No Game No Life - C4Bölüm 03-3
Çevirmen: Uchuujin Düzenleyen: ggurcan
Oceande’ye adım atar atmaz, abartılı alkışlarla karşılandılar.
Her bir Siren’in yüzünde neşeli bir gülümseme vardı ve tamamen uyumsuz bir müzik çalarken baştan çıkarıcı bir dans sergiliyorlardı.
Dillerinde- Onların Immanity’nin onlarla konuşmasına gerek yoktu çünkü Sirenleri anlamasalar bile kesinlikle samimiyetlerini anlayabiliyordunuz.
Sevinçli Siren kalabalığının arasında ara sıra dişi Dhampirleri görebiliyordunuz.
Yüz ifadeleri Sirenlerin aksine Plum’dan farklı değildi.
Acınacak… yorgun gülümseleri ve Sora’nın grubuna “Buraya kadar geldiğiniz için teşekkür ederiz.” Diye memnuniyetle karşılayan ifadeleri.
-Sirenler’den sürekli kan tedariki karşılığında Dhampirler kraliçenin üremesine yardımcı olacaktı.
Kraliçe kış uykusuna yatmadan önce iki ırk mükemmel bir mutalizm halindeydi ama şimdi bu ilişkinin yerinde yeller esiyor- Ancak- (Mutalizm: İki tarafında yarar sağladığı ortak yaşam biçimi.)
“Merak ediyorum da, ırkları tükenme tehlikesinde olan bu insanlar nasıl bu kadar neşeli ve enerjikler? ”
Evet- Dhampirleri saymazsak Sirenlerde en ufak kasvet belirtisi yoktu.
“-Daha önce açıklamıştım. Ne olduğunun çok farkında değiller.”
Plum yorgun bir gülümseme ile cevap verirke, Jibril devam etti:
“Çünkü Sirenler o kadar aptal ki, aptallıkları efsanevi duruma geldi ve tüm ulusların dillerinde [Aptallar] ile eş anlamlı bir hale geldiler ve hatta [Sirenler] cümle içinde fiile olarak bile kullanılıyor.”
Sora ve diğerleri deniz tabanında yürürken Amira onları yönlendirdi.
-Suda yürüyorlar.
Tam olarak yürümek ya da yüzmek gibi hissettirmiyordu, bu da Shiro’nun bu yeni hissi dahada merak etmesine neden olurken, Sora onu taşırken ileriye doğru yürüdü.
Ino ve Izuna, Mikodan bahsetmiyorum bile- Onlar gerçek Werebeastlerdi.
Bu şartlar altında yürüme eylemine hızlıca hâkim oldular ve doğal olarak öne ilerliyorlardı.
Okyanusta bile olsak Jibril [Etrafta Uçuyordu.]
“- Yoksa şöylemi söylemeliyim, Immanity salak Sirenlerden daha mı aşağı?”
Dürüst olmak gerekirse su altında hareket etmeye uygun olmayanlar bir tek Sora ve Shiro’ydu.
“Ustalarımla tanışmadan önce [Evet] diye cevaplardım- ama daha iyi ifade etmek gerekirse, sadece özel yetenekleri olduğu için daha üst sıralarda yer alıyorlar fakat diğer yandan gerçekten aptal bir türler.”
Jibril gülümseyerek anlatırken, Plum yorgun bir şekilde devam etti:
“Bu kişiler sadece yemek yemeyi, uyumayı, seks yapamayı ve oynamayı biliyorlar daha fazlasını değil… Balıklar insanları daha zeki hale getirebilecek besinleri içerir ama balıkların kendisi aptaldır… İnanılmaz değil mi?”
-Bu dünyadaki gerçekten birbirleriyle anlaşabilecek türlere sahip değil…
Sora düşündü ve ufka baktı.
“…Bu doğru…temsilcileri bile böyle biri.”
“Hayır… Amira-sama’nın Immanity dilini konuşablmesi bile yeterince iyi…”
Yeterince iyi- Sora Plum’a anlayışlı bir şekilde baktı.
Sora’nın bakışlarını görünce, Plum’ın ifadesi hemen kaderini kabul etmiş birinin suratına dönüştü ve konuştu:
“Çünkü hepimiz aynı gemideyiz… İçtenlikle yalvarıyorum Sora-dono ve diğerli lütfen bu sorunu çözmenin bir yolunu bulmamıza yardım edin- Önceki yolu önerenler de Dhampirlerdi…Sirenler herhangi bir zorunluluk duygusuna sahip değiller, sadece çiftleşmekte iyiler… hahah… iç çeker…”
“…Senin için gerçekten zor olmalı…”
Amira önderliğinde Oceande’nin özellikle yüksek bir binasına girdiler.
Yolculuk sırasında aniden Sora’Nın aklında bir soru belirdi.
“Çiftleşmekten bahsetmişken, Jibril Sirenler diğer türlerin erkekleriyle çiftleşirler değil mi?”
“Evet, kesinlikle haklısınız.”
“On altı ırkın arasında hiç [Melez] ırk yok mu?”
-Her ne kadar Sora ve Shiro bu dünyaya yeni gelmiş olsalarda, kurgusal dünyalarda yaygın olan yarı elf gibi şeyleri kast etmişlerdi- [Melezleri] hiç duymamışlardı.
“Bu tamamen normal.” Diye yanıtladı Jibril.
“Onların bulunmamasının nedeni, on altı ırkın hepsinin birbirleriyle bazı benzerliklerinin olmasına rağmen, onların ruhları tamamen farklı.”
–Tekrar ruhlar mı?
Sora’nın kendi dünyasında henüz varlığı kanıtlanamamış [Ruhlar] burada sıradan ortak bir bilgi olarak biliniyordu.
Onlar için kromozlar gibi bir şeydi herhalde dedi Sora kendi kendine ve devam etti:
“Ama Sirenler diğer türlerle çiftleşmiyor mu? Yavru Sirenler melez olmaz mı?”
“Hayır, yavruları saf [Siren] olacaktır.”
“İki farklı tür ruhun ürünü olsa bile mi?”
“Dhampirler nasıl kan emerek ruhları emiyorsa, Sirenler de çifleşerek ruhları alıyorlar ve [Başkalaşım] geçiriyorlar ve kendi klonlarını yaratıyorlar bu yüzden çiftleşme yöntemleri [Canlı Varlıklardan] daha verimsiz, diğer tarafı da bu süreçte kurutuyor.”
“…Bu gerçekten ölümcül.”
“Gerçekten mi? Yazılı kayıtlara göre- [Paralel Haz Varsayımı] olarak geçiyor.”
“Yani gerçekten varsayımda bulunuyorlar… ve bu bir [Dönüşü Olamayan Yolculuk].”
Ama unut gitsin- nasıl tanımladığın önemli değil.
“Bundan dolayı melez üretmek-İki farklı türün özelliklerini taşıyan yavrular üretmek imkansızdı.”
Sora bir anlığına düşündü ve çözdü—Tet muhtemelen melez üretemedikleri için [On altı Irk] olmasına izin vermişti.
“-Jibril yüzümde bir şey mi var?”
Sora, Jibril’in ona dikkatlice baktığını fark etmişti.
“Sanırım Flugellerin daha önce [Canlı Varlıklar] olmadığını söylemiştim.”
“Evet, türünün [Canlı Varlıklar] olmadığını söyledin ama [Hayat] değil mi?”
“Evet ve bunun nedeni ruhlarının sabir bir şekle sahip olmamasıdır bir başkasının ruhunun bir kısmını çıkarıp benimkiyle birleştirdiğiniz sürece diğer tarafın türüne ait bir yavru üretebilirsin- bu fiziksel bir çiftleşme gibi ancak teoride türleri aşmak ve melez üretmek mümkün.”
“-Hala söylemeye çalıştığın şeyi anlamıyorum.”
Bu noktada saygıyla başını eğdi, halesi başının arkasına geçti ve kanatlarını yukarı kaldırdı-
Bu ustalarına duyduğu sadakatin bir göstergesiydi ve Jibril ellerini bir araya getirdi ve dua ediyormuş gibi konuştu:
“Ustam bir çocuk sahibi olmak isterse, astı Jibril buna her zaman hazır-”
“…Jibril… Kapa çeneni…”
Shiro Jjilet misali gözleriyle Jibril’i çenesini kapatmaya zorladı.
“Biz~~~vardık~!”
Sora aniden yüksek ve parlak bir ses duydu ve ona baktı.
“Beklettiğim için özür dilerim! Burası İmpratoriçe’nin odası~♪”
Amira elini uzattı ve yavaşça kapıyı itti-
-Açılırken ışık saçıldı.
İmparatoriçenin odası oldukça genişti ve halılar ve atriyum pembeydi. (Atriyum: otel vb bir yapıda ortası açık merkezi alan)
Duvarlara hafifçe paralayan yosunlar yerleştirilmişti ve dokunmuş dekoratif desenleri aydınlatıyordu.
Yüksek tavana boyalı cam oyulmuştu ve bu da okyanusun tabanına ulaşan güneş ışığının odanın içine girmesini sağlıyordu.
Soluk gün ışığı gereksiz gibi görünse de—hemen altındaki tahtta parlayan ve dikkat çekici bir şekilde büyük güzel bir kristal vardı.
Hayır, güzel görünen şeffaf bir taklit kristaldi…buz bloğu.
“-….”
Herkesin bu manzara karşısında nutku tutuldu.
(Çok tatlı yerde kestim :P)