No Game No Life - C1Bölüm 03-3
Salona döndüklerinde karşılaştıkları şey tüm bu süre boyunca orada olan bir izleyici topluluğuydu.
Tahtın önünde küçük bir masa ve iki sandalye vardı. Masanın üzerinde ise…
“Satranç tahtası?”
Bu sefer Sora’nın kafası karışmıştı. Elf büyüsü ile karışmış bir sürü hileli oyun düşünmüştü ama satranç hayal dünyasının çok ötesindeydi. Her şeyden önce bir insan satrançta nasıl hile yapabilirdi ki? Beklentilerinin dışına çıkıldığı için gerilmişti. Kurami sandalyelerden birine otururken monoton bir sesle açıkladı.
“Evet satranç. Ama normal bir satranç değil.”
Ardından yanındaki küçük kutuyu açtı ve 16 sı beyaz 16 sı siyah 32 taş kendi başlarına satranç tahtasındaki yerlerini aldı.
Bu sanki…
Kurami sanki Sora’nın düşüncelerini okumuş gibi,
“Evet doğru, bu satrançta taşların kendi iradeleri var. Parçalara emir verince otomatik olarak emir doğrultusunda hareket ediyorlar.”dedi.
“…Anladım. Demek böyle olacak.”
Oldukça zor bir oyun seçmiş.
Sora hile yapabileceği yolları düşünürken dilini şaklattı.
“…Ne yapacağız Shiro?”
Bu normal satranç olsaydı Shiro kesinlikle kazanırdı.
Ama normal satranç değildi.
Karşıdakinin hile yapmak için büyü kullandığı gerçeğinden ise bahsetmeye gerek yoktu.
“Endişelenme, oyun satranç ise kaybetmemin imkanı yok.”
Shiro bunları dedikten sonra cesurca ileri çıktı.
Bundan önce Sora onayladı.
“Oyunun ortasında değişim yapsak sorun olur mu?”
“Ha?”
Shiro da en az Kurami kadar şaşırmıştı.
“Ne yazıkki ikimiz bir oyuncuyuz. Ayrıca oyuna sadece bir taraf aşinaymış gibi duruyor. Oyun alanı da bu durumda eşitlenmiş olur, haksız mıyım?” Sora tüm bunları telefonuyla oynarken söylemişti. Kurami ise Sora’nın düşüncelerini okumak istermiş gözlerini onunkine dikmişti. Sonuçta ise hiçbir şey anlamamış gibi görünüyordu.
Onun gibi biri, 『 』’un kanatlarından biri olsa bile bana eşit olamaz.
“İstediğinizi yapın.”
Gerek Sora’nın elindeki telefondan olsun gerekse yüzünden hiçbir şey okuyamamasından Kurami gerilmişti. Kelimeler ağzından tükürür gibi çıkmıştı.
“…Nii, sence Shiro…?”
Boşluğun kanatlarından diğeri olan kız kardeşinden gelen bu beklenmedik itiraz karşısında Sora:
“Shiro, çok aceleci davranıyorsun. Eğer normal bir satranç maçı olsaydı kaybetmen için 100.000 de 1 bile şans olmazdı.”
Fakat..
“Onunda söylediği gibi bu normal bir satranç değil.”
“…”
“Unutma! Biz ikimiz biriz. Biz ikimiz [ ]’uz. Tamam mı?”
“Ö..özür dilerim. Di…di…dikkatli olacağım!”
“Tamam o zaman. Hadi başlayalım.”
Dedikten sonra Shiro’nun kafasına elini sürdü ve kulağına eğilerek “Hilelerini görüp ona göre bir plan yapana kadar git ve oyunu kazan!”dedi.
Shiro kafasını salladıktan sonra masaya doğru ilerledi.
“Konuşmanız bitti mi? O zaman başlayalım, ilk hamle sizin olsun.”
Bu apaçık meydan okumaya karşın Shiro bir iki saniye kaşlarını çattı.
Bir açıdan satrancın tic-tac-toe dan bir farkı yoktu.
İki oyuncu da sürekli en iyi hamleleri yaparsa, beyaz kazanırdı.
Sonradan başlayan kişi için karşı tarafın en azından bir kez hata yapması gerekiyordu. Böylece o da [Beraberlik] hakkında düşünmeye başlayabilsin.
“b2 piyon b4’e.”
Shiro biraz bozulmuş bir biçimde komutu verdi ve maç başladı.
Taşlar ellerini hareket ettirmeden sadece sesli komutlarla hareket ediyordu.
Kurallara uygun bir şekilde piyonlar sadece ilk hamlelerinde iki kare ilerleyebilirdi.
Fakat Kurami “Taşların kendi iradesi var.” demişti.
Kendi kendi ilerlemesine doğal olarak itiraz edemezlerdi.
Sora düşüncelere dalmış bir şekilde tahtaya bakarken Kurami sessizce komutunu verdi.
“Yedi numaralı piyon ilerle!”
Ve aniden komutu alan piyon…
Üç kare ilerledi!
“Ne!?”
Kalabılığında Sora gibi sesi yükselmişti.
“Size bu taşların kendi iradeleri olduğunu söylememiş miydim?”
Kurami’nin yüzünde hafif bir gülümse belirdikten sonra konuşmasına devam etti,
“Taşlar oyuncunun ‘karizma’, ‘yönetme kabiliyeti’,‘kral olmaya uygunluğu’na bakarak ne kadar ilerleyeceğine karar veriyor. Sizce de bir kralı seçmek için çok iyi bir oyun değil mi?”
“Tch”
Sora dilini şaklattı fakat panik yapılacak bir şeyin olmadığının farkındaydı.
“d2 piyon d3’e…”
Shiro basit ve sakin bir şekilde oynayışını sürdürdü.
“Bu kadar sakin bir şekilde oynayışını sürdürmek normal mi?”
Shiro bir kere oynamaya başladı mı üzerinde kullanılan tüm provakasyonlar etkisizleşir. Ayrıca abisi de arkasındaydı. Shiro’nun konsantrasyonu çok yüksekti.
Tanrıları bile yok edebilir.
…Ardından. Gerçeklikte.
Kurami’nin taşları istiflerini bozmadan kurallara karşı hareket etmeye devam ediyordu. Shiro da herhangi bir tehlikeye düşmeden oynamaktaydı.
“…Anlıyorum.”
Sora belli bir şeyden korkuyordu.
Eğer, Kurami’nin dediği gibi “taşların kendi iradesi” olayı bu oyunda anahtardı, fakat… Korkusu çok yakında gerçek olacaktı.
“Piyon 5, ilerle.”
Emir verilen piyon…
İlerlemedi.
“Ha?”
Shiro oyunun başlangıcından beri ilk defa bir şaşkınlık ifadesi göstermişti. Benzer şekilde Steph ve izleyecilerde şaşırmıştı.
Dilini şaklatan Sora’nın düşündüğü şey gerçek olmuştu. Bu satranç oyunun anahtarı olan karizma ile taşlar kuralları yok sayarak hareket edebilirdi- teoremi yanlıştı. “Taşlar yeterli karizma olmadan hareket etmez”doğrusuydu. Eğer taşlar gerçek olsaydı [asker olarak] kullanılan ilk strateji, kullanılamaz olurdu. “Yapamayız.”derlerdi. Taşları feda edemezlerdi.
“Savaş uğruna mutlu bir şekilde canlarını vercek insanlar gerçekte yoktu. Bu starateji başlangıçtaki delilik ile harmanlanmış emirler vasıtası ile oluşmuştu. Fakat artık taş feda edemezlerdi.”
“—“
Shiro uzun bir düşünme süreci sonunda tırnaklarını yemeye başladı. Fakat her nasılsa Kurami’nin askerleri en ufak bir emre itaatsizlik göstermeden, öleceklerini bilseler bile, hareket etmeye devam ediyorlardı.
Bu şimdiye kadar avanatjı elinde tutan Shiro’yu geri püskürttükleri ilk seferdi.
“Durum bir anda tersine döndü. Morallerinin bozulması ile taşlar daha sık emre itaatsizlik etmeye başlayacak ve bu moralleri daha çok bozacak…. Eğer böyle giderse kazanmamız mümkün değil.”
Büyük ihtimalle kendi içinde Shiro’nun kazanması için bir yol kalmadığını biliyor. (Kurami den bashediyor.)
Fakat… bu kadarı yeterliydi.
Shiro, Sora’nın yeterince anlamasına yetecek kadar maça tutunmuştu.
Zombi gibi gözler, kendini küçük görme…. Ne taraftan bakarsak bakalım Shiro’da karizmadan eser kalmamıştı. Kurami’nin taşlarının hareketleri ise Sora’ya hilenin %120 doğru yüzünü göstermişti. Elini, kardeşinin uzun beyaz saçlarına koyup “Shiro, hadi değişelim!” dedi.
“…”
Kardeşinin kahkülleri gözlerini kapatmıştı fakat Sora kahküllerin altında kalın bir gözyaşı tabakası ile kaplanmış bir çift göz olduğunu çok iyi biliyordu.
Aslında bu beklendik bir şeydi fakat 『 』satranç gibi kardeşinin hiç kaybetmediği bir oyunda yenilgi alamazdı.
“N..Nii….öz…ür dilerim!”
“Ah, ne oldu?”
“Ben…kay….kaybettim.”
Shiro bunları söylerken yüzünü Sora’nın göğsüne gömmüştü.
“Haa, ne diyorsun sen ya. Daha oyunu kaybetmedik.”
“…..”
“Biz kimiz 『 』uz. Bende kaybedene kadar kaybetmiş sayılmayız.”
Shiro bunları söyleyen Sora’ya bakarken onun her zamanki gibi kaybetmeyeceğine emin olan kendine güvenini gördü.
“Ayrıca bu oyun satranç değil. Ve sen bu oyunda beni bir kere bile yenmedin.”
“Ha?”
“İzle ve öğren. Bu oyun benim sorumluluk alanımda.”
Burun çekme sesi…
Kızkardeşinin gözlerinden akan yaşlar perçemleri tarafından kapatılıyordu. Shiro sandalyeden kalkmaya yeltendi dakat Sora onu durdurdu.
“Ağlak bir bebek ha! Oyunun ortasında maçı bırakıyor ve *bu noktadan sonra* abisinin maçı çevirebiliceğini mi sanıyor! Anlaşılan sizde bir kral olmak için aranan özelliklerin hepsi var! Tek sorun bahsettiğim kralın ‘Soytarı Kral’ olması.”
Sora, Kuraminin sözlerini duymazdan gelerek küçük kardeşini kucağına aldı.
“…”
Shiro’nun vücudu bir anda taşınmanın verdiği şokla kaskatı olmuştu.
Onbir yaşında olmasına rağmen kardeşimin vücudu oldukça hafif.
Kardeşini aldıktan sonra sandalyenin hizasına çekerek hemen kucağına oturttu.
“İkimizin 『 』olduğunu söylemedim mi? Ve şimdi burada sakinliğimi kaybedersem bana yardım eli uzatmanı istiyorum.”
Sora konuşmayan kardeşinin yüzüne baktı.
Yüzündeki küçük gülümseme ile etrafı ürküten Sora, Kurami’ye bakıp,
“Pff, ne kadar sıkıntılı…”
“Seğn, onu bana mı didin!?”
“O ya da bu deliğini satarak elflerden aldığın bu hileli oyunda seni yeneceğim. O yüzden şimdiden özür dilemeye başlasan çok iyi olur çünkü kardeşimi ağlatmanın bedeli büyüktür seni fahişe!”
Kurami’nin yüzü kasıldı fakat Sora onu görmezden geldi.
Tahtaya bakarken derin bir nefes aldı ve…
“TÜM ASKERLERE!”
Kucağındaki kardeşi de dahil herkes Sora’nın bu duvarları sallayan, camları parçalayan sesinin ne diyeceğini duymak için kulaklarını kabartmıştı…
“BU SAVAŞTA BAŞARI GÖSTEREN HER ASKERE, KRAL OLMANIN VERDİĞİ YETKİ İLE, HOŞLANDIĞINIZ KIZLA BİR KERELİK İLİŞKİYE GİRECEĞİNİZE SÖZ VERİYORUM!…”
Bir anda tüm salonu sanki denizin dibindelermiş gibi bir sessizlik kapladı. Bu sessizliği; kafa karışıklığı, küçümseme ve hayranlık oluşturuyordu. Fakat Sora bunları takmadan konuşmasına devam etti.
“DURUN DAHA BİTMEDİ! ÖN SAFLARDA SAVAŞAN HER ASKER, BU SAVAŞTAN SONRA, ASKERİYEDEN AYRILACAK, ONLARA AYLIK MAAŞ BAĞLANACAK VE ÖMÜR BOYU VERGİDEN MUAF TUTULACAK! BUNLARIN HEPSİNDEN ÖNEMLİSİ İSE BAKİR OLARAK ÖLMEYECEKSİNİZ! SİZİN BEKLEYEN AİLENİZ VE SEVDİKLERİNİZ İÇİN CANLI OLARAK DÖNMELİSİNİZ!”
Yine Sora’nın söyledikleri sayesinde salona sessizlik hakim olmuştu.
Fakat satranç tahtasından…
“UvvvvvoĞĞĞĞĞĞĞĞHHHHHHHH!!” diye bir ses çıktı.
Bir savaş çığlığı salonda yankılandı.
Sokak kalenin içinde ne olduğunu bilmediği için karışık bir durumdaydı. Fakat konuşma daha bitmemişti.
(Burada azcık karıştırmış olabilirim sori.)
“Ordum, askerlerim! Kulaklarınız iyi açın! Bu savaş bizim, Elkia’nın, İnsanoğlu’nun! Bu savaş son kalemizi kimin yöneteceğini belirliyor! Gözlerini açın ve bakın, ülkeyi….”
Ardından karşısındaki Kurami’yi göstererek,
“….bu zombi kılıklı akıl yoksunu sürtüğe bırakmak gerçekten iyi bir fikir mi?…”
“Bir saniye, ne?”
Sora sersemlemiş Kurami’yi yok sayarak elini kız kardeşinin kafasına koydu. Kahküllerini yukarı kaldırıp beyaz saçlarını geriye attı ve bembeyaz tenini ortaya çıkardı. Üzüntü ile ıslanmış, büyük yakut rengi gözleri de açığa çıkmıştı.
“Eğer zafer bizim olursa kraliçe işte bu kız olacak. Evet doğru, sonrasında ne olacağını siz düşünün! O bize zaferi getirmek için kalbini her türlü duyguya kapatıp emirler verdi fakat siz onu birer birer hayal kırıklığına uğratıp, onu ağlattınız! O yüzden size sadece bir kez soracağım! SİZ HÂLÂ KENDİNİZE ERKEK DİYEBİLİYOR MUSUNUZ!?..”
Ardından bir piyonu işaret edip,
“Sen! Yedinci Piyon Birliği! Düşman bizim ön hatlarımızı işgal ediyor! Eğer bu durumda daha fazla kalırsak düşma bizi yanlardan vuracak! İlerle ve onlara kanatlardan vurarak güvenliği sağla!”
Yedinci piyon emre karşılık olarak bir savaş çığlığı attı ve piyon hareket etmeye başladı. İki kare ilerledikten sonra durmadı ve ilerlemeye devam ederek düşman piyonunu yok etti.
“Ne! İmkansız!”
Sora şaşkınca bakan Kurami’ye dönerek,
“Hmm, seninde yaptığın bir şeye neden bu kadar şaşırdın anlamıyorum doğrusu?”
Sora’nın üstündeki Shiro mırıldanarak,
“Ama, Nii-san, eğer bu gerçek bir savaşsa…. askerler hareket ettikleri için yorulacak… ve bir süre hareket edemeyecektir.”
“Aynen dediğin gibi fakat, ikinci süvari birliği yedinci süvari birliğinin yanına giderek bize yolu açan ‘kahramanları’ ne pahasına olursa olsun koruyun!”
Ve taş karşıdakinin sırasını beklemeden hareket etti.
“Vezir ve Şah, siz teknik açıdan biz olsanız bile önemli değil, acele edin ve ön saflara yardıma gidin!”
Ve bu satranç kurallarına hiç uymayan emirlerle izleyicilerin, hatta Shiro’nun bile gözleri sonuna kadar açılmıştı.
Fakat şaşıranların en önünde ise..
“Hey! Benim sıramı yok sayarak ne yapıyorsun sen?!”
Kurami’nin itirazlarına karşı Sora ona bir sokak köpeğine acınıldığında atılan bakışlardan attı ve
“Sen aptal mısın? Gerçek bir savaşta düşmanının sana hamle yapmak için sıra vereceğini mi sanıyorsun?”
Satranç tahtasında taşlar hareket etmeye devam edip Sora’nın emirlerini uyguluyordu.
“Eğer sıran hakkında bu kadar endişeliysen ben vermeden emir vermeye bak.”
Eğer bir problemin varsa satranç tahtasına söyle, demişti Sora son cümlesinde. Satranç tahtasında taşlar hareket etmeye devam ettiğine göre bunda bir sorun olmamlıydı. O zaman…
“Piyonlar! Hemen bir savunma hattı kurun!”
Kurami hızlıca kendine gelerek karşılık vermişti.
Sora kusurları ilk bakışında bulmuştu.
“Öhaha! Şu askerlerinin acınası durumuna bakın, kendilerini bir hatla korumaya çalışıyorlar.”
Abartılı bir şekilde elini sallayarak, mükemmel oyunculuğuyla,
“Siz ne biçim kral ve kraliçesiniz. Arka saflarda keyfinizi sürerken askerleriniz ön saflarda can veriyor. Kral ve kraliçe, yöneticiler, halkının her zaman yanında olmalı ve onlara yol göstermelidir. Şimdi sıfatlarınızın hakkını vermenin zamanı geldi, ileri çıkın ve askerlerimizi koruyun!”
El altından karşı tarafın taktiklerini aşağılamak ve bu sırada kendi tarafına moral konuşması yapmak gerçek dünyada propaganda adıyla anılan eylemlerdi. Sora tekrardan Kurami ve yönettiği taşlara dönerek,
“Hmm, askerlerinin moralini artırmak için onları elf büyüsü ile zorlamak… Galiba bu gerçek savaşlarda beyin yıkama olarak geçiyor.”
Kurami’nin ifadesi hafiften buruştu.
“Kanıtlanması zor ve bu oyunda sana büyük bir avantaj veriyor. Karşındaki bu oyunda bir uzman olsa bile, taşlarını feda edemeyince veya hareket ettiremeyince sonunda askerlerinin saygısını kaybedecekti…”
“…Fakat büyük bir hesaplama yaptın.”
Tekrar sesini yükselterek,
“En eski zamanlardan beri, askerlerini ileri sürüp onları zorba bir şekilde savaşmaya zorlayan hükümdarların ismi hiçbir zaman anılmamıştır. Her şeyden önce insanlar adalet için savaşırlar! Ve sadece tek bir adalet vardır.”
Genelde ruhsuz ve gözleri yarı kapalı olan kız kardeşi, konunun gidişatı üzerine gözlerini tamamen açmıştı. Bu durumunda olunca ona bakanı büyüleyecek bir görüntü çıkmıştı.
“Şu an kraliçenin huzurundasınız! Eğer siz piçler gerçekten adamsanız, kraliçenizin gözlerinin bir daha yaşla dolmasına izin vermezsiniz!”
Ve cevap verircesine tahtadan bir savaş çığlığı daha yükseldi.
“Aynen…. ‘tatlılık’ tek gerçek adalettir.”
Kucağındaki kardeşini kucaklarken cesurca açıkladı.
Tahtadan gelen tek cevap odadakinden çok daha farklı bir atmosfer yaratmasıydı fakat Sora buna hiç dikkat etmedi.
“Erkeklerin canlarını riske atmasının nedeni varoluştan beri değişmemiştir!
Sevdikleri içindir, arzuladıkları içindir! Açık açık söylemek gerekirse, erotizmdir! Söylemenin hiçbir yolu yok!”
“5. Piyon! Karşı tarafın süvarisini yok et!”
Kurami, süvarisine saldırı emri vermişti fakat…. Sora, kollarını kardeşine dolarken emrini vermeyi ihmal etmemişti.
“Oh, bizim şanlı şövalyemiz, sıkı bir eğitimden geçmiş ve eğitimin sonunda Kraliçemiz tarafından şövalye unvanı ile onurlandırılan yiğit kişi! Nasıl böyle sefil bir piyon tarafından katledilmeyi bekleyebilirsin! Kraliçenin adı ile sana emrediyorum, şövalye unvanını taşıdığın sürece iznimiz olmadan ölmen YASAK! Düşman sadece bir piyon, sana karşı bir şansı var mı? Ana hattımıza geri dönerek şanlı kılıcın ve kalkanınla bize zaferin yolunu aç!”
Piyon tam şövalyeyi yakalamak üzereyken….
Yakalamadan hemen önce parçalara ayrıldı.
“Bizim asil şövalyemiz, bugün çok iyi savaştın ve bir çok kişinin dayanamayacağı sıkıntılara göğüs gerdin! Şimdilik geri çekil ve dinlen. Bugün savaş alanında yaptığın kahramanlıkların karşılığını, adım üzerine yemin ederim ki, alacaksın!”
Sora’nın sözlerini üzerine şövalye, basit görünüşlü bir satranç taşı, Sora’ya… hayır Kral’a dönerek bir baş selamı verdi ve bir puf sesi ile tahtanın kenarında belirdi.
“Eş zamanlı öldürme mi!? Bu durum satrançta imkansız!”
Kurami’nin bu sözleri üzerine Sora dalga geçer gibi,
“Hahahahah! Aptal! Satranç gerçek savaştan özenilen bir oyun değil mi? Benim gibi Civilization veya Daisenryaku veya Age of Mythology gibi oyunlarda hiç kaybetmeyen birine karşı basitleştirilmiş bir strateji oyununda kazanabileceğini mi sanıyorsun?”
Bu oyunun satranç değilde bir strateji oyunu olduğu doğruydu. Ve yardım aldıkları bu moral yükselten büyü, strateji oyunlarında gerçekten büyük avantajı olan bir büyüydü. Fakat bu tür bir büyü bile sosyal statü farklılıklarını devam ettiriyordu. Ayrıca Sora bu sistemlerin zayıflıklarına oldukça aşinaydı.
(Burayı tam çeviremedim galiba.)
Özünde ise oynayış şekli o zayfılıklara dayalıydı.
Eğer karşı tarafın oynayış şekli anlaşılırsa…
Artık bir maç olmazdı.
“Üçüncü piyon! Bu şansı değerlendirip düşmanın filini yok et!”
Kendine güven dolu bir şekilde mata ilerleyen Sora emir vermeye tekrardan başladı. Fakat piyon, file ulaşmadan hemen önce….
Siyaha boyandı.
“Ne!?”
Kalabalık tekrardan şaşkınlığa düşmüştü fakat bu sefer bir farklılık vardı. Sora da bu kalabalığın içindeydi. Kurami sadece Sora’nın yüz ifadesin bakarak bunun beklentilerinin çok dışında bir şey olduğunu söyleyebilirdi.
“Beyin yıkama… Böyle ilginç sonuçlara neden olabiliyor. Beyin yıkama ile böyle olaylarda dahil her şey mümkün!”
Saldıran bir taşı kendi tarafına çekmek…
Zorla beyin yıkamak…
Diğer bir deyişle tüm saldırıları engellenmişti.
…Siktir.
Siktir. Siktir siktir siktir siktir siktir siktir siktir siktir!
Sora, yüzünde herhangi bir şey belirtmese de ölümcül bir hata yaptığının farkındaydı. Karşı tarafın hilesinin sadece askerlerin arasındaki morali yüksek tutmak olduğunu düşünmüştü.
Yaptığı hata birkaç gün önce onu ısırmış olan Steph’in dikkatini kibirlice kendi üstüne çekmek gibiydi.
Başarısız oldum, başarısız oldum, başarısız oldum, başarısız oldum! Ne kadar acınası bir zavallıyım ..
Neden bunu akıl edemedim ki! Tam bir aptalım!
“Tüm birimler geri çekilin! Düşman beyin yıkama büyüsü kullanıyor! Hiçbiri ile temasa geçmeyin!”
Sora’nın ezici liderliği altında normalde geri çekilmesi mümkün olmayan taşlar geri çekilmeye başladı.
“Haha! Bir savaş Kralı mı olmaya çalışıyorsun?Anca kendi kıçını kollarsın sen! Etrafta oynamayı kes!”
Durumun tam tersi durumuna döndüğünü gören Kurami, sözleri ile karşı tarafın kralını diğer birdeyişle Sora’yı hedeflemeye başladı.
Siyah Kraliçe(Vezir), beyaz şahın yanına varmak üzereydi.
“Vezir, beyaz şahı yok et! ŞAHMAT!”
“Nii….!”
Shiro yaklaşan tehlikeyi sezerek sesini yükseltmişti. Tüm salon maçın gidişatı üzerine uğultu ile dolmuştu. Fakat Sora…
“Kraliçem…. Lütfen kılıcınızı indirin…. güzelliğiniz için…”
“Ne!?!?!?”
Bu sefer kalabalıkla birlikte Kurami, hatta Shiro bile şaşırmıştı. Fakat Sora onları takmayarak tutku ile Kraliçenin (vezirin) gururunu okşamaya devam etti.
“Sevgili Kraliçem! Siz her istediğini yapan bir krala hizmet ediyorsunuz fakat hiç düşündünüz mü? O kral sizin hizmetinizi hak ediyor mu?”
Sora, on numara bir oyunculukla ile playboy sesini kullanarak kraliçenin kalbini çalmaya başlamıştı.
“Askerlerin, sivillerin ve masumların beynini yıkayarak onları oyuncak gibi kullanıp en kötü durumlarda sizi ileri süren ve saklanan bir kral, sizin güzelliğinizi görmezden gelen bir kral, sizce sizin hizmetinize lâyık olabilir mi?”
Clang!
Siyah vezirin kılıcı yere düştü ve düşüş sesi tüm salonda yankılandı.
Bu sefer siyah vezir, beyaza boyandı!! Koskoca salondan en ufak bir ses bile çıkmadı. Kısa süre sonra duyulan tek ses, konuşamayacak duruma gelen Kurami’nin kekelemesiydi.
“N…n…..ne o…..?”
“Haha! Galge, kardeşimden daha iyi olduğum birkaç oyundan biri!”
“S…..se…sen?”
Kurami’nin dişlerini gıcırdattığını duyan kalabalık rahatlamış gibi derin bir nefes aldı. Eğer Sora, Kurami’nin yaptığı şeyi yapabilirse durum tekrardan berabere hâle gelebilirdi. En azından düşünceleri bu yöndeydi.
Fakat bu tamamen yanlıştı. Bu durum sadece Sora ile siyah vezir arasındaydı ve diğer taşlara uygulanamazdı. Fakat Kurami, emin olamasa da, her taşı kendi tarafına çekebilir gibi duruyordu. Şu anda ilerde olabilecek tek şey iki kelime ile açıklanabilirdi. “Kesin Yenilgi!”
Bir şeyler olmalı… Sora sen 18 yaşında bakir bir erkeksin yapabileceğin bir şeyler olmalı…
Sora yüzündeki gülümsemeyi sabit tutabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Ne kadar gülümsemese de beyni bir çıkış yolu bulabilemk için her şeyi yapıyordu. Sonuç olarak ise bir yol bulmuştu…
Sadece olasılık… Rakip bu hileye düşecek mi?
Bu her şeyi kazan ya da kaybet kumarıydı. Eğer tutarsa oyuna tutunabilirdi fakat tutmazsa kazanma şansı kalmazdı. Bu aşırı durum hormonlarının tavan yapıp yavaş yavaş sakinliğini kaybetmesine neden olmuştu. Bu sefer Shiro devreye girip elleriyle Sora’nın yüzünü kavradı.
“…Ne?…”
Birden yüzünde küçük ve sıcak bir çift el hisseden Sora şaşırmıştı. Shiro ise direkt Sora’nın gözlerine bakıp kısık bir sesle
“Nii.. demiştin ki…. Yardıma ihtiyacım olursa beni sakinleştir…”
“….”
“…İkimiz boşluğuz.”
Ahh…
“E..evet haklısın.”
“İyi misin şimdi?”
Sence işe yarar mı?
Sora sadece gözleriyle sormuştu bunu.
Kız kardeşi ise bu mesajı anlayıp sessizce cevap vermişti.
İşe yarayacak.
Shiro, dahi ve abisinin gurur duyduğu kardeş. Normal satranç kurallarının üzerinde oynayan bir rakibe karşı saf satranç kuralları ile uzun süre dayanabilen kişi. Karşı tarafın hamlelerini okuyabildiği sürece yenilmesi çok zordu. Fakat Sora piskolojik taktiklerde kardeşinden iyiydi.
Bir kez daha Sora kendi kendine düşünmeye başladı.
Unutma ki, senin kardeşin Tanrı’yı bile yendi. Eğer o durumu değerlendirip işe yarayacağını söylüyorsa neden ona güvenmeyeyim ki? Eğer tuzağa düşersek yeni bir strateji inşa edebiliriz!
Kısa süre sonra Kurami omuzlarını sallayarak “Şövalye! Hain kraliçenin kafasını kes!”dedi.
Düştü! Kendi elleri ile kendini tuzağa itti!
Siyah şövalye sanki bir iç çatışma yaşıyormuş gibi başını iki yana salladı ardından….
Beyaza dönüştü!
“N….ne? Ne yapıyorsun sen?!”
Buraya kadardı! Oyuna tutunmanın tek yolu buydu. Kurami’nin anlamadığı şey eğer gerçekten insan ırkı için savaşıyor olsaydı, ihanet eden kişiyi affetmesi gerektiğiydi. Bu davranışı bir nevi ihanetti. Ayrıca hâlâ bir tür hile kullandığımızı düşünüyor. Bu da bize zafere giden yolun bir haritasını çizmemizi sağladı. Aynı kardeşimden bekleneceği gibi. Ellerini kardeşinin kafasına koydu, Shiro da buna tepki olarak gözlerini kapatıp bir kediymişcesine kıvrıldı. Ardından Sora sanki her şeyi planlamışcasına, sarsılmaz bir sesle konuşmaya başladı.
“Ah kral! Aah aptal kral, halkına kraliçeni katletmesini söylemek…. Ne kadar acımasızca bir emir! Sakinleşmeniz lazım, omuzlarınız sinirden kasılıyor ve bu halkın görmek istediği bir şey değil.”
“S..seni hain?”
Kurami, Sora’nın insan ırkını satarak başka ırklardan birinin büyüsünü yardımcı olarak kullandığını düşünüyordu. Zombimsi yüzünde daha önceleri olan çaresizlik, sorumluluk gibi duygular gitmiş ve yerini saf öfke almıştı. Diğer tarafta ise Sora’nın yüzü kibir, kendine güven ve korkusuzluk ile doluydu.
Fakat duygulara gelirsek…
Sora’nın kalbi hâlâ göğüs kafesinden fırlamak istiyormuşcasına atıyordu. Beyni, çeşitli quiz ve tarih oyunlarından öğrendiği bilgileri sınıyor ve kazanmak için bir yol arıyordu.
Aynen, bu hamle durumda en ufak bir değişiklik bile yapmadı. Sadece karşı tarafın içine bir şüphe tohumu ekip onlara zaman kazandırdı. Şuan çok tehlikeli bir ipte yürüyolardı… Kurami’nin başka bir taşa saldırmak istemesi her şeyi mahvedebilirdi. Bu durumda zaferi almanın tek yolu savaşmadan kazanmaktı.
Savaşmadan kazanmak?
Ardından…
Şu anki durum kesin yenilgiydi. Kısa süre sonra ise Sora bir umut ışığı gördü.
“Shiro, askerlerin komutasını al ve beyinlerinin yıkanmadıklarından emin ol.”
“..Tamamdır…”
Kız kardeşi en ufak bir soru sorma gereği bile duymamıştı.
Yeniden her şeyi kazan veya kaybet kumarı oynayacaktı. Fakat bu seferkinde kazanırlarsa zaferi garantileyeceklerdi. Bu durumdan zaferle çıkmanın iki yolu vardı. Sora’ya göre bunlardan biri savaşmadan kazanmaktı.
“Oh, sevgili kraliçem…”
Komutayı kardeşine verdikten sonra Sora, eski düşman , yeni dost olan kraliçe ile konuşmaya başladı.
“Kendimi senin inancına denk görmüyorum ama… o şövalyeler kendi halkından olan birine kılıcını kaldırdı. Bu mücadele…. Bu savaş…. Karşı tarafın kralı tamamen deliliğin ellerinde iken artık merhametten söz edemeyiz.”
Ardından dakikanın yarısı kadar sürede bir sürü el hareketi yaparak ikna yeteneklerini kullanmaya başlamaya hazırlandı. Aklında geçen binlerce kelime, yüzyılın kumarı olarak ağzından çıkmaya başladı.
“Senin insanların, senindir…. Süslü bir sarayda oturup onlara yol gösteriyorum diyen kişiler değil. Onlar için o kişi sadece bir objeden ibaret!”
Sora’nın konuşmasının amacını, Kurami de dahil hiç kimse çözememişti fakat herkes bu konuşmanın sonunda bir şey olacağını sezmiş, sessiz bir şekilde tahtaya bakıyordu. Çok beklemeden sonuç geldi….
Önce siyah olup sonra beyaz olan kraliçe bu sefer…
Kırmızıya boyandı!
Ayrıca ön saflarda bulunan çoğu siyah taşta kırmızı renge döndü.
“Ne?”
Kurami salonda çığlık atabilen tek kişiydi. Kalanları hâlâ ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. En sonunda Sora’nın devam eden hareketleri ve sözleri ile durumu kavramaya başladılar.
“Halka, cesur ve tapılası kraliçeleri için ayaklanmalarını söyledim! Beyin yıkama büyüsünün üstünden gelebilen en doğrucu kişi! Ayrıca tarikat arkadaşlarının daha fazla kan dökmek istediklerini sanmıyorum! Bu zalim hükümdarın beyin yıkama büyüsünden kurtulanlar, tabi ki daha fazla kan dökmek istemez! Çılgın kralın zalim egemenliği ile sona yaklaşanlar, kral beyin yıkama teknikleri ile özgürlüğünüzü çalmaktan başka bir şey yapmıyor!”
O haklı, bu üçüncü bir gücün ortaya çıkışı – bu bir [devrim] .
“Kan dökmek istemiyorum! Herkesin istediği gibi Barışı istiyorum, her iki tarafın da kılıçlarını bırakmasını diliyorum, artık daha fazla kan akmasına izin vermeyeceğim!”
Bildiriyi takiben, kraliçenin yanındaki kırmızı taşlar birer birer arttı – Güçleriyle beraber düşmanlarını doğramadan önce bir saniye dahi tereddüt etmediler ama…
“S-sen, bu önemli değil! Hainlerin hepsini imha et!”
Öfkeden kuduran Kurami bir kez daha içinde bulunduğu durumu anlayamadan tuzağa düştü.
“Ah, aptal kral bir hata daha yaptınız; Eski zamanlardan beri “Askeri Baskı” yoluyla devrimlerle uğraşmak en kötü strateji.”
-düşmanlarını doğramadan önce bir saniye dahi tereddüt etmediler. Beyin yıkama sihirinin etkileriyle bile birini öldürmek kolay değildir. Sora’nın söylediği gibi, Kurami’nin komuta ettiği parçalar birer birer kırmızıya dönüştü.
“-N … Bu … ne oldu, ne tür bir hile yaptın!”
Kurami İnsanoğlunu korumak için, elflerin gücünü ödünç alacak kadar ileri gitti, ihanet ile beraber güçlenen hisleri ona sakinliğini kaybettirdi.
“… Bütün birimler, kırmızı kraliçeye destek olun … Görüşünüze giren hiç kimsenin … Kaçmasına izin vermeyin, her birini öldürün. “
Sora’nın niyetini takip ederek kesin bir sırayla Shiro kırmızı parçaları bile stratejik olarak hararet ettirebilmişti. Öyle çok görkemli bir şey değildi. Sadece Kurami’nin ordusunun saldırmakta güçlük çekeceği kırmızı kraliçenin kuvvetlerini kalkan olarak kullanmaktı. Diğer bir şekilde anlatmak gerekirse, kırmızı kraliçenin kuvvetlerini iki taraftan gelen saldırıların da etkisiz olacağı bir durum oluşturmak için manipüle etmişti.
-Sonuç.
“Tüm askerler, ne pahasına olursa olsun düşman kralının kellesini almalıyız… Hepiniz emirlerime göre hareket etmelisiniz – Teslim olmayan tüm hainleri yok edin.” Sora insanların başaramayacağını hissetti. Ancak, muhtemelen daha güçlü bir beyin yıkama sihri yapılmıştı. Ürkütücü bir sessizliği ardından, kara ordu ilerlemeye başladı. Kırmızı parçalar veya beyaz parçalar. Yürüyen parçalardan sızan aura açık bir şekilde gösterdi ki, kara ordu önüne çıkan her şeyi yok edecekti.
“… Abi, düşman geri çekilme yolu engelledi, böylece bitti.”
Bir miktar soğuk ter oluştuğunda kız kardeşi konuşmaya başladı. Bununla birlikte, Sora bir gülümseme ile yanıtladı.
“Biliyorum, bu yüzden yaptım.”
-crack
Böyle bir ses, herhangi bir sebep olmadan birdenbire ortaya çıktı.
Siyah kral, diğer bir deyişle Kurami’nin kralı üzerinde.
– Çatlaklar ortaya çıkmaya başladı.
“-Eh-N-ne?”
Çatlaklar siyah kralın her tarafına yayılmıştı. Şaşkın Kurami’nin karşısında ayağa kalkan Sora ilgisizce yanıtladı.
“Sürekli ezerek ve korku ile yönetilen yıkanılmış beyinler bu tuhaf bir şey.” Bu, Sora’nın “savaşmadan kazanmak” adına bildiği- [ikinci yolu] idi.
“Kazanmaya devam ettiği sürece sorun değil, ama bir kez kaybederse, hangi türden olursa olsun.”
“Onların ölümü bir asker tarafından değil kendine yakın biri tarafından suikaste uğraması nedeniyle olacak.”
-Bu, Sora’nın dünyasının tarihinde birçok kez tekrarlanan bir gerçekti. beyinleri yıkamasına izin verip, diğerlerinin görüşlerini umursamalarını sağlayın. ‘Zorbayı’ yarattıktan sonra, yenilgiye uğraması için zorlayın. Bir ‘deli kral’ olarak hareket ettiği zaman- ‘kendini yok etme’ evresi başlar.
Sonra, çatlayan siyah kral çöktü. Kurami, kale içerisindeki herkes, söyliyecek bir kelime dahi bulamadı.
“Özür dilerim, ama bizim dünyamız bu dünya kadar güzel bir yer değil.”
Kazanarak, sandalyeden kalkan, Sora ve Shiro.
“-Sizinle karşılaştırıldığımızda barışlar ya da savaşlar konusunda biz uzmanız.”
Sonra, büyük bir iç çekti. Shiro’ya ile hafif bir beşlik çaktıktan sonra, Sora ufka doğru baktı. Gerçek dünyalarına doğru. Gözlerini kısarak uzaktan bakmaya çalışıyormuş gibiydi.
“Bu sadece bir oyunla kalıyor Ahh, bu iyi bir dünya, burası …”
… o yüzden mırıldandı