No Game No Life - C6Bölüm 02-11
Çevirmen: Uchuujin & Redaktör: Lonely Samurai
Riku ve Schwi hızlı bir şekilde geri çekilmeyi planladılar, uzun süre kalmaları iyi olmazdı.
—Kahretsin! Bu şeyi çözmek imkânsız.
Kütüphane ya da gizemli enstitüden ayrıldıktan sonra bir Ölüm Fırtınası ile karşılaştılar. Bu kara kül ve artan yoğunluğunun neden olduğu bir reaksiyondu, deniz mavisi renginde bir girdaptı.
Eğer onunla karşılaşırsanız nasıl önlem alırsanız alın yine de koruyucu giysiye nüfuz ederek insan vücudunu kirletir. İkisi sadece sessizce geri çekilebilirlerdi.
Issız enstitünün en üst seviyesindeki küçük bir odaya sığınmışken Schwi Rİku’ya sordu:
—Riku, bu durumda ne yapmalıyız?
—Yapabileceğimiz bir şey yok. Bir mağaraya, harabeye girersin ya da gerekirse bir delik kazar ve beklersin.
Riku cevaplarken içini çekti. Ölüm fırtınası gizemli bir şey değildi. Kişisel deneyimleri sayesinde fırtınanın en az birkaç saat, en fazla bir gün süreceğini öğrenmişti. Daha önce birkaç kez, bir günlüğüne çukura saklanmıştı. Durum, buranın mağaradan daha güvenli olduğuydu.
—Schwi endişeli görünüyorsun, bir sorun mu var? Sensörlerinde herhangi bir şey mi belirdi?
—Uzak gözlem cihazım fırtına yüzünden engellendi. Yetersiz, kullanmak mümkün değil.
—Un… O zaman muhtemelen burası bazı açılardan güvenli kabul edilebilir.
—Yani.
Ölüm Fırtınası sayesinde, burada saptanmaları oldukça zordu.
Dışarı çıkmanın bir yolu yoktu, Schwi’nin düşmanı tespit etme yeteneği olmadan yüksek hızda hareket etmesi tehlikeliydi. Durum böyle olunca Riku Schwi’ye döndü ve sordu.
—Schwi, satranç tahtasını getirdin mi?
—…
Yanına gereksiz bir şey alma. Schwi, Riku’nun isteği yüzünden azarlanacağını düşündü.
—Üzgünüm…
Sanki yüz ifadesini saklamak istiyormuş gibi başını indirdi ve özür diledi. Sonra korkmuş bir şekilde satranç tahtasını çıkardı.
Bir Ex-Makine insandan korkuyormuş gibi görünüyordu. Böyle bir şey ile karşı karşıya kalan Riku’nun elinden gülmekten başka bir şey gelmiyordu.
—Seni suçlamıyorum fırtına dinene kadar yapacak bir şey yok, neden bir oyun oynamıyoruz?
—Olur mu?
Beklenmedik bir şekilde oldukça fazla mutlu olan Schwi satranç taşlarını yerine koydu. Satranç tahtasına bakan Riku, geçen yıldaki Schwi ile arasındaki oyunları düşündü.
Yüz seksen iki mağlubiyet, sıfır zafer. Schwi’yi yenmeyi düşünemiyordu, berabere bile kalamamıştı ancak sürpriz bir hareketin Schwi’yi derin düşüncelere dalmaya zorladığı birkaç durum olmuştu. Başka bir deyişle, kesinlikle yenilmez değildi.
Rİku’nun yüzünde ortaya çıkan cesur ve anlamsız gülümseme, Schwi’nın sormasına neden oldu.
—Riku, neden? Kazanamazsın, yine de savaşmaya devam ediyorsun?
—Ha? Ne kadar garip bir soru, kazanırsam bana istediğim bilgiyi vereceğini söyleyen sen değil miydin?
—Yalancı! Riku muhtemelen fark etmedi.
Evet, bu imkansızdı. Bu Riku’nun fark etmediği bir şeydi.
—Ben, Riku istediği zaman tüm bilgiyi vereceğim zaten.
….
Rüzgârın sesi haricinde etraf sessizleşti. Sonra Schwi konuştu:
—Riku çok güçlü, oh! Çok çalışkan.
—Rahatlatıcı kelimeler bir işe yaramaz.
İlginç bir şekilde, Coron’un daha önce kullandığı sözcükleri kullanarak Riku’ya cevap verdi.
“Konuşma burada sona erdi” diye düşündü Riku, ama Schwi acı bir şekilde bakarken karşılık verdi.
—Rahatlatıcı? Yanlış, bu gerçek.
Sonra nadir bir şey görmüş gibi Riku’nun gözleri genişledi. Ne diyeceğini bilmemenin bir ifadesiydi bu ama Schwi devam etti,
—Şu andaki, çevresel etmenler İnsanlar için ölümcül ama anormal bir şekilde hayatta kalabiliyorsun.
Bunlar bir yıl önce kontrolünü kaybedip Schwi’yi tutan Riku’nun sarf ettiği sözcüklerdi. Riku’ya zarar verdiğini bilse bile Schwi devam etti:
—Bu anomaliyi düzeltmek başarı. Riku’nun kalbi ile başarılabilir, iradesi ile.
Sonra, Riku’nun parlamayan siyah gözlerine bakan Schwi, sonuca vardı.
—Ne olursa olsun, Riku ne düşünürse düşünsün bunların hepsi objektif gerçekler.
—Ha? Yani her seferinde bir Ex-Makine-samaya yenilmemin insanlığa yardım ettiğini mi söylüyorsun?
—Ex-Makine-sama değilim ama bu benim vardığım sonuç ama…
Schwi kırmızı cam benzeri gözleri ile Riku’ya baktı ve devam etti:
—Riku, bunu kabul edemezsin.
—Tabii ki etmeyeceğim. Böyle bir dünyada oynamanın nesi güzel?
—Hayır!
Schwi, Riku’nun sözlerini keserek yalanlamaya devam etti:
—Sen muhtemelen kendinin…farkında değilsin.
Schwi, Riku’nun gözlerine bakarak ilan etti:
—Riku, kim olursa olsun ölmesini istemiyorum. Hatta benim gibi insanları öldüren birisi olsa bile!
Riku’nun yüzü bir anda ekşidi.
Schwi, Riku’nun onu öldürmesinin nedenini hala bilmiyordu. Riku’nun davranışları ve eylemlerini kavrayamıyor ve anlayamıyordu ama bu yüzden emin olabiliyordu.
—Bu benim kalp tanımımın iz düşümü.
—…
Schwi, sessizleşen Riku ile karşı karşıya kaldığında başını indirdi ve devam etti
—Ben eminim ki Riku çok güçlü ama Riku bunu kabul etmiyor.
—Evet, bunun sebebi…
—Çünkü bunu kabul etmek istemiyorsun çünkü kendini tanımıyorsun.
—…
—…
Rüzgâr sesinin uğuldadığı odada bir kahkaha koptu. Riku yavaşça başını kaldırdı, gözleri yavaşça Schwi’yi yansıtarak konuştu:
—Sen gerçekten beni kızdırıyorsun, etrafta sadece mantıklı şeyler söyleyen birine sahip olmanın bu kadar sinir bozucu olduğunu bilmezdim.
—Üzgünüm.
—Özür dileme. Ben sadece kendi kendine kızan bir aptalım.
Evet, sanki ruhu uçup gidiyormuş gibi iç çekerek kabul etti.
Ah. Kelimenin tam anlamıyla bir şah mattı. İnkâr etmek için bir argümanı yoktu, şikâyet bile edememişti. Kalbindeki kilit zorla açılmıştı, o anda güçlü davranmaya çalışsa bile sadece zavallı görünecekti.
Ah, evet durum bu. Kimsenin benim gibi bir köpek bokunu tanımasını istemiyorum.
Kaderden kaçmaya devam ediyordu, bunun anlamı neydi ki?
Ancak, başka ne yapabilirim ki?
Riku duvara yaslandı ve tavana baktı. Pişman olmuş gibi mırıldandı.
Oi, o zaman ne yapmalıyım? Kendimi affetmek için…ne yapabilirim?
Her seferinde oyundan çekilmek için yeri doldurulamaz yaşamları ölüme terk etmişti. İki kişiyi kurtarmak için birini, dört kişiyi kurtarmak için iki kişiyi kurban etmek zorunda kalmıştı ve tek yolun bu olduğunu düşünmek için kendini kandırmıştı.
Kendini gizlemenin tek yolunun bu olduğunu düşünerek tekrar ve tekrar bu tür şeyler yapıyordu, artık kendini nasıl kabul edebilirdi? Riku ona utanmadan sordu, yalvardı. Schwi devam etti:
—Bilmek istediğim şey bu. Riku’nun kalbi buna nasıl cevap verirdi?
—Haha, sana sordum çünkü ben de bilmiyorum.
Riku içi boş bir kahkaha atarken bakışlarını indirdi ama Schwi devam etti,
—Cevabın ne olursa olsun yardım edeceğim.
—Neden?
Schwi soruyu boş bir şekilde yanıtladı:
—Sana daha önce söyledim, kalbi anlayana kadar seninle kalacağım.
—Haha…Oldukça güven verici.
Bunu söyledikten sonra…
Pata! Schwi parçaları satranç tahtasında hareket ettirirken ilan etti.
—Şah ve mat!
—Schwi…Burada çıkmaza girdiğimi görmüyor musun? En azından atmosferi biraz okumaya çalış.
—Hava şartları mı? Sorun ne…?
Her zamanki cevapları veren Riku yüzünde bir gülümseme ile pencereden dışarı baktı.
Fırtına çoktan durmuştu. Pencereden aşağı baktıklarında açan renkli çiçeklerin fırtınadan etkilenmediğini görmüşlerdi, çiçekler Orman Tanrısının koruması altındaydı.
Taç yaprakların oda içerisindeki dansları oldukça rahatsız edici olduğunu söyleyebilirdiniz ama
—Güzel.
Riku repliğini çalan kişiye baktı.
Kendinden daha insan olduğunu düşündüğü Ex-Makine kız gözleri ile havada dans eden yaprakları izliyordu. Parlayan koyu kırmızı gözler her şeyi yakalıyordu.
—Schwi.
Yavaşça kıza bakan Riku uzun zaman önce sormayı reddettiği bir soruyu sordu:
—Söyle bana, bu savaşı nasıl sonlandırabileceğimi söyle bana ?