No Game No Life - C5Bölüm 03-9
Çevirmen: sBa Düzenleyen: Arda
– Öteki taraftan, Elkia’nın merkezi içinde, önceki Kral’ın kütüphanesinde.
Izuna büyük bir porsiyon sashimiyi ağzına tıkamıştı, yanında Steph oturup okurken.
Steph, onun tarafından hazırlanmış yemeği zevkle yiyen Izuna’ya baktı.
“… Izuna, gerçekten büyük bir iştahın var.”
Bu onu gülümsetti – ama ölümün eşiğinde olan büyükbabasını hatırladı ve Steph’in kafası karıştı.
Izuna çok çalışıyordu ve çok yardımcı olmuştu – ama…
İmkânsız bir şekilde – onun ifadesinde herhangi bir aciliyet, endişe ne de tedirginlik algılayamıyordu.
“O konu hakkında, söylemesi güç ama… Izuna, Ino-san için endişelenmiyor musun?”
– Izuna bir anlığına duraksadı… Bir yığın balık ağzında tıkılı, hiç terettüt etmeden cevapladı:
“Tabii ki de hayır, des. Neden olayım ki? Des.”
“… Neden diye mi sordun…?”
“Sora ve Shiro onu kurtaracaklar. Bundan dolayı sorun yok, des.”
– Bir kez daha hiç tereddüt etmeden cevapladı. Sonra yemeye devam etti.
Steph içini çekti ve elinde ki kitaba baktı ve sızlanarak devam etti.
Küçük bir soru vardı, bir süredir endişelendiği –
“Neden bu ikisi Miko-san ve Izuna bu 「Yalancı」’ya bu kadar güveniyorlardı?”
Sora ve Shiro’ nun işi her zaman zekice sonlandırdıkları doğruydu.
Ama sürecin başından sonuna yalan söyleyip aldatıyor olabilirlerdi. Bundan dolayı, kimse onlara ne zaman güvenip ne zaman güvenmeyeceğini bilemezdi.
Steph düşünürken, Izuna kafasını kaldırdı ve dedi ki:
“…Sora ve Shiro 「Yalancı」değiller, des.”
“- Izuna artık Imanity dilini okuyabiliyordu ama henüz 「Ustalaşamadın」.”
Eğer onlar 「Yalancı」 değillerse, kim olabilir – Steph pis pis güldü ve dedi ki ama –
“Bir yalancının kokusu – gerçek kimliğini saklayan birinin kokusu, onlar bu kokuya sahip değil, ki benim en nefret ettiğim koku, des.”
–
Steph dili tutulmuştu. Bir önceki gün Sora, ona Izuna’nın büyükbabasını kurtaracağız dediğinde.
Izuna, sahil kenarında koklamıştı Sora’yı – Izuna sanki o rahatlatıcı kokuyu anımsar gibi güldü.
“Sora ve Shiro güzel kokuya sahip, des. İnsanları kızdırıyorlar, kandırıyorlar, ya da hatta muziplikler yapıyorlar – ama yapmayacakları tek şey yalan söylemek,des – bundan dolayı Izuna, Sora ve Shiro’yu seviyor, des.”
– Steph derin bir nefes aldı. Daha yaşı tek haneli rakamda olan küçük bir kız tarafından ders verildiğini anladığında.
İnanması güç ama şimdi bir şekilde anlamıştı – İnanılmaz bir açıklama aklından parlamıştı.
Sora – O yalan söylemeyi nefes almak gibi kolay söyleyen, yalancı olarak doğmuş olan.
Ama bir sebepten ötürü bazen – Steph, bilinçsizce onun figürü ile büyükbabasınınkini örtüştürüyordu.
Dikkatlice düşünüldüğünde, hiç de sürpriz edici bir şey yoktu.
Eğer gerçekten bu kadar güzel yalan söyleyebiliyorsa…
Neden – insanların onun yalan söylediğine inanacağı bir şekilde davranıyordu?
Neden – neden sadece iyi biri gibi davranmıyordu – ?
Bu aşamada Steph, fark etti ki Izuna yarı açık gözlerle ona doğru bakıyordu.
“… Steph-kou da güzel kokuyor, des. Ama bazen bir yalancının kokusu oluyor sende, des.”
“N-ne!? N-ne zaman yalan söyledim ki ben!?”
“Ne zaman Sora’dan bahsetsek, sende yalancı kokusu oluyor, des. Ben, Steph-kou’nun böyle olduğu zamanlardan hoşlanmıyorum, des.”
“B-Buna sebep Sora! Çünkü beni ona aşık olmama zorladı! Tabii ki de onu kabul etmem lazım değil mi!?”
Steph, hâlâ yaşlı gözlerle kendini savunmaya çalışıyordu. Bu sırada, Izuna’nın ifadesi aniden daha karmaşık hâl almıştı.
“Yalan söylüyorsun, des… ama senin normal kokun güzel, o yüzden seni affediyorum, des.”
Izuna bitirir bitirmez yemeye tekrar başladı, Steph kendi kendine düşünürken.
– Anladım, haydi yüz adım geri gidelim – hayır, bin adım, Sora’nın yalancı olmadığına güveniyorum.
Ama buna rağmen –
“Bu, onun taahhütleri kullanarak benim aşk hayatımı dizginlemesi anlamına gelmez! Bu mantık karmaşası değil mi!?”
Steph kafasını karıştırdı ve ağladı, gözleri tek kitaba kitlenirken.
Ondan birazcık uzakta olan – antika görünümlü kapaklı kitap.
“…「Onurlu Prenses’in Hazinesi」… Bu peri masalı mı?”
Imanity dilinde yazılmış bir kitaptı – bir kitap ki daha çok çocukça bir başlığa sahip.
Açmak için çevirdiğinde, iç kapak sayfasında yazılı olan:
–「Elves’ların arasında dolaşan bir masaldır」–
“Bu bir çeviri mi? Çeviren kişi – bu büyükbabam değil mi!? Neden bu kitap burda…”
Steph kendi kendine söylenirken diğer sayfayı çevirdi ve sonra derin bir nefes aldı.
Çünkü ilk sayfasında yazıyordu:
– Bu yer denizden bile daha uzak bir yer.
Bir 「Peri Masalı」 herkesten ve her şeyden daha uzak –
Altında aynı karalamayı gördükten sonra…
Bunun anlamı, bir önceki Kral’ın el yazısıydı ve okudu:
– Gözlemlerime göre, Denizlerin İmparatoriçe’sinin kış uykusuna dalması bu kitabı okuduktan sonra.
– İmparatoriçe aynı bu hikayedeki Prenses gibi, herkes tarafından sevilen ve Dünya’daki her şeye sahip olan.
– Böylece o… Ona yabancı bilmediği şeyleri kovalamak istiyor.
– Tam da her şeye sahip olduğundan ötürü, bilinmeyeni arzuluyor – sahip olamayacağı bir aşk –
“BEN ONUUUUUUUUUUU BUUUUULLLLLDDDUUUUMMMM!!”
Steph bağırdı ve sandalyesini tekmeledi, Izuna şaşkınlıkla yerinden zıplarken.