordu, ayak sesleri her kiminse onun çılgın ve tehlikeli olduğunu düşünmüş olabilirdi.
Etrafa bakındı ve koridorun diğer ucunda küt saçlı ve ayak parmakları içe doğru kıvrık bir kız orada duruyordu.
“Ah” Haruhiro kafasındaki elleri indirdi. “—Erm…”
Kız ona doğru yürüyordu. Yavaş veya dikkatli değil sanki gözünü korkutmak ister gibi acelesiz bir hızda yaklaşıyordu.
Muhtemelen yanından yürüyerek geçip gidecekti. Tabii ki öyle yapacaktı. Bu açık değil mi? Burada ne yapıyordu ki? Yatma zamanı geçmişti. Onunla rast düşeceğini hiç düşünmemişti. Olmayacaktı ama derinlerden bir yerden olacağını umuyordu belki de.
Hayır, umut ettiğini söylemek biraz abartılıydı. Onu daha önce görmüştüm belki onunla tekrar burada denk gelebilirim. Aklından bunların geçtiğini inkar edemedi.
Tabii ki, onunla görüşeceğinin garantisi yoktu. Onunla görüşmemeliydi. Haruhiro’yu yürüyüp geçmeliydi. Bunun yerine durdu. Sonra sanki bir an kararsız kaldı ve biraz başını eğdi. Sonra: “…Hey,” dedi oldukça kaba bir tonla.
Kişiye bağlı olarak, bu tutumdan dolayı birisi onunla kavga etmek istediğini düşünebilirdi. Haruhiro bile biraz sinirlendi.
Beni selamladı! İsteseydi buradan gidebilirdi ama yine de gitmedi.
Kız, Haruhiro ile göz teması kurmaya çalışmıyordu. Gitmek istiyormuş gibi geliyordu ama aniden gitmek garip olurdu bu yüzden ne yapacağını bilemedi.
Cidden, sadece gidebilirsin, tamam mı…? Diye düşündü Haruhiro. Böyle hissediyordu ama aynı zamanda onunla konuşmakta istiyordu.
Ne konuşacağına dair hiçbir fikri yoktu. Kelimeler diline varmıyordu. Kelimeye benzer hiçbir şey çıkaramadı.
“Ha…Hahaha…” başka bir şey bulamadı, biraz gülmeyi denedi.
Ah, anladı. Gidiyor.
“Bekle” dedi.
“Huh?” Yürümeyi bıraktı. “…Ne?”
“Hiçbir şey…”
Oh, adamım.
Şimdi ne? Gittim ve onu durdurdum. Aklım boşaldı ve tamamen beyaz oldu. Olamaz. Tamamen beyaz olamaz. Öte yandan yüzümün oldukça solgun olduğuna eminim.
“P-Pekala… Biliyor. Bu ne…? Şey… Um, bir şey yok… Gerçekten.”
“Ah, tamam” dedi.
“E-Evet.”
“Görüşürüz.” Dedi ayrılırken.
“Ummm, dinle.”
“Huh?”
“Huh?!” diye tekrarlardı.
“Cidden, ne?”
“N-NE? Ne…bende bunu merak ediyorum” diye kekeledi. “Er… Ba..sitçe, evet… Uh…Hm…”
Evet bu kötü. Nasıl bakarsanız bakın, şuanda oldukça garip davranıyorum değil mi?
Belki de özür dilemeliyim? Üzgün olduğumu mu söylesem? Bu garip olur mu? Çok ani? Çok mu kötü olur?
Oh adamım, oh adamım, oh adamım.
“Heh…” Ağzını kollarıyla kapadı.
Demin… Bana güldü mü?
Kolu hala yüzünün yarısını kaplıyordu, “Sen garipsin.” Dedi.
“Ah— Garip? Benim garip olduğumu mu düşünüyorsun…?”
“Garip” dedi. “Ve iğrenç.”
“Olamaz?!”
“Evet, davranışların.”
“Cidden mi? Augh… Bu büyük bir şok…” diye inledi.
“Bu ne?” ileri geri bakındı. “Burada ne yapıyorsun?”
“Ben? Ben… garip bir şeyler yapmıyorum. Sadece normal olmaya çalışıyorum ve şey… Bazı şeyler hakkında düşündüğümü söyleyebilirsin.“ Bu komik değil ama kendini durdurmasa neredeyse tekrar gülecekti. “Peki ya sen Choco?”
“… Ne, benim için saygı eki yok mu?” diye sordu.
“Ü-üzgünüm. Sadece—”
Bu şekilde daha doğal hissettiriyordu. Ama böyle söyleseydim daha da ürkücü olurdum. Gerçekten böyle olur diye düşündüm. Choco-chan yada belki Choco-san—Hayır. Choco Choco’dur.
“Sen” Choco gözlerini biraz kıstı “bir kadınımsı erkek misin? Öyle görünmüyorsun diye düşünüyorum.”
“…Değilim, tamam mı?” Dedi Haruhiro. “Nasıl görünüyorsam tam olarak öyleyim. Değilim. Bir kadınımsı adam değilim. Umm, uh— Choco…chan? San?”
“Böyle iyi. Sadece Choco.”
“Ah. Gerçekten mi?”
“Evet.” Dedi. “Her nasılsa…”
“…Bu kulağa garip gelecek ama her nasılsa— Biliyor musun, boş ver.”
“Huh? Söyle bana” dedi. “Beni merak ettin.”
“Öyle bir şey söylemedim.”
“Gerçekten mi? Peki… Böyle iyi.”
”Yani sen bununla iyisin.” Dedi Choco.
“Huh?! Hayır, bunula iyi değilim. Ama bana söylemeyeceğini söyledin.”
“Zayıf iradeli bir eziksin.”
Haruhiro’nun gözleri açıldı. Kalbi garip bir şekilde hızlı atıyordu. Bunlar normal atışlar değildi. Bu neydi?
Bu sözler “Zayıf iradeli bir ezik” kulağa tanıdık geliyordu.
Belki de sadece hayal ediyordum. Yine de, birine seslenmek alışagelmiş bir şey değildi— En azından, ben öyle düşünmüyorum.
En azından, Haruhiro daha önce bu cümleyi hiç duymamıştı.
Hayır, bu doğru değil. Daha önce duydum bunu.
“Choco” dedi.
“Evet?” diye sordu.
“Bahse girerim sen de hatırlamıyorsun değil mi? Sen buraya gelmeden önce nasıl biri olduğunu.”
“…Evet. Hatırlamıyorum.”
“Bende. Ailemi ve arkadaşlarımı bile. Sonuçta hiç hatırlayamıyorum.”
“Evet” dedi.
“Yani, o belirti” dedi ciddi bir tavırla, “Olabilir mi… benim için, bir partiye katıldım ve sanırım hepsiyle burada tanıştım ama seninle olan durum böyle değil, değil mi?”
“…Daha önceden birbirimizi tanıdığımızı mi ima ediyorsun?”
“Şey, bunun mümkün olabileceğini söylüyorum.”
“Olabilir. Mesela ben ve ….”
Choco Haruhiro’ya baktı. Sadece kısa bir bakış. Hemen tekrardan başka yere baktı.
“…Sende” diye bitirdi.
Haruhiro derin bir nefes aldı “…Olabilirdik, değil mi? Bu mümkün.”
“Ama…” Diye başladı.
“Evet?”
“…Hatırlamadığımız için fark etmez.”
“Doğru değil…”
…Doğru, demek istemişti.
Ama aynen söylediği gibiydi.
Geçmişte aralarında ne geçtiği önemli değildi—Arkadaş, sevgili veya aile olmaları hatırlayamadıkları sürece bir anlam ifade etmiyordu.
Bir anlamı yoktu.
“Şimdi aklıma geldi de, henüz ismini sormadım” Diye Choco sordu.
“Benim ismim mi?” Haruhiro kendini yumruklanmış gibi hissetti.
Choco Haruhiro’nun ismini bilmiyordu.
“Ah… Evet, bu doğru, değil mi?” diye sordu.
Tabii ki.
Daha yeni tanıştılar o yüzden bilmesine imkan yoktu.
Gerçekten sadece bir tesadüftü. Haruhiro Grimgar’a gelmeden önce Choco adında bir tanıyordu. Buradaki kıza da Choco deniyordu.
“Zayıf iradeli bir eziksin.” Daha önce duymuş gibiydim— ama sadece böyle hissettiriyor.
Sonuçta hepsi bu kadardı, daha fazlası değil.
“Ben Haruhiro.” Dedi.
“Haruhiro…” Choco gözlerini alçalttı ve sonra yeniden Haruhiro’ya baktı.
“…Hmm. Peki, seni Hiro olarak çağırabilir miyim?”
“Elbette.”
Bu gerçekten garipti. Gözlerini neden ısınıyordu? Haruhiro anlamıyordu.
Yume Haruhiro’yu Haru-kun olarak çağırıyordu, Merry için o Haru’ydu. Genelde böyleydi.
Ama bir şekilde… Daha önce bana böyle— denilmiş gibi hissettim.
Bir tarafından, bir yerlerde.
“Bununla bir sorunum yok.” Dedi. “Elbette.”
“Anladım.” Choco Haruhiro’nun yüzüne bakarken çömeldi. “…Sen iyi misin?”
“Huh? Ne demek istiyorsun?” Haruhiro parmaklarıyla gözlerini ovuşturdu. “Ben iyiyim.”
Choco şüpheli görünüyordu.
Haruhiro ayağa kalktı ve biraz gerildi. “Uyuma vaktim geldi… Senden naber Choco? Oldukça geç oldu.”
“Dışarıda bir yürüyüş yapacağım.” Dedi.
“Uyuyamadın mı?”
“Evet. Bazen oluyor.”
O zaman ara sıra birbirimize rastlayabiliriz.
Geçmişi kim umursuyor ki, doğru düzgün hatırlamıyorum bile. Hala geleceğim var.
Şu anda karşımdaki Choco kasvetli asosyal ve yaklaşılması zor görünüyor. İri gözleri bana küçük bir hayvanı hatırlatıyor ve onlarla konuşurken insanların gözlerine bakmıyor. Ama ara sıra bana baktığında kalbimin atmasını sağlıyor.
Muhtemelen o hoşlandığım türde bir kız. En azından onunla ilgileniyorum. Ne problem var bunda?
“Choco, sen bir hırsız mısın?” diye sordu.
“…Nasıl anladın?” diye sordu kız.
“Aldığın teçhizatlarından söyleyebilirim. Ben bir hırsızım ne de olsa.”
“Ah. Benim gibi görünüyorsun.” Diye onayladı.
“Huh? Hangi tarafım?”
“Sırık gibi incesin.”
“Hayır, bu doğru olabilir ama… sadece sırık gibi olduğum için mi hırsızım? Senin için böyle mi görünüyorum? Hırsızlar sana böyle mi geliyor? Neden bir hırsız oldun?”
“Öylesine.”
“Akışına mı bıraktın?”
“Öyle bir şey.”
“Ticari adın ne?” diye sordu Haruhiro.
“Sadece diğer hırsızlarla kullandığımız mı?”
“Evet. İkimizde hırsız olduğumuz için.”
“…Söylemek istemiyorum.” Dedi Choco.
“Hayır, bende o kadar istiyor değilim…”
“Zaten başkasının baka taktığı bir şey.” Diye ekledi.
“Öyleyse ikimiz aynı anda söylesek?”
“Aynı anda mı?”
“Bir iki üç diye sayacağım ve yapacağız.”
“Tamam.”
“Peki. Bir, iki, üç… Hadi!”
“Küstah Kedi.”
“Yaşlı Kedi.”
Birbirlerine baktılar.
Choco kahkaha attı.
“N-Ne? Buda ne? ” diye kekeledi Haruhiro.
“Demek istediği, hadi ama Yaşlı Kedi mi?”
“…Evet, biliyorum. Her zaman uykulu gözlerim olduğunu söyledim. Kesinlikle yaşlı bir adam gibi görünüyor olmalıyım.”
“Muhtemelen benimki de gözlerim yüzünden.” Dedi Choco.
“Küstah göründükleri için mi? Bu şekilde davrandığın için değil mi?”
“Olabilir.”
“Ve bekle, ikimizde kediyiz.” Diye ekledi.
“Bu bir tesadüf olmalı.” Dedi kız.
“Gerçekten de….”
Bu sadece bir tesadüf müydü?
Tabii ki, böyle olması muhtemel.
“Akıl hocan Barbara-sensei mi?” diye sordu.
“Barbara kim?” diye yanıtladı.
“Oh, o değil. O orada. Hırsızlar loncasında barbara adında tek kişi var.”
“Hmm” dedi Choco.
“Akıl hocan bir erkek miydi?” diye sordu.
“Evet. O korkutucu.”
“Barbara-sensei de öyle.” Diye onayladı. “O bir kadın ama gerçekten korkutucu…”
“Hırsız olmamalıydım” dedi Choco.
“Diğer yerlerinde zor olduğunu duydum.” Diye söyledi Haruhiro.
“Her yolda diken mi var?” diye sordu.
“Öyle de diyebilirsin.”
“Kolay olsun istiyorum.” Diye açıkladı.
“Evet, bunu kolaylaştırabilirsem en iyisi olacağını düşünüyorum….”
“Acıyı buldun mu?” diye sordu.
“Evet” diye onayladı. “Bunu düşünmekte her zaman hızlıyım. Ah bu çok acı verici.”
“Bende de aynı.”
“Anladım.”
“Hey” dedi Choco.
“Hiro, partin emri kabul etti mi?”
“Emir…”
Bu sefer gerçekten beni şaşırtmıştı. Bir an için dürüst olmak gerekirse göğsüme o kadar da sert olmayan bir yumruk geldiğini hissettim.
“Emir…” bekle? Choco’nun partisi kabul etti mi? Bu operasyonu…?
“Yapmak istemiyorum. Tehlikeli duruyor.” Choco derin bir nefes alırken hafifçe kafasını salladı. “Ama biz yapacağız.”