No Game No Life - C4Bölüm 02-2
Çevirmen: Uchuujin Düzenleyen: ggurcan
İfadesinden anlaşıldığı üzere, muhtemelen Sora ve Shiro’nun kataloğundan bir mayo seçmişti.
Ama Sora’nın orada donmasının sebebi mayo değildi.
Asıl sebep, mayoyu nerdeyse patlayacak duruma getiren [Onu] görmesiydi- Beyinin de durmadan yanıp sönen sayılar donmasına sebep olmuştu.
“-Ben, imkansız! Seksen dokuz, elli sekiz, seksen dokuz… Tüm güç seviyesi beş bin de.!”
“Sen—nasıl biliyorsun—Hayır! Ne hakkında konuşuyorsun!!”
Kafasının içindeki güç tarayıcısı, Steph’in şaşırtıcı derecede yüksek [Göğüs Ölçülerini] hesaplayarak Sora’nın titremesini kontrolsüz hale getirdi.
Bunun gibi şeyler var!
Daha önce buhar çok yoğun olduğu için şaşırdım mı!?
“…Ugh, ugh…Steph’in böyle yüksek standartlara sahip olduğunu düşünüce…”
“Eh, ah! C-Cidden mi? bu hiçbir şey”
Steph gergin bir şekilde kıkırdadı, oldukça mutlu görünüyordu.
Sora ona başka bir şey söyleyecekti ama—
“Beni mazur görün, ustam, çünkü bunu tercihlerinize göre [dokumak] uzun zaman aldı.”
“Haha, sorun değil, erkekleri bekletmek bir kadın geleneğidir!!”
İki sesi duyan herkes aynı anda döndü—aniden, Sora’nın güç tarayıcısı patladı ve uçup gitti.
Sora ve Ino düşünmeye vakti yoktu, iç güdülerine yenik düştüler ikisi de tarzına ibadet eder gibi diz çöktüler sanki buna mecburlarmış gibi.
Döndüklerinde gördükleri şey—iki tanrıçaydı.
İki tanrıça—onlardan biri jibril’di.
Gökyüzünden gelen ışıklara göre renk değiştiren saçları deniz rüzgarı ve güneşin etrafında sallanıyordu, daha güzel ve göz kamaştırıcı görünüyordu.
Neredeyse kusursuz olan bu yapısal güzellik, herhangi bir heykeltıraşın tek bakışta kalbini eritmeye yeterdi.
Ve bu sanat eseri, Sora’nın önerdiği mayoyu giyiyordu.
Jibril normalde son derece açık kıyafetler giyiyordu bu yüzden Sora karın bölgesi ipek ile dokunmuş tuluma benzer bir mayo seçmişti.
Şalını belinin etrafına sararak kemer olarak kullanmıştı ve soluk parıltılı kanatları ondan çıkıyordu.
Başının üstündeki hale ona bir tür kutsal aura ekliyordu.
Tartışmasız güzelliği bakanları onun süphesiz göklerin soyundan gelmiş bir tanrıça olduğuna ikna ederdi.
İki tanrıçadan—ikincisi Miko’ydu.
Altın saçları kulakları kuyruğu ve kar beyaz cildi güneş ışığı altında— tıpkı bir Buda gibiydi.
Eğer jibril’in ince vücut hatları aşırı güzel kabul edilirse—O zaman o en güzel olurdu.
Genellikle bir kimono altında gizlediği narin cildi şimdi hantene benzeyeni bir mayo içerisindeydi. Ancak mayo gece bir kelebek gibi açıldı, pembe ve yumuşak omuzları ortaya çıktı ve inanılmaz görünmesini sağladı.
Altın rengi saçları ve ikiz kuyruğu sahil boyunca ilerledikçe titretti yüzündeki cilveli gülümsemesi gören herkesi onun ölümsüz tanrı benzeri şeytan bir tiki olduğuna ikna ederdi—Göksel bir tilki gerçekten var.
Hala yerde diz çökmüş olan iki adamın yanaklarında gözyaşı aktı.
Kendilerinin bilmediği bir nedenden bilinmeyen bir varlığa dua ediyorlardı.
“…Hatsuse Ino, sonunda bu dünya da neden var olduğunu anladı-!”
“Oh, aman tanrım! Nerede olduğunuzu ve kim olduğunuzu bilmiyorum ama Jibril ve Miko’yu yarattığınıza göre olağanüstü zevk sahibi tanrılarmışsınız—Ah, lütfen beni öğrenciniz olarak kabul edin.”
–Bir dinin yaratılış anı.
Steph ve Izuna bu kıymetli ana tanık oldular, ancak—
“Böyle bir şey onlarla karşılaştığında bunun olacağı belliydi…ama bu muamele biraz aşırı değil mi?”
“…? Gözlerine kum mu kaçtı, lütfen?”
İki adam hala diz çökmüş pozisyondaydı, Izuna şaşırmış bir şekilde başını eğdi.
“Ah, ustam, bu övgülere layık değilim, lütfen kalkın!!”
“Mm, kalk, başınızı kaldırmaya ve benim mayolu halime bakma ayrıcalığının tadını çıkarmaya ne dersiniz?”
Miko yüksek sesle gülerken Jibril hemen diz çöktü ve Sora’nın hareketlerini görünce secde etti.
İki kadın tarafından söylenen sözcükleri duyan Sora ve Ino ürpererek ayağa kalktı.
Gözlerini iki kutsal figüre dikerek Sora ve Ino gökyüzüne baktılar.
“…Çoktan oldukça keyif aldığımı hissediyorum.”
“Evet, kendimi mükemmel hissediyorum.”
“Hadi geri dönelim.”
“…Göz göze bakmamız nadir, Sora-san.”
-Her ikisi de felsefik hale geldiler.
Genellikle su ve ateş gibi olan ikisi arasında engel yoktu ve ırklara arasında köprü kuruldu.
Onlar artık aynı gökyüzüne bakan aynı düşünceleri paylaşan ve birbirlerine sempati duyan iki adamlardı.
—Neden herkes savaşmak zorunda?
Dünya çok güzel bir yer—
“Hayır, lütfen bekle! Neden ilk buraya geldin?”
Steph aydınlanan iki adama bağırdı.
-Eh?
“…Neden?”
“Lütfen cevabımı kabul edin, ustam Sirenlerin başkentini ziyarete gittiğimize inanıyorum.”
…Ah, doğru Sora sonunda hatırladı.
–Evet, tam olarak Jibril’in söylediği gibi okyanusta oynamaya gelmemişlerdi.
Plum, Sirenlerin onları almak için bir tekne alacağını söylediği için buradaydılar.
Çünkü Sirenlerin başkenti [Oceando]—Denizin dibindeydi.
Jibril hiç orada bulunmadığı için ışınlanamazdı.
Yani, önceki ayarlamalara göre, Plum buraya yönlendirdi ama –
“Hmm? Bize rehberlik edeceğini söyleyen Plum’a ne oldu?”
“Ben, ben buradayım…”
“Whoa?!”
Yumuşak bir ses ayağından yaklaştı ve Sora’yı şaşırttı.
Ne zaman ortaya çıktığını bilmiyordu ama bir çift göz bacaklarının yanına gelene kadar tespit edemediği bir sandıktan ona bakıyordu.
“…Eh, bu Plum mı? Ne yapıyorsun, bu deniz, deniz biliyorsun.”
“B-Bu kadar düşüncesiz olmayın… bu zaten benim sınırım!” diye cevapladı Plum.
Büyü kullandığındaki desenlere benzemeyen desenler etrafında belirdi- ve gözleri yaşardı.
“Usta, gün ışığı Dhampirler için ölümcüldür, kutuda saklansa bile güneş ışınlarını engellemek zorunda kalır-”
Jibril’in kelimelerini duyan Sora [Hastalığı] hatırladı.
Kan emerek yayıldığı için Dhampirler kendileri güneşi göremezdi.
“…Oceando sadece geceleri [Karşılama botu] gönderir! Neden erkenden geldik…”
–Bu doğru.
Daha önce söylemişti tekne ancak gün batımından sonra gelirdi.
Gündüzleri ona cehennem gibi geldiği için Plum hayal kırıklığı içinde şikayet etti.
“Hayır, ama bu deniz böyle bir durumda mayoları gerçekten mayoları es geçmemi mi istiyorsun?”
–Jibril’in sırrı [Güneş Engeli] olmasaydı Sora da gelemezdi.
“oh evet, Jibril güneş engeli Plum üzerinde işe yaramaz mı?”
“Ne yazık ki, ustam bir Dhampir için [Gün Işığına Maruz Kalmak] ölüm sebebidir.”
Jibril olası bir çözüm olmadığını söyledi ama Plum tarafından düzeltildi.
“Ah, hayır… Daha güçlü bir büyü yapılırsa sıkıntı olmaz… Ama çok fazla enerji harcardı.”
Sora ve diğerlerinin mekanına ilk geldiğinde ne kadar yorgun göründüğünü hatırladılar.
Yani parlayan güneş altında örtülmeden gezerse yine aynı duruma gelirdi.
“Um, bunun hakkında… Sirenlerin kanının kalitesi yüzünden gücümün çoğunu kullanamıyorum… bu yüzden.”
Aniden Plum’ın yüzünde bir gülümseme belirdi.
“Tekrar! Shiro-sama ayaklarını yalamama izin verdiği sürece, düzgün bir şekilde büyü yapabilirim~ehehe~☆”
“Kesinlikle olmaz, sakince kutunda kalsan daha iyi.”
Önerisi hemen reddedildi, Plum iç çekerken tekrar kutuya kapandı.
“..Hey, on ikinci sırada olduklarını düşündüğünde, Dhampirler çok güçsüz değil mi?”
-Sora önceki dünyasındaki vampirlerle karşılaştırdığında böyle düşündü.
“Dhampirler tükettikleri kan kadar güçlüdürler- Ruh özü ne kadar büyükse o kadar güçlenirler.”
Diye yanıtladı Jibril.
“Eğer karmaşık ve ya gizlenme büyüsüne büyük yatkınlığı olan birisiyle birleşirseler-Diyelim ki, bir elf kanıyla, başa çıkılması oldukça zor olan bir [Suikastçi] doğmuş olur. Ve bunlar savaş alanında oldukça büyük bir tehdit oluştururlar. ”
…Bu şekilde Sora ilk geceyi hatırladı.
Dikkatsizliğine gelmişti ama Jibril’i bile kandırmıştı ve şimdi-
“Şimdi buna indirgenmiş…”
Ayaklarının oradaki kutuya bakarken, Sora gözlerini yarım açarak konuştu.
Gözlerinde yaşlarla hala kutu içinde titrediği oldukça açıktı.
“-Daha önce düşünmüştüm, Elfler ve Flugeller arasında sadece bir- sıra farkı var, yani güçleri aynı değil mi? Bir elf kanı içebilir ancak Jibrili’in kanını içtiğinde buharlaşır mı?”
Sora ayağının oradaki kutuyu işaret ederken sordu:
“Evet, çünkü sıralama da bir [Dallanma] var.”
“Dallanma?”
“Esasen yedinci sıranın altındakiler [Yaşayan Varlıklar] iken, üstündekiler [Hayat] olarak sınıflandırılmıştır.”
“…Ne demek istiyorsun?”
“Fiziksel bir bedene sahip olan ve tipik üreme yöntemleri kullananlar yedinci sıradaki elflere kadardır, bunlar [Yaşayan Varlıklar] olarak sınıflandırılır; Üst sıralardakiler [Hayat] olarak adlandırılabilecek güce ve görüşe sahipler.”
-Mm, çok konuşuyorum-
Sora bunu sağduyuyla anlaşılamayacak bir mesele olarak yorumladı.
“Ayrıca, Jibril’in hemen üstünde olanlar- Devler değil mi? O ırkla güç farkınız nedir?”
“…Bir düşüneyim, standart bir Dev i öldürmek için sadece ben yetersiz kalırım, bu yüzden gerçekçi konuşursak beş arkadaşa daha ihtiyacım olur-eh? Bir tanesini avlamayı mı düşünüyorsunuz?”
“Hayır, düşünmüyoruz bu yüzden heyecanlı görünmeyi bırak!”
Bu kişi hayal kırıklığına uğramış bir suratla- teke tekte- [Yaşayan Varlıklar] olarak adlandırdıklarının tepesindeki bir elfi tek elle halledebilirdi.
Ama beşinci sıradaki bir devi öldürmek için altı kişiye ihtiyacı oluyor.
-Yedinci sıradakilerin [Büyük Savaştan] kurtulması bir mucize.
Özelliklede Immanity ya da biz mi demeliyim- ah doğru.
“Bizden bahsetmişken…. Hey~! Shiro hala bitirmedin mi?”
Aniden Sora uzun süre geçtiğini fark etti, bu yüzden arkasındaki çalılıklara soru yöneltti.
“…Mm.”
Sora’nın sorusuna tepki olarak Shiro, kafasını ağacın oradan çıkardı.
Dışarıya çıkmaya cesaret edemeyip tereddüt etmiş gibi görünüyordu.
“Bu da ne? Shiro, hala gün ışığından nefret ediyor musun? Rahatsız hissediyorsan kendini zorlamana gerek yok!”
Jibril’in özel güneş kremini sürmüş olmasına rağmen Shiro güneş ışığından hala nefret ediyordu.
Shiro’nun nefretinden bahsetmeye bile gerk yoktu Sora’nın bildiğinden daha büyüktü—
-Onunla ilgilenen Sora’ya cevaben, Shiro-
Sürekli başını sallayarak hala tereddüt etmesine rağmen yavaşça ağacın arkasından çıktı.
“…Oh~ne kadar da güzel.”
“Ah, bu tatlı değil mi?”
“…Shiro, gerçekten güzelsin, lütfen.”
Ino, Miko, Izuna kendi fikirlerini beyan ettiler- Ama Sora yine donup kalmıştı.
Orada duran kişi şüphesiz ki onun biricik kız kardeşiydi.
-Yani öyle olması gerekiyordu ama-
“….Eh?”
Endişeli bir şekilde yürüyen kişi [Taş Gibi Bir Genç Kızdı].
Her zamanki gibi kar beyazı olan saçları dikkatlice kafasının arkasında toplanmıştı.
Gün ışığı altında saçları artık kar gibi değildi- daha çok kristal veya elmas gibiydi.
Beyaz bikinisi ve kırmızı kapşonu arasından görünen cildi güzel saçları ve yakut benzeri gözlerine iltifat gibiydi.
“…Nii….?”
Yanakları kızardı.
“Eh? Garip? Eh?”
[Kardeşe] bu gözle bakmanın ihlali ile Sora bilinçsizce mırıldandı.
Bu mırıldanmalar Shio’yu biraz huzursuz hissettirdi.
“…Yani…gerçekten…iyi görünüyor muyum…?”
Shiro aşağı bakarken ve tekrar ağaçların arkasına saklanmayı düşünürken bunu söyledi ve Sora normale döndü.
Hemen- kendi kendine neden bu kadar paniklediğini sordu- kafasını salladı.
“H, Hayır! Hayır!! Sadece Shiro’nun güzelliğinden büyülendim- Hayır bekle kusursuz bir güzelliksin, kardeşin bunu uzun zamandır biliyor! Bunu biliyorsun değil mi? Eh?”
Sora neden bu kadar panik olduğunu anlamaya çalışırken başını ayana eğdi.
Yanında duran Steph ve Jibril’de onun güzelliğinden büyülenmiş görünüyordu.
-Shiro utanç içinde aşağı baktı.
Kalp atışları hızlanırken, duygularını açığa vuran bir gülümseme göründü- Küçük, bastırılmış bir gülümseme.
“…Gerçekten mi? Bu…iyi…”
…
“Ustam gerçekten bu ünvana layık…Bu inanılmaz derecede değerli bir şeker değil mi?”
“Hayır, böyle değil sevimli şeylere tepki vermek normal bir şeydir.”
Jibril’in solgun ve pürüzsüz cildi tazelenmiş görünüyordu…Nefes verdi.
Steph bir tür iç çatışma geçirirken ellerini başının etrafına sardı.
“…Nii..?”
“Oh, hmm? Mm evet, harika görünüyorsun! Sonuçta sen benim en büyük gururumsun!”
Sora normale döndüğünde, Shiro ona yaklaştı.
Sora tarafından kafası okşanan Shiro sonunda yatışmış gibi kafasını salladı.
“Uh, doğru Plum [Karşılama Botunun] ne zaman varacağını söyleyebilir misin?”
Sora biraz garip hissetti ve asıl amacını hatırlayarak Plum’ı sorguladı.
Sora’nın sözlerini duyan diğerleri aynı anda-Plum’a baktılar.
Plum hafifçe yüzünü kutudan çıkardı ve cevapladı:
“Um, gece yarısı veya o sıralar-”
“-Oh, oldukça çok zamanımız var.”
“Bu yüzden bu kadar erken gelmemize gerek yoktu…Wahhh.”
Cümlesini tamamladıktan sonra- belki de güneş ışığından rahatsız olduğu içindir- Plum tekrar kendini kutuya kapattı.
“Bu iyi, ne fark eder ki?”
Miko gelişi güzel konuştu ama kimse fark etmedi, daha önceden Sora’nın yattığı hasır yatağa yattı ve takipçilerin onu dev yapraklarla yellemesine izin verdi, zarif bir cevap verdi.
“Bunu bir tatil olarak gör, rahatla ve tekneyi bekle çünkü her zaman hayata bir ola vermek gerek değil mi?”
Sora ve Shiro acı bir şekilde gülümserken başlarını kaşıdılar ve bilmiş bir bakış attılar.
Shiro kafasını salladı.
“Şimdi düşününce bu ben ve Shiro’nun ilk kez denize gelişimiz.”
Sora’nın gözleri Steph, Jibril, Izuna ve Ino’yu taradıktan sonra gülerek konuştu.
“Deniz kıyısında eğlenmek ister misiniz?”