No Game No Life - C3Bölüm 01-5
——…
“Sahip?!”
“Shiro!! İyi misin?!”
Steph ve Jibril’in endişeli bağrışlarını duyunca Shiro’nun bilinci tekrar yerine geldi.
——Anlaşılan bayılmıştı ve şimdi Steph’in kollarındaydı. Durumu onaylamak isteyerek——
“…!”
Abisini görmediğinde Shiro neredeyse Steph’i kovuyordu ama kendine hakim olmayı başardı ——
——Abisi bu odadaydı.
Bu durumda —— korkacak bir şey yoktu.
“Ben… İyiyim…”
Ağrılı başını tutup oturmaya çalıştı ama Steph onu durdurdu.
“Nasıl iyi oluyorsun! Hiçbir şey söylemeden birden düşüverdin —— ne kadar endişelendiğimi biliyor musun?!” diye bağırdı Steph.
“…Üzgünüm…”
Steph’in gözlerinin kızardığını fark edince Shiro yavaşça özür diledi.
Diğer taraftan, Shiro’dan tuhaf biçimde uzak duran Jibril’in gergin bir tonu vardı.
“Sahip, rapor vermem lazım, Sora’ya ilişkin —— sahibimin sonuçları…”
Jibril, Doğu Birliği elçiliğinde bulduklarını rapor edebilecekken——
“… Gerek yok…”
Shiro’nun sözleri onu kesti.
“…Nii… gerçekten var…”
“——evet, dediğiniz gibi. Her türlü cezayı kabul etmeye razıyım——“
Doğu Birliği elçiliğinde —— Hatsuse İno’yu sorgulamış ve [Sora]nın varlığını doğrulamıştı.
Aklını kaybettiğini düşünerek sahibinden şüphe ——
“… Öyleyse… Sana emrediyorum.”
“Evet, nasıl emrederseniz.”
Ölmesi emredilirse, Jibril tereddüt etmeden ederdi.
Ancak, Shiro emir verir tonda ama aynı zamanda acil bir sesle cevapladı.
“Nii’yi… bulmama… yardım et…”
Jibril, Shiro’ya minnetini sunarcasına ellerini bir araya getirdi.
Nihayet, iyi olduğunu onaylamak için Shiro kibarca Steph’ten ayrıldı ve ayağa kalktı.
Temposu istikrarsız olsa da Shiro’nun gözleri normale dönmüştü ve ikisine de sordu:
“——[Dün]… İkiniz… ne yapıyordunuz?”
Cevabı biliyordu, o yüzden bu, bir sorudan ziyade bir doğrulamaydı.
Jibril ve Steph cevaplamadan önce birbirlerine baktılar:
“Dün—— Halkı bastırıyordum, sonra Shiro tahtta oyun oynarken onu izliyordum.”
“Evet, ben de oradaydım.”
——Ancak, cevaplarını duyduğunda Shiro bunun [Doğru olmadığını] bildi.
“…Bu… [Dünden önceki gündü]… 19’u…”
Bir kez daha birbirlerine baktılar ama Shiro devam etti:
“…Soruyu değiştiriyorum… Dün gece… Neredeydiniz?”
Onu dinleyince Steph ve Jibril hafızalarını yokladılar ama…
“——————……….”
Anımsayamadılar. Shiro’nun suratındaki doğal ifadeyi gören Jibril sordu:
“Sahibim dün… hayır, dünden önceki günün hafızasına sahip mi?”
“…Hayır, yani… sorun değil.”
——Bu, anıların kaybolduğu bir zaman çizelgesi olduğunu doğruluyordu.
Bu da demekti ki——
“Öyleyse —— demek istiyorsun ki oyun dünden önceki günden düne kadar yürütüldü, öyle mi?”
Biraz önce yardım etmeye yemin eden Jibril her şeyi beyninde işledi ve sordu. Shiro yanıt olarak başını salladı.
“B-Bu da ne demek?”
Ancak, Steph başını yana eğmiş, Jibril’in ona açıklamasına ihtiyacı olan bir haldeydi.
“Shiro-sama bizim sahip olmadığımız [anılara] sahipken biz, Shiro-samanın sahip olmadığı [anılara] sahibiz, o sebeple tezatlar ortaya çıkıyor —— ancak, herkes hafızasını kaybetmişse, başka bir şeyle bağlı olmalı.”
Steph’in kafası karışmış gözüküyordu ama evet, bu demekti ki——
“Bu oyunda yarışan herkes ve oyuncu, tüm insan ırkını etkileyebildiğini kanıtlıyor —— demektir ki İnsanlık’ın temsilcisiydi.”
——evet, ve ayrıca——
“…Steph… Buraya gel… Senden onaylamam lazım.”
“E-Evet, lütfen yap.”
Steph, Shiro’nun gözlerinin, daha önce hiç görmediği ciddi bir ifadeyle kendine baktığını gördü.
On bir yaşında bir kızın gözlerinden süzülen baskıyla şaşkına dönen Steph yutkunarak ona cevap verdi.
——Durumu kavraması birkaç saniye sürdü.
“………..B-Bu… ne yapıyorsun?”
Steph yanılmıyor ya da halüsinasyon görmüyorsa, ifadesi aşırı derecede ciddi olan bir Shiro görüyordu. Ancak, Shiro’nun elleri. Bir çift el sürtünüyordu——
“Steph’in… göğsüne… sürtünüyorum…” Sürtünüp durmaya devam etti.
“——Imm, ıııı, buna nasıl tepki vermeliyim?”
Ancak, Shiro’nun, elleri devam ederken, umursamaz bir ifadesi vardı.
Başını salladı, yana eğdi ve sordu:
“…Bu konuda heyecanlanmıyor musun..?”
“Bu… Bu konuda nasıl heyecanlanabilirim?!!! Heyecanlansam benim için sorunlu olurdu!”
Shiro, tamamen bu cevabı beklermişçesine ellerini bıraktı.
“…Açıkça [Bana aşık ol] emrine bağlı olduğun halde… Heyecanlanmadın mı?
“————ahhh…”
…Kesinlikle, [Kural] Steph’i, Shiro’ya aşık olmaya zorluyorsa, en azından bir tepki olmalıydı.
Diğer bir deyişle, Steph’ten, kendisine aşık olmasını isteyen Sora’ydı… Steph anladı.
Ancak, Jibril üzülerek sordu:
“Sahip, bu… Bunun bu tür bir onaya ihtiyacı yok, değil mi?”
“…Hıhı.”
Shiro pek umursamadı ve tereddütsüz bir bilinç içinde cevapladı.
“——Ne?”
“Çünkü biliyorum ki… Nii var…”
“…Öyleyse göğüslerimin zorla neden sürtüldüğünü sorabilir miyim?”
Onun bu kadar endişelenmesine sebep olmak… Steph sinir olmuş bir suratla sormuştu. Shiro yine de cevap verdi.
“…Sağ ol.”
“Teşekkür edecek ne var? Göğsüme sürtünmenin yararı ne ki?”
Ancak, Shiro, sıradaki cümleleriyle Steph’i böldü.
“…Steph olmasa… Yapama… Yani ——“
Sonra —— Shiro’nun sıradaki cümlesi…
Üzerine düşündü, bu kelimeleri abisinden başka birine daha önce söylemiş miydi ki?
——sonuç; kimseydi.
Buna alışık olmayan Shiro tuhaf biçimde bakışlarını kaçırarak kızardı——
“…Sağ, ol… Steph…”
Shiro’nun hareket ve kelimeleri, Steph’i suskuna çevirdi.
Ancak, Shiro bunu fark etmemişti —— sonraki birkaç günde, Steph aşırı derecede sıkıntılı hissedebilirdi.
Steph’in iç mücadelesi: [On bir yaşındaki bir kız tarafından tahrik edilmek, normal olamaz.]
Sıkıntılı Steph’e dikkat etmeden Jibril sessizce sordu:
“Öyleyse sahip… Demek istediğin, durumu çoktan kavradın?”
“…Hıhı.”
Abisi, [İnsan ırkının parçası]nı iddia ettikten sonra Kurami —— Elven Gard’ın kesinlikle yaklaşacağını tahmin etmişti… Abisi, eşlikçisi olmasını isteyerek Kurami’yi çekmek için bu yöntemi kullanmış olmalıydı.
“… Tekrar… Bir soru daha.”
Bu soru sondu ve —— [Oyun kapsamı]nı, onları bulmanın anahtarıydı.
Shiro kafasında birkaç olasılık düşünmüştü.
——abisi, rakibin ona geleceğini biliyordu.
Daha iyisi, rakibin Kurami olduğunu ya da belki de Elf türü —— Erwin Gard olduğunu biliyordu.
Ama, hafızaların çalınması, şüphesiz büyünün işiydi.
Oyunu Elfler mi hazırlamıştı? —— Hayır.
Rakip, yedinci sıradaki elflerdi, abisinin, büyünün müdahale etmesini beklememesi imkansızdı.
“…Nii… oyun için… Jibril’in oyununu kullandı.”
Durum buysa, elflere, büyüyle aldatılmadan meydan okumuştu.
İnsanlığın tarafında bunu yapabilecek tek kişiler —— bir kişiydi.
“——benim oyunum?”
Evet, sanal bir dünya yaratma kapasitesine sahip altıncı sıradan Flugel —— Jibril.
Abisinin Jibril’e söyleyeceği şey şu olmalıydı:
“Jibril… Yapabilir misin? Bir hafıza kaldırma oyunu…”
Böyle sorulunca Jibril düşünmeye başladı.
Şimdi bu tür bir oyun yaratması istenseydi..?
“Dünya Bağdaştırıcı kullanarak sanal bir dünya yaratılırsa mümkün… Ama şu anda bu gerçeklik…”
“…Ya Elflerle iş birliği olsaydı?”
“İş-İş birliği——?! Orman köylüleriyle iş birliği yapmayı mı kastediyorsun?!”
Kalbinin derinliklerinden iğrentisini dile getiren Jibril asla böyle bir şey yapmayı düşünmezdi.
Ancak, Shiro’nun gözlerinin onu yakından izlediğini görünce Jibril ciddi şekilde cevap vermek zorunda kaldı:
“——Elflerin teknik kullanıcıları konusunda emin olmasam da… imkansız değil. Altıncı sıradan Flugeller, karmaşık büyük tekniklerinde, güçleri manipüle etme konusunda daha üstün… Yedinci sıradan elf —— çok zeki olmalı.”
Jibril’in, başka bir ırkı övmesi kesinlikle imkansız bir şeydi.
Çirkin bir suç işlediği sahibinin bakışları altında blöf yapmak zorunda kalmıştı.
“Örneğin —— Dünya Bağdaştırıcı tahtamın çekirdeği elfler tarafından modifiye edilseydi… gerçeği bu derece değiştirebilecek bir büyü olabilirdi.”
Ama, hâlâ yeterli değildi. Anahtar faktör eksikti.
“…Oyunda… hile yapılmayacağının… garantisini verebilir misin?”
“Evet.”
Shiro’nun endişeli sorusunu Jibril tereddütsüzce cevaplamıştı.
“Böylesi büyük değişiklikler getirebilecek bu teknik için ana salon bile, elflerin sınırının çok ötesinde büyü gerektirir, o yüzden sonuç olarak oyuna ön ayak olan ben olmalıyım. Oyuna bir şey olacak olursa fark ederdim.”
“…Kesinlikle mi?”
“Evet, bu olaylar zincirine güçlü bir büyü neden olduysa mutlaka fark ederdim.”
Jibril tekrar etrafını taradı.
“Dürüst olmak gerekirse —— güç, dünya savaşı sırasında elflere karşı kullandığım [Cennetin darbesi]ne benzerdi.”
Jibril normal bir bakışla devam etti:
“Hatırlıyorum, arkada hiç iz bırakmadan başkenti yok etmek istedim. Bir bariyer oluşturmak için ana salona ardışık olarak üç bin elf bağlandı ama sonucunda yine de engelleyemediler.”
Shiro şimdiye, Jibril’in geçmişteki hareketlerinden etkilenmişti ve düşünmeye devam etti.
Ancak, Steph, onun önünde savaş silahıyla ilgili yorum yapmadan duramadı.
“N…Ne yapıyorsun?!”
“Elflerin büyü teknolojisi savaştan sonra şiddetle gelişti ama üzerindeki kontrolleri aynı kaldı. Bu durum büyüden kaynaklandıysa ve sahibimin yönergeleri altındaysa, başlatan ben olmalıyım. Hile asla gözlerimden kaçmaz.”
Jibril bunu hafife alarak söyledi ve kesin bir şekilde devam etti.
——Bu da demektir ki tüm bunların kaynağı bu odadan geliyor.
Sayısız oyunla dolu bu odada bir [oyun tahtası] olmalı.
Oyun tahtası —— şu anda devam etmekte olan oyunun.
Ancak, ne kadar araştırdılarsa da bulamadılar, o yüzden ——
“…Jibril… bu odada… büyüye tepki… olmalı.”
Abisi bu odadaydı —— ama varlığını kanıtlamanın bir yolu yoktu.
Yani bu oyun tahtası kesinlikle [Shiro’nun bilgisi haricinde] olmalıydı.
“…Bir buçuk günlüğüne yok olmak… [oyunun anıları]… Öyleyse oyun… bulunamaz…”
Oyun bilgisi haricinde olsa bile hâlâ devam ediyorsa büyü kullanımı olmalıydı ——
“…Araştıracağım.”
Jibril havada bir sihir saptayamadı.
Ancak —— bir daha asla sahibinden şüphe duymazdı. Kanatlarını açtı, Jibril’in kehribar gözleri açıldı.
“Hı! N… Ne?”
Oluşturulan baskı, büyüyü saptayamayan Steph’in yere düşmesine sebep oldu.
Çünkü Jibril şu anda eşsiz sayıda Ana salonu —— büyü kaynağını manipüle ediyordu.
Başındaki hale dönmeye başladı: oda sallanıyormuş gibi yanlış bir izlenim verdi ——
“——buldum.”
Shiro ve Steph bu cümleyi duyar duymaz gülümsedi.
Ancak, Jibril odanın köşesini işaret etti ——
“…Üzgünüm ama yalnızca bir engel gücü alanına dair bilgi saptayabildim. Aynen sahibimin tahminindeki gibi, o elfin tekniği oyun tahtamın çekirdeğinde kullanılmışsa, o engel alanını kırmak —— imkansız.”
“…Uuf.”
Shiro tırnaklarını ısırırken inledi.
——Bir adım daha, cevap tam önündeydi ——
“Yakın, yakınlarda mı? Orada bir şey varsa göreceğim.”
Steph yere baktı ve Jibril’in gösterdiği yöne yöneldi —— ama aniden, sendeleyip bir şeye takılmışçasına yere kapaklandı.
“…Dora-chan, hiçliğe takılarak, negatif karakteristiğini artırmana gerek yoktu cidden.”
Ancak, Steph kalktı ve şaşkınlıkla gözlerini açtı.
“…Hı? Takılmak? Ben mi?”
Bunu duyunca Shiro ve Jibril bir şeyi kavradılar.
“…!”
“Olduğu halde izini süremiyorsun ve temasa geçtikten sonra bunun bilincinde olmuyorsun?”
Shiro, Jibril’in sözlerini başıyla onayladı ve ilerledi.
Onu saptamak imkansız olsa da [hâlâ oradaydı] —— temasa geçmek de imkansızdı.
Oyun tahtası buradaydı, görünmez ve dokunuş hissedilemezdi.
Hemen, Shiro, Steph’in takıldığı yerde bir şey buldu.
Küçük bir kutuda duran, hem siyah hem beyaz tarafı bulunan birkaç parça taş vardı.
Kutudaki taşların üzerine kazınmış sayılar vardı.
Ne tür parçalar olduğunu tahmin etmek basitti.
“…Siyah ve beyaz… Reversi.”
“Neler oluyor? Bu bir oyun mu?”
Neden parçaları görmek mümkündü de oyun tahtasını görmek değildi? Shiro, Jibril’in sorusunu yanıtladı.
“…Çünkü… Kullanılmadılar.”
Fark edilebilen ama henüz kullanılmamış bir parça.
Zorla hafızanın alındığı, ortak algıların dışında bir oyun —— hâlâ devam etmekte olan bir oyun.
Her şey Shiro’nun kafasında toplandı. Kural muhtemelen ——
“…İkiye bölmek için… Hafızayı ya da… varlığı kullanan… ortak acı çekme… oyunu.”
Steph hala olayı anlayamazken Jibril, Shiro’nun monoloğuna tepki gösterdi.
“Na-naçizane fikrime göre, sahip…”
“bu tür kurallarla oynayacak kadar manyamış mı?!”
Kesinlikle —— Shiro’nun tahmini doğruysa şüphesiz manyakça bir oyundu.
Ancak, oyunun kuralları Shiro’nun tahmin ettiği gibiyse ——
“…Nii kesinlikle… Çok fazla…”
Soğuk terler döken Shiro nihayet —— abisinin niyetini anlamıştı.
İlk Adımdan Önce
“——Tamam, kuralları tekrar edeceğim.”
Sora, masanın karşısında oturan Kurami’yle konuştu.
Shiro, Steph, Jibril, Kurami ve Kurami’nin arkasındaki elfe:
“Oyun [birinin kendi içeriğini] kullanıyor, onu 32 parçaya bölüyor —— [Reversi].”
Ön ve arka, siyah ve beyaza bölünmüştü, Sora, elindeki kazınmış parçaları tutarken konuşmaya devam etti.
“Bu parçaların üstünde numaralar kazılı, 32’ye yaklaştıkça daha çok alacaksınız, mesela hafızaları, eti, kişiliği falan filan. Bunun dışında, sıradan reversi işte. Birbirimizin parçalarını çevireceğiz —— [Varlığın] ortak can çekişmesi.”
Jibril oyunun güç kaynağıyken elf oyun dışı kalmıştı.
Sora bunu çok basitçe anlatmış olsa da bu sıra dışı bir kural olduğundan, kimse gergin hissetmekten kendini alıkoyamıyordu.
“Ek olarak, önem derecesi büyüye uyuyor. En derin duygularınız en öncelikli oluyor. Bu demektir ki hangi parçanın ne tür bir şey barındırdığını bilemezsiniz.”
Suratında mutlu bir ifade vardı ama ——
“…Parçan yenilirse ne kaybedeceğini bilemezsin —— Fantastik değil mi?”
Suratında böyle manyakça bir gülümseme olan Sora’yla yüzleşirken—— Kurami sakince cevapladı.
“Senin esas kişiliğini ve ülkeni ortaya çıkarmak istiyorum ve sen de beni ve Elven Gard’ın yöntemlerini. Demektir ki bu ortak yarar oyunu.”
“Bu güzel bir cevap oldu, kazanan her şeyi alır —— tabii kaybeden her şeyini kaybeder.”
Bu durumun arkasındaki önem, Steph’in başından aşağı soğuk terler dökmesine sebep oldu.
“——[Karakterini] kaybetmek —— haha, ilginçmiş.”
“Ah, bu normal Reversi’den farklı. Hiç taş yiyemeyecek olsan bile sıranı pas geçemezsin. Yaniii, parça toplamayacak olursan… Ne olacağını anlamışsındır, değil mi?”
Kurami korkusuz bir ifadeye sahipti, oyundaki açıkları gösteriyordu.
“Öyleyse —— [Devam edemez] kuralında nasıl ilerleyeceğiz?”
Beş duyu, et, hafıza oyuna bağlıydı ve bu sebeple kayboluyorlardı.
“İş birliği… Yani, Shiro ve diğer ikisi, senin elfine karşı, o sebeple buradaki herkes katılımcı —— herkes oyuna başlamak için [kurallara yemin etmeli].”
Ama yine de, bir sorun olacaktı, bu da ——
“Ama, bu birbirinin [her şeyini] kazanmak olduğundan, durum, ortakların [unutulduğu] hale gelirse, oyun biterdi. Oyun bittiğinde en çok parçası olan kazanır.”
“Zafer kararının objektifliğe ihtiyacı var, o yüzden tahtanın kendisi yargılayabilir, böyle mi?”
“Kesinlikle, öyle olması için ürettim.”
“Onayladım, içiniz rahat olsun, Sahip.”
Kurami’nin ortağı, Elf kız Jibril’le başını salladı.
Jibril’in gözleri ve gücü en çok korkulan şeyi —— [Hileyi] etkisizleştirmişti.
Sora başıyla onaylayarak devam etti:
“——Ama, oyundan sonra her şeyi kazanırsak… sıkıcı olur, değil mi?”
Evet, bu büyüydü.
Ama Jibril’in devasa gücüyle bile sonuçlar sonsuza dek süremezdi.
Kurami’nin, Sora’nın tamamen yok olmasını isteyen girişimlerini çakan Sora gülümsedi.
“Oyunun sonuçlarını [onarmak] için —— ortaya [iki] bahis koyacağız.”
Öncelikle, Sora bir parmağını koyup konuştu:
“İlki [Oyunun sonucunu onaylamak] —— silindiğini, değiştiğini ve diğer tarafın onların varlığını kabul etmelerinin varlığını onaylamak. Kazanan ayrıca bir istekte daha bulunabilir.”
Sora’nın niyetini tahmin eden Kurami devam etti:
“…Başka bir deyişle, bu [gerçek istek], değil mi?”
“Evet, çünkü yapılmazsa benim varlığımı ortadan kaldırdıktan sonra Shiro’ya hiçbir şey yapamazsın.”
Bu cümle Kurami’nin motivasyonunu gösterdi —— insan ırkının tek temsilcisi olmak.
“Benzer şekilde, ben de elfe hiçbir şey yapamam, o yüzden ikinci rica ——“
“…Diğer tarafın ortağını yenmek, değil mi?”
Bu demekti ki Kurami kazanırsa Sora’nın hafızasını ve Shiro’nun —— insanlığın temsilciliğini kazanabilirdi.
Ve Sora kazanırsa, Elven Gard’ın en iyi büyü kullanıcısını ele geçirirdi.
“Sonuç olarak, birbirimizin varlıkları üzerinde haklara sahip olabiliriz.”
Bunu duyan Kurami güldü:
“…Sana sempati duyup varlığını devam ettirmene izin vereceğimi mi sanıyorsun?”
“Haha, ne komik şaka, nasıl öyle düşünebilirim?”
Sora benzer şekilde gülümseyip sözlerine başlamadan önce Kurami’ye baktı.
“Ben gitsem bile kuralların kısıtlamasıyla, Shiro kesinlikle kırılırdı. Ve partnerin için de aynısı geçerli. Yani ki, bir bakışa maruz kalmamak için —— yani [ölüm] ya da [kişilik değişimi] gibi, kuralları değiştirebileceğimiz konusunda hem fikir olmalıyız —— değil mi?”
Sora ve Shiro’ya ek olarak, bölgedeki herkesten soğuk terler boşalıyordu.
“Basitçe anlatırsak —— bu bir iddia ve birinin varlığı ve hayatı üzerine bir savaş.”
Evet —— Bu, ortağı da içerir. [Ya hep ya hiç].
Manyakça —— Bunu düşünen muhtemelen yalnızca Steph değildi.
Destek olarak kullanılan Shiro da abisinin kaybedebileceğini hesaba katmamıştı, içeriği ve abisinin ne yaptığını anladı —— gözleri yarı kapalıydı.
“Son adım atılamayacak hale gelene dek, yani her şey alınana dek —— bu kurallar altında —— tamam, herkes hazırsa oyuna başlayabiliriz.”
Gözleri yalnızca ona odaklanmış olan herkese bakarak esprili bir şekilde konuştu.
Sora bu manyak oyunu ustalıkla işledi.
Bu tür bir adama karşı, Kurami sessiz kaldı ve düşünmeye başladı.
Kesinlikle, bu —— Sora’nın ideal oyunuydu.
Kurallar adil gözüküyordu —— bunun yüzünden Kurami oyunun kendinden şüphe duymaya başladı.
Çünkü bu oyun karşı tarafındı, avantajı yoktu.
Kurallarda açıklar olduğu için miydi yoksa —— Kurami ortağına baktı.
Ama kız başını sağa sola salladı.
Demek istiyordu ki —— hiçbir şey saptayamıyordu, anlamını kavrayamıyordu, oyunun adil olduğunu kanıtlıyordu.
Bu, elf kızın oyuna uymaya çalışırken oyunda hile yapamayacağını gösteriyordu, ancak tersine, Jibril de yapamazdı.
“…Tamam.”
Öyleyse onun geçek niyetini kazmaktan başka seçenek yoktu.
Sora’nın niyetini önemsemedi, onu destekleyen Elf güçleri vardı.
Bu durumda, Sora, Shiro, Steph ve Jibril.
Kurami, elf kız ve odadaki herkes ellerini kaldırdı.
“——【Acciente】!!”