No Game No Life - C6Bölüm 00-2
Çevirmen: Uchuujin Düzenleyen: Arda
Uzun süredir devam eden savaş gökyüzünü ve toprağı parçalayıp gezegeni öldürdü.
Savaşı kazanan [Tek Tanrı Pozisyonunu] ele geçirecek—Dünyada mutlak hüküm hakkına erişecek. Bu altı bin yıl önceydi…
Bu dünyada tek savaşmayan tanrı—Tet [On Kuralı] koydu.
Şiddet yasaklandı, tüm çatışmalar oyunlarla belirlendi—Bir oyun tahtasının üstündeki dünya Disboard’da.
Bu dünyanın Lucia kıtasının batısında bir şehir vardı.
“Geçici Milletler Topluluğunun” başkenti—Elkia. Sadece birkaç ay önce çaresizliğin pençesi altına olan, Exceedler arasında on altıncı sırada bulunan Immanity’nin son şehri.
Ama aniden bu durum değişti.
- Doğu Birliği—Sayısız adadan oluşan Werebeast ulusu.
- Oceande—Dhampir ve Sirenlerin deniz altındaki simbiyotik ulusu.
- Avant Heim—Melek Flügellerin gökleri süsleyen ulusu.
Yeni “Kralların” tahta çıkması ile beraber Elkia aniden üç ulus ve dört ırkı birleştiren bir ülkenin başkenti haline geldi. Şimdi başkentin merkezi neşe ve kalabalıkla dolup taşıyor. Tüccarlar ve çiftçiler kaybettikleri toprakları geri kazanıyor, mal varlıklarını arttırdılar ve artık zanaatkarlık işlerine talep arttı.
Herkes bir yarış hâlindeymiş gibi yürüyerek ya da at arabalarıyla bu topraklardan geçiyor ve ticaret canlandıkça canlanıyor.
—Tüm çatışmaların oyunlarla çözüldüğü bu dünyada, ne kadar düşünürsen düşün bu basitti. Ama reformlar oldukça hızlı oldu. Diğer ırklar ve diğer uluslar oyunlar tarafından zorla birleştirildi. Nasıl ifade ederseniz edin, insanlar [Saldırgan Politika] dışında bir şey hatırlamayacaklardı.
Farklı kültürleri cumhuriyet ile birleştirip bir hükümet kuracaklarını duyurmak— kolay bir şey değildi.
Başlangıç olarak, politik düşünceleri farklı olan ülkeler ve ırklar arasında aşılmaz mücadeleler ve kaos ortamı olacaktır. Bunların olacağı kesin gibi bir şeydi.
Tabii ki eğer [Krallar] olmasaydı—Sora ve Shiro.
[Ülke Topraklarını Teklif] ederek– Uluslar arası oyunları kazandılar ve [Kimsenin dezavantajlı duruma düşmeyeceği tam ve canice bir istila] olacağını duyurdular.
Çok sayıda insan olan sokaklarda Werebeastleri kolayca fark edebilirdiniz. Bu Exceedler arasındaki devasa duvarı yıkıp ırklar arasında bir federasyon kurma fikrinin bir meyvesiydi. Yavaş olsa bile planları kesinlikle ilerliyordu ve olanlar bunun bir kanıtıydı.
Dünya Elkia’nın tam merkezinde bulunduğu— bir devrim yaşıyordu.
Muhtemelen bazı kişiler endişeli hissediyorlardı. Ama aynı zamanda— İnsanların gözlerinde bir parlama ve kalplerinde bir heyecan vardı.
[Dünya Devrimine]— Tanık oluyorlardı.
… Hadi konuya geri dönelim.
Daha önce de bahsettiğimiz gibi Tek Tanrı Tet çatışmaların oyunlarla çözülmesi gerektiğini söyleyen mutlak [On Kuralı] getirmişti.
Ama Tek Tanrı Tet’e gelirsek… Günleri nasıl geçiyordu… ilginç bir şeyler mi yapıyordu?
Mutla gücü elinde bulunduran ve her şey hakkında bilgisi olan Tanrı neler yapıyor? Bu seferlik size kıyak geçip anlatacağım.
Elkia’nın arka sokaklarından birinde Werebeast kız tarafından bir sopayla dürtülüyor.
“… Hey, nalları mı kaldırdın, des?”
—Tek Gerçek Tanrı sokakta iki seksen yatıyordu.
“… Yani, yani demek böyle oluyormuş… Immanity… Yemek yemezse sonu ölüm oluyormuş…. ”
“Werebeastler de ölür, des. Sen salak mısın, des?”
Gözleri yuvarlanarak azarlanan Tet yüzünü eğdi.
Bu Çöl tilkisine benzeyen kulakları ve siyah saçları olan Werebeast Hatsuse Izuna’ydı.
Aslında Doğu Birliği’nin büyük elçisi olarak orada bulunan Izuna, şu anda Elkia krallarının oyun arkadaşıydı—Hayır, en yakın hizmetkarlarından biriydi.
Izuna tarafından dürtülürken Tet,
“Bir Immanity olma” planının ilk girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı— Gerçekten yapmamalıydı, diye düşünüyordu.
Peki, Tek Gerçek Tanrı burada ne yapıyordu? Sadece… zaman öldürüyordu. Çünkü Tek tanrı sıkıntıdan ölüyordu. Tek Gerçek Tanrı unvanına sahip olsa bile çok uzaklardan dünyayı izlemek çok sıkıydı.
“Oyunların Tanrısı” olduğundan bahsetmeye bile gerek yok. Oyun oynamak istediği açıktı.
Böylece varlığının algılanmasını önlemek için kendisini hedef ırk olarak kamufle etti ve kendi gücünü mühürledi.
Dünyayı gezdi ve yeterince deneyimlediğinde eve geri dönecekti— Tek Tanrı Tet’in sonsuzluğu doldurmak için yaptığı şey buydu.
Bu şekilde günleri birbirini izledi ve bir gün aklına Sora ve Shiro’dan önce onları ziyaret etme fikri geldi.
“Buradayım, hehe ♪”
–Böyle yapmak istiyordu ama hedefine ulaşamadan [Aramızdan Ayrılacakmış] gibi görünüyordu. Immanity olup birkaç gün uykusuz ve aç bir şekilde yürüdükten sonra,
Immanity hayal ettiğimden daha zayıf, diye düşündü.
Tet çok etkilenmişti. Tek Gerçek tanrı çok öfkeliydi—hayır çok açtı—
“… Bunu al ve ye, des.”
Bunu söylerken Izuna, aldığı balıklardan birini Tet’e uzattı.
Tet bir tanrıça gibi görünen Izuna’ya baktı ve,
“… Alabilir miyim?” diye sordu.
“… Fikrimi değiştirmeden çabuk al, des.”
Izuna’nın ağzının suyu akarken kasıtlı olarak gözlerini balıktan kaçırdı.
“… Uzaklara seyahat edeceğimizi için benden yiyecek bir şeyler almamı istediler, des.”
Tet mırıldanan Izuna’nın arkasında dev bir deri çanta olduğunu gördü.
“… Bunlar, herkes için mi?”
“…? Bu Izuna’nın payı, herkes kendi payını alacak, des.”
Werebeastler fiziksel yeteneklerinden ötürü yaktığı kalorileri karşılaması gerekiyordu.
“Sadece birazını senle paylaşabilirim, des. Çünkü bana sadece atıştırmalık almam için üç yüz altın verdiler, des.”
—Tet’in de gördüğü gibi üç yüz altına çok fazla mal yoktu. Bu yüzden düşündüklerini söylemedi.
Bunu bir tanrıçadan hediye olarak aldığı için artık onun için daha değerliydi ama—
“Ama neden sana teşekkür etmek için bir oyun oynamıyoruz… ah doğru—Hadi birkaç oyun oynayalım!”
Çiğ balık kemiren Tet’in önerisini duyan Izuna’nın kulakları ‘Piu’ diye seğirdi.
Neden biraz oyun oynamıyoruz?— Tet bunları söylerken Werebeast altıncı hissi devreye girdi.
“… Sen, oldukça güçlüsün, des?”
“Nhuhu, ne kadar öyle görünmese de doğduğumdan beri sadece bir kez kaybettim♪.”
“Hadi o zaman, des.”
———…
“Neden—Neden kazanamıyorum, desu!?”
—Bir saat süren duraksız oyundan sonra—Izuna [9 Kayıp 0 Kazanma] ya sahipti.
“Ahaha~♪ Eğer o ikisine karşı kazanamıyorsan, beni yenme şansın yok☆”
“—O ikisi. Sora ve Shiro onları tanıyor musun, des?”
… Harika gözlem. Tet kendi kendine güldü— ve önceki “Genç Azize” bakarken aniden—
“… Buna ne dersin? Hadi oyun oynarken sohbet edelim.”
“… Konuşarak Izuna’nın dikkatini dağıtmak istiyorsun, des. Sora bunu her zaman yapıyor, des.”
“Ahaha, merak etme. Sorun yok- İki türlü de ben kazanacağım!”
“… Yenmeliyim, seni kesinlikle yenmeliyim, des.”
Sanki kartları görüyormuş gibi ona baktı.
“İstediğini söyleyebilirsin, des. Izuna kesinlikle kazanacak, des.”
“Ama bu hikâye her gün duyabileceklerin gibi değil… Bunu dinlemek istemediğine emin misin?”
“… Seni duyamıyorum, des.”
Onu tamamen duyuyordu- Tet konuşurken gülüşünü gizlemeye çalıştı.
“Böylesi de iyi, neden duyulmadığına gelirsek—Bu hiç anlatılmış bir efsanedir.”
Gerçekten de Izuna’nın görünüşü hafızasının bir kısmıyla örtüşüyordu.
Tek Gerçek Tanrı anlatısına başladı— Uzun, uzun zaman önce,
“… Çok sıkıcı ama çok sıkıcı… Büyük bir savaş vardı…”