No Game No Life - C2Bölüm 03-1
Bölüm 3
Feda Etmek/Kurbanlık Hamle
Banliyölerde, Elkia şehir merkezinin biraz ilersinde Elkia Büyük Milli Kütüphanesi vardı. Jibrilden geri alınmış ama yönetimi altında bırakılmış. Steph Jibrilin mutfağındaydı. Ama yüzü çok bitkin gözüküyordu, iyi uyuyamadığı herhalinden belliydi.
“…Onların kraliyet yatak odasında kalmalarını tercih ederim.”
Sora ve Shiro Elkianın bilgi kaynağını geri almışlardı, artık kraliyet yatak odasında kalmıyorlardı, bunun yerine kütüphaneyi işgal etmişlerdi. Steph iç işleriyle meşgulken, kütüphaneye bütün raporları getirmek ve hatta çay yapmak için gelmek için kütüphaneye gitmek zorundaydı.
“Bunu yapmaya gerçekten mecbur muyum? Nede olsa ben sizin çaycınız değilim! ”
Ama Stephin aklına Jibrille yapılan maçtaki o sahne geldi.
“Teşekkürler, Steph”
–Ba-bump, gönlü gitti…
“Bu yerleştirilmiş bir duygu! Beni sadece kendi çıkarları için kullanılıyorlar!”
Steph çığlık attı ve yeni günlük rutini olan duvarda bir delik açacak gibi kafasını vurmakla uğraştı.
“oh, Bu küçük Dora değil mi? Görüyorum ki her zamanki gibi çalışkansın.”
“Beni “Küçük Dola” olarak çağırmayı bırakabilir misin? Bekle, Buraya nezaman geldin?”
Kapı sesi çıkmamıştı, Jibril sanki herzman ordaymış gibi duruyordu.
“Sahibimden bir mesajım var.”
“Oh? Um, Benim sorumu cevaplayabilir mi?”
“Hadi bakalım…’Jibrilin söylediğine göre şeker, tereyağı vb. herşey var Artık onlar bizim olduğu için onları kullanabilirsin: Kendini yor’—-Bunlar onların sözleriydi.”
“…Huh?”
—Şeker ve tereyağ kullanabilir mi? Bu tatlıların kapsamını dramatik olarak genişletebilirdi—
“Hey, Dolaylı yoldan onlara lezzetli tatlılar yapmamı söylüyorlar, değil mi! Beni daha nekadar küçük görmeyi planlıyorlar? Bana bir mola verebeliceğimi söylemelerini tercih ederim! ”
Bam, bam, bam.(Steph başını yere vuruyor.)
“Kafa eğitiminin ortasında seni kestiğim için özür dilerim…”dedi Jibril, bir not çıkardı.“Herneyse, Sahibimin sevdiği tatlıların, koleksiyonunda bulduğum bir yemek kitabına dayanarak tarif notu hazırladım–”
“Neden, Teşekkür ederim! ♥ Ben kesinlikle—ah!“Jibrilin gözleri belirgin bir biçimde eğlendi,Steph kolları kızarana kadar çimdikledi.”Hayır—Bu..”
“Hikayeni duydum. Görünüşe göre Sahibim on âşık olmanı emretmiş.”
“K-Kesinlikle! Ve bir tür dolandırıcılıkla yaptı. Bilirsin! Buna inanabiliyor musun?”
Steph, hareketlerini haklı çıkarmak için mazeretler yağdırıyordu, duman perdesi aralandı.
Bu arada Jibril meraklı görünüyordu.
“Peki, Ben bilmiyorum. İmmanity aşkı hakkında anlamadığım bazı noktalar var. Lütfen beni affet.”
“Oh—öyle mi?”
“Kesinlikle. Bizim ırkımız sadece gerektiğinde ürer. İhtiyacım olan tek aşk sahibim için olan aşktır. İmmanity nin “Romantizm” dediği şeyi kavramak benim için sadece duyduklarımla sınırlı.”
Jibril çok net bir biçimde sahibini—Bu,Soraydı—“aşk” anlamına geldiğinden bahsetti.
“Uh, peki… Um,”Aşk”la demek istediğin… Sahip-köle tarzı… Değil mi?”
“Bu tür ayrımları yapmakta biraz yetersizim. Normal sevgiyle ne demek istiyorsun?”
“Uh, evet… Onları başka birileriyle gördüğünde, onlardan uzakta kaldığında, huzursuzlanırsın, Böyle birşey…—Huh?”
Steph ilk aşkının Sora olduğunu fark etti, iradesine karşı âşık olmaya zorlanmıştı.
Diğer bir değişle, söylediği herşeyin Sorayla ilgili olduğunu fark etti.
Jibril neşeli bir biçimde izlerken herşeyi fark etti. Yüzü domatesten daha kırmızıydı ve panikledi:
“Sadece genel olarak konuşuyorum, bilirsin, genel! Kişisel değil!” dedi.
Jibril inandırıcı olmayan savunmasına gülümsedi.
“Anladım. Mesajı teslim ettiğime göre, izninizi isteyeceğim.”
“Uh, tamam, teşekkürler—Huh?”
Gitmişti. Gözlerini ondan kaçırıyordu… O nereye gitmişti?
“…—(Bakınmak!)”
Steph Soranın ilgilendiği tatlıların masadaki tariflerine baktı.
“P-Peki… Tereyağım var nihayetinde denemek istediğim tatlılar var. Ve eğer onlar için biraz yaparsam, diğerleri içinde yapmak çok zor olmaz. Evet, evet, bu kadar, sadece tesadüf, tesadüf ”
Steph Jibrilin mutfağını karıştırmaya başladı.
“Hmm… İlk olarak herşeyin nerede olduğunu öğrenmeliyim, sanırım…”
“Açıklamama izin ver.”
“Eegh?!”
Jibril birkez daha arkadan sessizce belirdi.
“İhtiyacın olacak hazırlık ekipmanları bu dolapta. Yemek takımları orada Malzemeler ve baharatlar üstteki rafta. Çay takımı burda. Fırın Avant Heim yapıldı, İmmanitynin kullanması için gerekli talimatları buraya yazdım. Böylelikle bu cihazı size bırakıyorum.
“”Uh, u, evet herşey için teşekkürler.”Dedi Steph biraz çekinerek.
“Hayır, hepsi sahibimin hizmetindedir. Görüşürüz.”
Birkez daha kayboldu. Efendisinin… Steph bu sözlerde bir ima hissetti. Belli belirsiz bir tehdit gibiydi, yoksa ona mı öyle geliyordu? Ama Steph kafasını salladı.
“Bunlar… Benim için! Evet, şimdi lezzetli tatlılar yapıp kendimi şaşırtma zamanı!!”
Aklı Jibrilin maçından sonraki görünüşüne kaydı. Başını okşadı—-değiştirilmiş kelimelerle.
—-Sen çok iyisin Steph. Teşekkür ederim.
“Sevmek. Ben. Dedim—!”
Ellerini masanın üzerine vurdu.
“Öyle değil!!”
Steph kafasını masaya vururken, kapının dışından Jibril.
“Bana âşık ol… Ne büyüleyici bir istek, gerçekten sahibimin işi”
Yine daha etkileyici bir şey görmüş gibi konuşuyordu. Jibril, İmmaninynin duygularını iyi anlamasada, en azından romantik sevgi teorisi hakkında birşeyler biliyordu.
“…Aşk bir flaş gibi yanar ve hızlıca soğur—Neden ‘âşık kal’ dememiş olsa bile Dora bu kadar uzun süre etkilendi? Heee-hee, ne kadar merak uyandırıcı.”
Böyle sessizce kıkırdayarak, hiçliğe geri döndü.
“Uh—kırmızı… Eeyaughh,bu kannn?!Eungh…”
Steph kendi kanında kendinden geçmesiyle, tatlılar biraz daha uzun sürecek gibi görünüyor.
꙱꙱꙱
Alnına merhem sürüp giyindi, Steph bilinçsizlikten kurtulduktan sonra hazırladığı dört kişilik atıştırmalıkları taşımaya çalıştı.
“Hee-hee-hee, Bunlar mükemmel!”
Steph, şimdi yeniden şeker ve tereyağı olduğu için kusursuzluğunu kutladı, ardından Soranın övgüsünü duymak için kütüphanenin arkasındaki odaya yöneldi.
–Ve elleri dolu olduğu için kapıyı açamayacağını fark etti.
“Bu durum bana garip bir déja vu duygusu veriyordu.”
Déja vu devam ediyordu, kapıyı açması için kimse olmazsa noktayı koymuş olurdu… En sonunda déja vu nun devam etmediğini düşündü. Daha doğrusu—
“Yani—Jibril.”
Bir adamın takınabileceği en ciddi yüz ifadesiyle Jibrili sorguladı.
“Bana feth etmek üzere olduğum hayvan kulaklı kızlar ülkesi hakkında bilgi verir misin—Doğu Birliği hakında?”
Immanity nin kaderinin bu adama emanet edildiğne inanmak istemiyodu
“Evet, Efendim, Doğu Birliği karmaşık geçmişi olan bir ülkedir.”
Doğu Birliği—On dördüncü sıralamanın ülkesi, Werebeastler tek bir ırk görülmesine rağmen, fiziksel özelliklerinin farklılıklarına dayanan sınırsız kabileye sahipler. Sonuç olarak, uzun yıllar boyunca iç savaşlar ve bir dizi küçük ateşkeslerle uğraştılarve farklı adalara yerleştiler. Sonra aniden Tapınak rahibesi olarak bilinen bir figür ortaya çıktı, yarım yüzyılı aşkın bir süredir onları birleştirdi.
Şimdi, dünyanın üç ülkesinden biri olan devasa bir deniz imparatorluğu oldular.
“Farklı fiziksel özellikler… Bazıları kedi kulaklarına bazıları tilki kulaklarına sahip gibi mi?”
Jibril, Soranın bu tepkisini yanıtladı:
“Evet. Ama belki görünüşteki farklılık değilde daha kritik olan faktör işlevdeki farklılıklarıdır. Werebeast (Savaş canavarı) olarak adlandırılsalarda, fiziksel yeteneklerinin bir canavar gibi olduğunu düşünmeyin lütfen. Bazı kabileler ve bireylerin fiziksel sınırlarına yaklaşma yetenekleri vardır ve bu yetenek zihin okumalarına bile izin verir. Ayrıca, Kan aşımı (Bloodbreaks) denen bazı bireyler bunun ötesine bile geçiyor—”
“Hm, tabiki, Canlandırabiliyorum—Yani”
“Hayvan kulaklı kızlar benim; Bu Doğu Birliğini nasıl ezeceğiz!”
–Bu kral umutsuz vakaydı.
“Üzülerek söylüyorum, Sahibim, Böyle bir şey imkânsız.” (Biz Zoru Severiz İmkânsız ise sadece biraz zaman alır)
Kafasından aşağı soğuksu boşaldı, Sahip olarak çağıran ve sadakat talep eden kişi: jibril idi.
“N—Jibril, Seni ne için partime davet ettim—bir bilge olarak mı? Hem özel arzularım hemde ulusal çıkarları karşılıyan tanrısal planım hakkında nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin—Evcil hayvan kulaklı kızlar için!!”
Korkusuzca kendi arzularının ulusal çıkarlardan daha önemli olduğu göstermişti, Jibil hareketsiz kaldı.
“Sahibim, Ben çok acizim. Ancak—İkiniz bile olsanız Doğu birliğini yenemeyeceğinizi hissediyorum.”
Bu sözlerden sonra, Sora ve hatta onun yanında kitap okuyan Shiro bile, Jibrile baktı ve parladı.
“Mmm? Yani boşluğun yenileceğini mi söylemeye çalışıyorsun?”
“Hayır, çok kötü ifade ettim. Bazı şeylerin planladığınız gibi gitmeyeceğini söylemek istedim.”
Nedeni—
“Kendim bir kere Doğu Birliğne meydan okudum –ve kaybettim.”
…Ne… ?
“…Gerçekten mi? Ne, Shiritori de mi?”
“Hayır, Meydan okuyan taraf bendim.”
…Kaç tane oyunda bu çok amaçlı insansı silah yenebilirdi ki… ?
“Büyük olasılıkla oyunu seçen diğer taraftı.”
—Büyük ihtimalle?
“Ekleyecek olursam, Elfler—Elven Gard son elli yılda 4 kere resmi ulus savaşına davet etti ve her seferinde—Yenildiler. ”dedi jibril, istenmeyen ama kaçınılmaz olan bir gerçeği ifade edermiş gibi.
Ama daha önemlisi—Sora sözlerin ne anlama geldiği anlamalıydı ve Jibril imkânsız olduğunu belirtmek için neden bu kadar ileri gitmişti?
“…Olabilir mi?”
Ama eğer gerçekse—sonuçta, demek istediğim…
“…Doğu Birliği… Kaybedeninin oyun hakkındaki anılarını kaybetmesi üzerine mi bahse giriyor?”
…Bu, oyunu şu anda, kazanmak imkânsızdı.
Başını saygıyla eğdi, Jibril konuştu.
“Sahibim gerçekten bir bilge. Bu nedenle, oyunlarını en ufak bir detayı bile bilinmiyor.”
…Peki, ozaman. Üstün duyularıyla tanınan ve akıl okumalarına izin veren bir çeşit altıncı hissi olan bu ırk, oyunlarını gizlemek için anıları silmişti. Kazmak için bir yer yoktu: kayıplardan ders almanın bir yolu yoktu. Aslında bu şartlarda, hiçbir bilgi olmadan, onlara meydan okumak intihar olurdu.
—Ama birçok yanıtlamamış soru kalmıştı.
“Elven Gard dört kere—kaybetti?”
Elven Gard. Mesele şu ki, turnuvadaki tecrübelerinden elflerin Elkia nın hükümdarı olmak için ne kadar acıya katlandıklarını biliyordu. Dolaylı yoldan güç sahibi olmuş Kuramiye karşı bile, hiçbir bilgileri olmasaydı kaybedeceklerini biliyorlardı. Hazırladıları ik üç sıra savunmayla saldırmak bile, onları mücadeleye zorlamıştı. Ve onlar dünyanın en büyük ülkesiydi. Buna karşı durabilmek için gereken tek şey—
“Evet, sonuç olarak—Daha yüksek bir ırkın yardımından şüpheleniyorum.”
Evet, Tıpkı Elven Gard ın Elkia ya yapmaya çalıştığı gibi. Birileri, Elfleri bir kenera itmiş ve Doğu Birliğini kukla halin getirmiş olabilir.
“Ve arkasında kimin olabileceğini merak ettim, durum bu–”
“Onlara meydan okudun ve canına okudular.”
“…Kenidimi savunmak için hiçbir şey söyleyemem.”
Peki, sonra. Jibril neden imkânsız olduğunu açıklamaya başladı. Eğer oyun hakkında hiçbir şey bilmiyorlarsa ve blöf yapmanın bir yolu yoksa strateji yapamazlardı. Ve bu durumda Soranın mürettabatları silahları olan, zekâ oyunları ve üçkâğıt olmadan avlanması gerekecek ve sadece dua etmeye lanetleneceklerdi.
–Ama yinede söküp atmadığı bir şüphe vardı.
“…Bu ezici üstünlüğe meydan okuyan kişi değil miydi?”
On Kuralın beşincisi: Meydan okunan taraf kuralları koyma hakkına sahiptir. Açıkca, onlara uygun oyunu seçebiliyorsan üstün bir pozisyondasındır.
“Ama Sadece anıları silselerdi—Bir süre sonra kimse meydan okumazdı değil mi?”
–Evet. Soranın dünyasındaki nükleer caydırıcılık gibi Kimse kazanma şansının olmadığını bildiği bir dövüşe girmezdi.
“…Savunmacı, savunma… ?”
Shiro Doğu Birliğinin durşunu etkileri üzerinde düşündü. Ama sonra Sora bir şeyi işaret etti.
“Shiro, abinden daha zeki olabilirsin ama bu yüzden strateji oyunlarında kaybediyorsun. Bunun eğlencesi yok değil mi? ”
Eğer Elfler ve Flugellerin bile başa çıkamayacağı yenilmez bir hamleleri varsa, neden savunmakla yetiniyorlar? Asıl eğlence, açılışta görüldüğü gibi, başkalarına saldırdıp kıçlarını tekmelemektedir.
“…Abi, senin… Oynayış… Tarzın dandik.”
“Tüm benliğimi harmanladığım stratejim dandik mi diyorsun? Bu abini üzüyor , biliyorsun değil mi?!”
Ama evet. Shiro yanlış yönde ilerlediğini fark etti.
“…Ülke için… Yarım yüzyıllık savunmacı tavırları… Garip.”
“Değil mi?”
Sora, Shiro nun gözlerindeki yaşı fark etti. Jibril, çözümlenemez çelişkiye meraklı gözükerek kardeşlerle konuştu.
“Ama gerçekte, son on yılda hiçbir Doğu Birliğine ülke savaşında meydan okumadı–”
…Jibril gülümsedi.
“—Oh, evet… Bir tanesi hariç”
“…Mm…”
“Huh, Ne, Hangisi?”
Sadece Jibril ve Shiro tepki gösterdi. Shiro çoktan bunu Jibrilin kitaplarının birinde okumuştu ama bu Sora için yeniydi.
—Oh, Bu hoş bir gelişme değildi.
Steph yaklaşan felaketi fark etti ve sessizce odayı terk etmeye çalıştı.
“Kendiniz görmeniz daha hızlı olur bence. Dora bizimle gelmelisin, tabiki.”
“Hnmh?!”
Yaklaşırken bilmiyordu, elini omuzuna koyduğunda Steph sesini yükseltti.
“Lütfen bana tutunun, millet”
“Tutunmak?”
Sora ve Shiro uysalca Jibrilin kıyafetlerine tutundular.
“Ve lütfen bırakmayın—şimdi başlıyoruz.”
Ve Jibril hızlıca konuştu, Sora cam kırılmasına benzer bir ses duydu, bir an için gözlerini kapadı-ve sonra. Gözlerini tekrar açtı, Ne manzara… hmm, hayalgücünün eseri miydi?
–Yerin birkaç bin metre üzerinde süzülürken çok güzel bir manzara belirdi; Oldukça güzel bir manzara değil mi?
“Ne kadar harika bir hava var bugün; Görebiliyor olmalısınız–”
“Bekle,Jibril,dur bir saniye;ilk önce—Ne yaptın sen?!”
Sora hiçbir şey olmamış gibi devam ettiği için Jibrili kesti, sıfır çerçeve olan yüksek rakımda süzülürken Sora jibrilden bu durum hakkında bir açıklama bekliyordu, Jibil ilgisiz bir şekilde cevap verdi, başarılı bir şekilde ışınlanmıştı.”Ne demek isiyorsun… ? Sadece basit bir yer değiştirme.”
…Yani herhangi bir yerde belirebilirdi, Sora duruu çözdü. Aslında bir ışınlayıcıydı. Birinin anlaması için zordu, ama yinede onun için mantıklıydı.
“…Ne kadar uzağa yer değiştirebilirsin?”
“Görebildiğim herhangi biryere. Ya da daha önce ziyaret ettiğim herhangi bir yere.”
—Sora ve Shiro dünyanın e büyük gizemini fark ettiler.
“—Hey, Shiro, Immanity eski savaşta nasıl hayatta kalabildi?”
“…Bilmem… ?”
Eğer fiziksel limitlerine yaklaşabilen Werebeastlerle, korkutucu sağduyularıyla Elflerle ve jibril gibi çılgın yaşam formlarıyla savaştıysa, Immanity gerçekten nasıl hayatta kalıdı? Ama Dünyanın sakinleri her biri bu soruya şöyle cevap verecektir:
“İnsan ırkının tarihindeki en büyük gizem bu…”dedi Steph, iç çekerek.
“Belki hiç kimse Immanity nin varlığından haberdar olmadığı için olabilir mi?”diyerek mükemmel bir gülümsemeyle yanıtladı Jibril.
“Biz genel olarak Dragonialarla, Devlerle ve Old Deusla çarpışıyorduk. Oh, şimdi geçmiş günleri düşününce elli Flugel birleşip zar zor bir ejdehayı indiriyordu ya da iki yüz tanemiz birleşip tanrıya saldırıyorduk ana yinede bozguna uğruyorduk.”
…Bunu ölmek için hipernova yiyen, özgürce ışınlanabilen, uçabilen, birşeyleri alaşağı etmek için iki yüz tanesinin birleştiği ve herşeyle karşı savaşan bir ırk bunu söylüyor.
“Başka bir soru ortaya çıkıyor:”
“—Bu gezegen şeklini nasıl koruyabildi?”
Ama Jibril utangaç bir gülümsemeyle Soranın sorusunu yanıtladı.
“Bunu tek açıklaması Tek Gerçek Tanrı herşeyi eski haline döndürmeye karar verdi.”
…Herşeyden… Sonra şeklini koruyamamıştı.
“Bunu boşver. Şuraya bak.”
Jibril kötü anılara sünger çekmek ister gibi gülümsedi, işaret ettiği yer Elkia sınırındaydı, havadan açıkça gözüküyordu. Ulusal sınırın içersinde, Elkia bölgesinin içinde, heybetli bir kule. Evet, bu kule, bayağı heybetliydi.
—Açıkça Immanitynin böyle bir bina inşaa etmesi imkânsızdı—ya da bu noktaya ulaşması…
“…Uhh, Bu gökdelen… De ne?”
Kesinlikle, bu bina az çok Amerikanın Empire State binasına benziyordu.
“…Çok büyük.”
Shironun bile gözleri açılmıştı. Nerdeyse perspektif hisleri kaybolmuştu, aşağıda sıralanan binalar harici sanki bir Immanity mahallesi gibi gözüküyordu.
“Küçük Dora, Lüten açıklayabilir misin?”
Yıkılma—Bunu olacağını biliyordu—Steph konuştu.
“…Bu Doğu Birliğinin… Elçiliği.”
“…Hmmm, Elcilik?“
Soranın şaşkınlığına kafa çevirdi, Steph devam etti.”G-gerçek şu ki—Kraliyet sarayı buradaydı.”
“…Hey”
Soranın şaşkınlığı dahada büyüdü, Steph bakışlarından kaçınmak için boynunu çevirdi.
“B-Büyükbabam kaybetti ve kaybetmeye devam etti uh, sonunda burası için bahse girdi.”
“… Kaybetti…”dedi kardeş, usulca, acımasızca.
“…”
Jibrilin bir köpek yavrusu gibi gözlerinin içi gülerken Sora ve Shironun söyleyecek hiçbir sözü yoktu.
“Bana niye öyle bakıyorsunuz?!”
“Eğer elçilik binası Kraliyet sarayından daha büyük ise bu biraz acıklı…”
“Unghh…”
Hmm… Sora düşünmeye başladı.
“Peki, bu Kraliyet kalesi Doğu Birliği tarafından nasıl ele geçirildi?”
“Daha fazla bilgi—Bu taraftaki herşey Doğu Birliğinin.”
“—Huh?”
Sora ağzı açık bakarken, Jibril neşeli bir biçimde konuştu. Kardeşlere hatırladığı bilgileri açıkladı.
“…Bu geçen on senede… Eski kral… Doğu Birliğine… Sekiz kere kayıp etti.”
“Sekiz… Uh, peki, Doğu birliğinin motivasyonunu görebiliyorum. Bu tür bir teknolojiye sahip bir deniz ulusu–”
Deniz ulusunun zorluğu demir ve taş eksiliğdir, mesela, deniz dışındaki kaynaklar. Bu binanın tarzından yola çıkarak, gelişmiş bir medeniyet oldukları sonucuna varılıyor. Bir takımadadan ele edemeyecekleri nadir metaller gibi ihtiyaç duydukları birçok kaynak var. Bu yüzden bu kıtayı almaya çalışmaları gayet doğaldı—ama.
“Ama karşılaşmayı isteyen Doğu Birliği idi değil mi? Neden kabul ettiniz?”
Ancak, Shiro başını salladı. Ve sonra Jibril cevapladı.
“Sahibim, unuttunuz mu? Geçen on yıl boyunca tek bir ülke Doğu Birliğine meydan okumuştu…”
“…Başlatan taraf… Elkia…”
…Ne… ?
“İlk önce bu dağ Sonra bu ova ve sonra… En sonda, ülkenin merkezi olan kraliyet sarayını bahse koydunuz—ve şimdi burdayız. ”
Jibril onlara bunu göstermek için buraya uçurduğunu açıkladı.
“Hey, hey, bekle bir saniye, ülkenin merkezine miydi?”
Dedi Sora,”Empire State binasını” işaret ederek.
“Yani ne diyorsun? Elven Gardın dört kere meydan okuduğu ve kaybettiği tarafa topraklarımızın yarısını bahse koyduk ve sekiz kere mi kaybettik? Immanity? Hey, hey, hadi ama kesin—”
Ama Shiro iç çekerek cevap verdi, Sora hala başını sallıyordu.
“H-hey, bekle, Yani nedemek istiyorsun? Elkianın önceden şuankinin—iki katından daha fazla toprağı mı vardı?”
Shiro kararlılıkla başını salladı ve Jibril parmaklarını Soranın kaşına koydu. Stephin söylecek başka sözü yoktu.
“…Jibril, Kütüphaneye geri dönmek istiyorum.”
“Oh, kıymetlim, yükseklikten mi korktun?”
“Hayır, Sadece kafamı burda vuramam, yani zemin istiyorum.”