Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 080
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: ggurcan
RURURANIN HİSSETTİĞİ KORKU
Bu o gün hissettiğim korku hikâyesi.
Evet, o gün. Naminissa-sama ve Narellina-sama ile tanıştığımızdan bu yana birkaç gün geçtikten sonra, aileleri kraliyet tahtından çekilmeye karar verdi. Onları takip etmek isteyenlerle birlikte güneye ilerleyecekler gibi görünüyordu. Aslında biz de kralla tanışmıştık, babacan bir kişiliği olan birisiydi… Demek istediğim dost canlısı birisi.
İnsanlar Elfleri gördüğü zaman çoğu normalde nasıl yakalayacağı ve satacağını düşünürdü. Oh! Ayrıca bizi bir oyuncak yapmak gibi bir seçenekte vardı değil mi? Ama kraliyet ailesindeki insanlar böyle bir havaya sahip değildi, bütünüyle doğal bir şekilde bizimle iletişime geçmişlerdi, gerçekten memnun olmuştum.
Oops, hikâye çok saptı.
Geçtiğimiz birkaç gün onların ailesi ile birlikte kaldık. Sebep basitti, Naminissa-sama ve Narellina-sama’ya seyahat hazırlığına yardım etmek. ’Eşya Çantası’’ olarak adlandırılan düşük kademe uzay zaman büyüsü ile birlikte doldurulmuş bir sürü omuz çantası ve büyü eşyaları hazırladık, onları bir şeyler taşımak için kullanacaktık. Bu çanta göründüğünden daha çok valiz depolayabilirdi, bununla birlikte yolculuğumu daha da kolaylaşacaktı. Kraliyet ailesinden beklenildiği gibi, diye düşündüm.
Daha sonra yolculuk için hazırlandığımızda Orlando kendini tanıttı. Naminissa-sama ve Narellina-sama’nın büyük abisinin seçkin şövalyesiydi. Orlando Linnic şehrinden Wazu-san ile birlikte gelen adamdı. Önceki savaşta Wazu-san hakkındaki hikâyeyi dinledik.
Wazu-san’ın güçlü olduğunu bildiğim halde şaşırmıştım. Köyümüze gelen canavarları tek elle kovmuştu ve bu seferki rakipleri canavarlar, şövalyeler, S-derece maceracı… Ne kadar güçlü olduğu konusunda yakınmak istiyordum. Lonca kartı yaptırdığını duydum, keşke daha sonra onu görmeme izin verse.
Bu arada, son zamanlarda Sarona Wazu-san’a karşı özel hislerim olduğu konusunda benden şüpheleniyordu. Daha sonra böyle bir duygu olmadığını söylemek zorunda kalacağım… Sadece onun arkadaşı olmak istiyorum. Benim ideal tipim, havalı, zengin ve bir prens gibi iyi görünümlü, bana sonsuza kadar değer verecek güçlü ve nazik bir kişi. Böyle bir insan gerçekten varsa onu benim için saklayın…
Hazırlıklar sırasında ilişkimiz daha da derinleşti. Wazu-san adında ortak bir tanıdık ile birlikte birçok şey hakkında konuşuyorduk. Sonunda konu Wazu-san’ın hangi kısmını sevdikleri, Wazu-san ile karşılaştıkları zaman ona ne söylemek istedikleri ya da düğün gecesini birlikte geçirmenin ne kadar güzel olacağına kadar geldi. Ben de bu yerde olduğumdan ufakta olsa benim hakkımda düşünülmesini istedim.
Bu kadar ateşli bir sohbette ‘’Tata-san’ın ‘’Gece Kursu’’ hepimizin dikkatini çekiyordu. Wazu-san’ın harem üyeleri arasında tek deneyimli kişiydi. Acılı bir deneyimi olmasına rağmen, bizim iyiliğimiz ve Wazu-san’ı memnun etmeleri için bize bu bilgileri öğretti. Gelecekte bu bilgiye ihtiyacım olacağı bir zaman geleceğine gerçekten inanıyorum bu yüzden ben de dikkatlice dinledim.
Sonunda yarın o gündü. Kral ve takipçileri güneye doğru ilerleyecekti ve biz de Wazu-san’ı takip etmek için kuzeye yönelecektik bu yüzden hazırlığımız o zamana kadar bitmesi gerekiyordu.
Korku günü…
Gidişimizi kutlamak için kalenin içindeki salonda akşam yemeği yiyorduk. Kralın hikayesine göre Narellina-sama’nın şövalyeleri ve Navirio-sama’nın şövalyeleri birleşecek ve onları güneye doğru takip edecekti. Bu ülkede hizmet eden şövalyelerin yaklaşık yarısı ve halkın %70’i ayrılmayı planlıyor gibi görünüyordu. Lonca merkezi de başka bir yere taşınacaktı. Kral ve ailesinin vatandaşları tarafından ne kadar çok sevildiğini çok iyi anlıyordum.
Yine de hikâyeye göre başbakan mutlu olmuş gibi görünüyordu çünkü kendisi bir sonraki kral olacaktı. Sanırım bu ülke çoktan öldü… Ancak bu yaşanan olaylar başka zamanın hikâyesi. Geçici ayrılığımızdan önce zamanımızın tadını çıkarmak için mutlu bir şekilde konuşuyorduk. Âmâ daha sonra aniden kapı açıldığında konuşmamız durdu.
Korku yakında başlayacak.
Herkesin kapıya bakmasından öncesinde kısa bir süre önce konuştuğumuz bir başbakan vardı. Zayıf zevkiyle altın ve gümüş süslemelerle bir kıyafet giyinmiş sırık gibi kel bir adamın yüzünde kaba bir gülüş vardı. Arkasındaki bir sürü şövalye ayrım yapmayan bakışlarıyla bizi gözlemliyordu, muhtemelen onun tarafında yer alan kişilerdi. Başbakan salonun içindeki insanlara baktı, daha sonra sanki bir oyuncu gibi abartılı bir şekilde eğildi.
‘’Herkese selamlar, kalemin içindeki yemeğin tadını çıkarıyor musunuz?’’(Zizu)
‘’…Yarın biz ayrıldıktan sonra resmi bir kral olacaksın, anladın mı?’’(Narellina)
Prenses, başbakanın sözlerini duyduğu anda hayal kırıklığını gizlemeden cevap verdi.
‘’Hayır, yanılmıyorum. Çünkü şu anki kral burada ölecek!’’(Zizu)
Şövalyeler kılıçlarını başbakanın emri altına kaldırdı. Etrafımızı sardıkları zaman, Orlando-san ve bizim etrafımızdaki diğer şövalyeler rakiplerini kontrol altında tutarak bizi savunmak için öne çıktılar.
‘’Fufufu… Sonuna kadar mücadele edeceksin huh… Ne kadar can sıkıcı, benim kölem olan vatandaşlara daha sonra yerlerini bilmeleri gerektiğini de öğreteceğim’’(Zizu)
‘’Piç, vatandaşlarımızı köle olarak çağırmaya nasıl cesaret edersin’’(Givirio)
‘’Neden bu kadar sinirlisin… Şey, önemli değil ne de olsa burada öleceksin’’(Zizu)
Bunu söyledi ve şövalyeleri aynı anda bir adım öne çıktı.
‘’Piç…’’(Givrio)
‘’Fufufu… Bu doğru, kızlarım bu kaledeki şövalyelerin oyuncağı haline gelecek, bolca sevgiyi tadacaklar bundan emin olabilirsin’’(Zizu)
‘’Hehehe… Lordum, lütfen bize oradaki elfleri de verin’’
‘’Tatbiki’’(Zizu)
Şövalyeler şehvetli bakışları ile alttan üste doğru hepimizi süzüyorlardı. Daha sonra başbakan asla söylenmemesi gereken bir şey söyledi.
‘’Daha sonra güzel yüzlerini mahvedeceğim… İnsanların hakkında konuştukları şehrin kahramanı, Wazuydu değil mi? Sizi onun önüne getirip şöyle diyeceğim –‘’Bir zamanlar vatandaşlar tarafından ibadet edilen şu çöplere bak’’—daha sonra onun ölmesini izleyeceğim’’(Zizu)
*snap!*
Korku başladı.
–
–
–
–
–
‘’O benim düşmanım, ölümü çağıran rüzgârın sesini dinle’’(Sarona)
Şövalyelerin kılıçları ve zırhları Sarona’nın büyüsü tarafından hurdaya dönüştü. Gülümsemesi donmuştu. Onları sihirle kolayca öldürmek niyetinde değil gibi görünüyordu.
Ekipmanlarını kaybeden şövalyeler korkarken, kızıl saçlı bir kadın ileriye atladı, Narellina-sama. Bir şövalyeye doğru uçan tekme attı ve şövalyeleri öfkeyle dövmeye başladı.
‘‘Fu-mu? Dövüş sanatları yetenekleri biraz körelmiş gibi görünüyor… Şey çünkü düzgün bir antrenman partnerim yoktu’’(Narellina)
Orada, başbakanın tarafında olan şövalyeler ile yakın dövüş yapmaya devam etti. Orlando ve bizim tarafımızdaki şövalyeler de bu taraftaki savaşa katıldı. Ayrıca kabaran öfkemle ben de katıldım çünkü köyümüzü kurtaran bir kişiye hakaret ediyorlardı.
Bunu düşününce, başbakana ne oldu? Etrafa baktığımda, başbakanın şeffaf duvarla salon duvarı arasında kaldığını gördüm. Hm? Burada neler oluyor? Görüş alanımı genişlettiğimde, Tata-san ve Naminissa-san’ın onun önünde olduğunu fark ettim.
‘’Guge-ge…’’(Zizu)
‘’Anlıyorum, büyü bariyerinin kullanmanın bu tarz bir yolu da var’’(Tata)
‘’Evet, bu bir tarz duvar olduğundan rakibini bu şekilde yakalamak için de kullanabilirsin’’(Naminissa)
Bir gülümseme ile konuşuyorlardı ama… Omurgamdan aşağı inen bir ürperti hissettim.
‘’B-b-ben yanlıştım! L-lütfen yardım edin——-!’’(Zizu)
‘’Öğrenebilir miyim?’’(Tata)
‘’Tabiki, daha sonra sana öğreteceğim’’(Naminissa)
Başbakanın yalvarmalarını duymuyorlardı ve sakin bir tavırla konuşmalarına devam ettiler… Kalbimin içerisinde bir nedenden dolayı ürpertici bir terör hissedebiliyordum, onları ne pahasına olursa olsun kızdırmayacağıma söz veriyorum.
Göz açıp kapayıncaya kadar, başbakan ve şövalyeleri kaybetti ve zindana atıldılar. Ertesi gün, kalan şövalyeleri anahtarları teslim ettikten sonra herkes kendi varış noktasına doğru yolculuğuna çıktı.