Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 094
Çevirmen: Kylerxy Düzenleme: Friolero
Haousui ile Savaş
Haosui tekme attığım kolunu ovaladı. Durumunu kontrol etmek için elini sıktı ve tekrar, tekrar açtı.
Ben sessizce durumunu izlerken sahne etrafındaki seyirciler gürültü yapmaya başladı.
‘’O-o-!! Bu adam, Haosui’yi rakibinin saldırısı altında ilk kez ezildiğini görüyorum’’
‘’Devam et-!! Sıradan yüzlü adam-!!’’
‘’Wazu-sama-!! Senin küçük bir kızı tekmeleyecek bir adam olduğunu hiç düşünmemiştim-!!’’ (Freud)
‘’Haosui-chan!! bugün çok tatlısın-!!’’
Şu anda Freud’un sesinin seyircilerin arasına karıştığına eminim. Gözlerimi kıstım ve etrafa bakındım
ama çok fazla seyircinin olduğu bu yerde Freud’un nerede saklandığını bulamadım.
Bunu hatırlayacağım!
Ben tekrar tekrar Freud’u ararken Haosui de konunun durumunu onaylamış gibi görünüyordu. Bana
tekrar seslendi.
‘’Anlıyorum… Gerçekten de o çocuğun dediği gibi oldukça güçlüsün… Ama ben daha güçlüyüm’’
(Haosui)
Bunu dedikten sonra, sanki önceden kararlaştırılmış gibi bu sefer Haosui’nin bana saldırma sırasıydı.
Yüksek hızda bana yaklaştı, doğal bir duruşla yüzüme doğru yumruğunu savurdu.
İçgüdüsel olarak kaçındım ama daha sonra yumruğunu açtı ve elbisemi yakaladı. Aşağı çekerken dizi
aşağıdan yüzüme doğru yaklaşıyordu.
Onu karşılamak için kollarımı kullandım ama Haosui bununla bitirmedi, dizi ile birçok kez tekme attı.
Dizi art arda gelirken hala eli ile elbisemi tuttuğunu düşünüyordum ama sırtıma vuracak bir şeyler
hissettim, sanırım dirseğiydi.
Aynen dediğim gibiydi. İvme devam ederken, Haosui’yi ayağımın tabanını kullanarak tekmelemeye
çalıştım ama onu yakaladı ve kaba kuvvet kullanarak beni fırlattı.
Havadaki duruşumu tekrar düzelttim. Ayaklarımın üzerine indim ve Haosui’ye baktım. Yüzü biraz
şaşırmış gibi görünüyordu.
‘’…Biraz eğlenceliydi. Ancak bana karşı bu kadarla kazanamazsın’’ (Haosui)
Haosui görüş alanımdan kayboldu ve bundan kısa bir süre sonra havaya uçtum. Daha önceden
bulunduğum noktaya baktım, orada Haosui duruyordu ama çok geçmeden tekrar ortadan kayboldu.
Bu sefer bedenim havada uçtu. Orada tekrar aynı duruşta duran Haosui vardı ama tekrar figürü
ortadan kayboldu.
Hala havada olan bedenimin üzerinde ortaya çıktı, tekmesini karşılamak için kollarımı çaprazladım ve
vücudum yerdeki sahnenin zeminine doğru çarptı.
Darbeden kaynaklı sahneden yükselen toz vardı ve zemin de parçalara ayrıldı. Seyircilerin sesleri
aniden yükseldi, Haosui’yi alkışlıyorlardı.
Pardon, hala kaybetmedim biliyorsunuz değil mi–!!?
Giysilerimin üzerine yapışan toz ve molozları temizlerken, Haosui’nin inişinin sesini duydum,
bulunduğu yerden hareket etmedi.
‘’Şaşkınım… Saldırılarımın gazabını tattıktan sonra hala ayakta durabildiğini düşünmek. Sanırım
düşündüğümden daha güçlüsün’’ (Haosui)
Şey, çünkü ilahi kılıcın bile bana zarar veremeyeceği söyleniyor…
Toz temizlendiğinde, orada olduğumu sanki biliyormuş gibi bana bakıyordu. Haosui’nin gözleri sanki
etraftaki sıcaklık yükselmiş gibi daha ateşliydi. Gözlerinden taşan gücünü görebiliyordum.
Ancak burada kaybediyorum. En son yaptığı ortadan kaybolmasına neden olan hareketi merak
ediyorum. Görüş alanımın kenarından ayakları ile bir şeyler yapıyor gibiydi.
Belki de… Sanırım yetenekleri savaş amacıyla maksimuma çıkarıldığından bu hareketi yapması
mümkün. Kıskanıyorum.
Ama şimdi, böyle bir hissi bir kenara bırakmak zorundayım. Bana ne kadar saldırırsa saldırsın zarar
görmesem de saldırılarım ona ulaşmadıkça bir anlamı yok.
Ayrıca Haosui bir kahraman bu yüzden belki de bana zarar vermesinin bir yolu olabilir.
Hayır, o bir iblis lordu. Şimdilik hareketlerine yetişmeye öncelik verelim
‘’…O zaman devam edelim’’ (Haosui)
Haosui göremediğim bir hareketle bana yaklaştı.
Haosui’nin yükselen baraj gibi dalga saldırılarına savunma savaşı veriyordum. Hayır, tam olarak böyle
değildi.
Yumruk, tekme, fırlatma, bir süre boyunca sadece ben saldırı alan taraftım. Tabii ki de sağlam
kalmıştım.
Ancak buna değmişti çünkü Haosui’nin göremediğim hareketlerini görmeye başlamıştım.
Alışıyor muyum? Kendine ait bazı özel ayak hareketlerinden dolayı Haosui yok oluyor gibi
görünüyordu. Bu bir anda yanıma ulaşmasını sağlıyordu.
Bunu anladıktan sonra bedenim kendi kendine tepki verebiliyordu. Haosui’nin saldırılarını yavaş yavaş
engellemek mümkün hale gelmişti. Ayrıca onun hareketlerini de gözlerim ile takip etmek de artık
imkansız değildi.
Ne olduğunu merak ediyorum. Dövüş becerilerimin istikrarlı bir şekilde arttığını hissedebiliyorum.
Belki de yapmak istersem Haosui ile aynı ayak hareketlerini yapabilirim gibi hissediyorum.
Dövüş tarzımın değiştiğini fark eden Haosui’nin yüzünde sabırsız ifade sergilediğini görebiliyordum.
Haosui ve ben başladığımız zamanki ile aynı konumda durduk.
‘’Neden işe yaramıyor..? Neden..? Çünkü zayıf mıyım..?’’ (Haosui)
Haosui kendine soruyormuş gibi bir şeyler mırıldandı.
‘’İşe yaramaz… Zayıflık işe yaramaz… Neden… Bilmiyorum…’’ (Haosui)
Havasının garipleştiğini hissettim. Gözlerimin şu anda daha önce görmediği şeyleri yansıttığını
düşündüm.
İlk başta, Haosui’nin etrafı koyu yeşil bir sis ile sarılıydı ama şimdi sürekli kırmızı ve siyah renk
arasında değişiyordu. Değişimin merkezi midesinin etrafındaki alandı.
‘’Zayıflar koruyamaz… Ne… Kim… AR-TIK-BİL-Mİ-YO-RUM’’ (Housi)
Etrafındaki tüm sis kırmızımsı siyaha döndüğü zaman gerçek iki küçük boynuz kafasının üzerinden
çıktı. Tırnakları keskinleşti ve biraz esnedi.
Ancak, vücudu çatlamadı ve sırtında kanatlar büyümemişti, diğer kırmızı topu yutan insanlardan çok
farklıydı. Haosui’nin gözleri beni izliyordu, şüpheyle parlıyordu.
‘’ZAYIFLAR İŞE YARAMAZ!! AMA… BEN ZAYIF DEĞİLİM!!’’ (Haosui)