Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 096
Çevirmen: Kylerxy Düzenleme: Friolero
Haosuinin Acı Geçmişi
Hoş olmayan anılarım vardı. İnsan olan annem ve aynı benim gibi Ryujin olan ufak kardeşim ile
birlikte yaşıyordum. Üçümüz de iyi zamanlar geçiriyorduk ve fakir olmamıza rağmen mutlu
yaşıyorduk.
Babamız yoktu. Köyde yaşayan tek Ryujin olmak, dahası bilinmeyen bir orijin ile ben ve küçük
kardeşim çok hoş karşılanmıyorduk. Annem de böyle çocuklar doğurduğu için mutsuzdu. Bize
babamızdan hiç bahsetmemişti.
Köye bizim için yer olmadığından, başka çaremiz yoktu, en sonunda kötü terk etmeye karar verdik.
Çünkü yapabileceğimiz başka bir şey yoktu. Köy için her ne kadar faydalı olacağımı söylesem de kimse
beni dinlemedi. Çocuklar ebeveynlerini taklit ettiler ve bize asla yaklaşmadılar.
Bence bu köyü terk etmek yanlış değildi, sadece ayrıldığımız zamanlama kötüydü…
Köyden çıktığımız zaman tam olarak iblis kralın ordusunun dünyanın dört bir yanını sardığı
zamanlardı.
Ne güç ne de hazırlık olmadan herkes ormanda yürürken aynı son ile karşılaşacaktı.
Canavarlar tarafından saldırıya uğradık ve sanki bir çeşit harmoni yakalamışız gibi kaçtık.
Soldan sağa, önden arkaya gittik. Koşabildiğimiz kadar koştuk ve sonunda etrafımız kayalar ile sarıldı.
Saklanacak hiçbir yer olmadan birçok canavar tarafından etrafımız sarılmıştı, daha sonra annem beni
ve küçük kız kardeşimi korumak için ayağa kalktı.
Sırtı titriyordu. Ama çocuklarını koruma görevinin yanında böyle bir şey anlamsızdı.
Annem kısa sürede öldürüldü.
O görüntüden korkmuştum, hareket edemiyordum ve bedenim titriyordu. Nefes almak çok zordu
ama benden daha iyi olmayan kız kardeşimi düşünürken buna katlandım.
Canavarlar yavaş yavaş bize yaklaşırken sanki sıranın bizde olduğunu söylermiş gibi dillerini
yalıyorlardı.
Hemen kız kardeşimin önüne geçtim ama arkamdan kaya ile vuruldum ve bilincimi kaybettim.
Bilincimi yeniden kazandıktan sonra gördüğüm ilk şey bir çeşit pis kahkaha atan, çoktan ölmüş olan
annem ve kız kardeşimi ezen canavarlardı.
Sesim çıktığı kadar çığlık attım.
Neden anne ve çocuk bu tarz bir muamele görmek zorundaydı ki?
Çok fazla bir şey istememiştim… Sadece annem ve küçük kardeşimle basit bir hayat yaşamak
istemiştim… Neden böyle bir kader bizi buldu ki?
Neden? Neden? Neden? Neden?
Kaderimi lanetledim ve aynı zamanda dünyadan da nefret etmeye başladım.
Ağlamama cevap olarak canavarlar sanki yeni bir oyuncak bulmuş gibi dikkatlerini bana çevirdiler.
O zaman düşündüm ki:
Güç istiyorum…
Güç istiyorum ki böylece köydeki insanlara gösterebileyim…
Güç istiyorum ki annemi ve kardeşimi öldüren canavarlardan intikamımı alabileyim…
Kimse beni korumak istemiyorsa kendimi korumak için güç istiyorum…
Annemi ve kız kardeşimi korumak için güç istiyorum…
Bundan sonra ne olduğunu hatırlamıyorum.
Gözlerimi açtığımda garip pozisyonlarda kıvrılmış canavar cesetlerini vardı.
İlk fark ettiğim şey ellerimde çok fazla kan olmasıydı. Bir kez daha tüm bedenimi kontrol ettim, sanki
kan yağmuruna düşmüş gibiydim.
Benim yaptığımı düşündüm. Öyle düşündüm çünkü vücudumdan taşan tuhaf gücü hissedebiliyordum.
İçimde akan ejderha kanının içgüdüsel olarak uyandığını anladım.
Bu istediğim güç mü?
Puslu bilincim ile iyi düşünememiştim. Ama yine de o an ne yapmam gerektiğini anlamıştım.
Annemin ve kız kardeşimin cesetlerini dikkatlice yakınlarda güzel manzaralı olan bir yere taşıdım.
Toprağı kazım, gömdüm ve mezar yaptım.
Öbür dünya gerçekten varsa annemin ve kız kardeşimin mutlu olmasını istiyordum.
Ondan sonra etrafta dolandım ve dikkatimi çeken canavarları öldürdüm. Onlar annemi ve kız
kardeşimi öldüren canavarlar değildi ama yine de… Hiçbirini affedemedim.
Amacım olmadan dolaşıyor ve bulduğum her canavarı öldürüyordum.
Bu arada açgözlülükle gücü aramaya devam ettim. Çeşitli dövüş sanatlarını ve rastgele silahları
öğrenmeye başladım.
O zamandan sonra birkaç yıl geçti. Çevredeki insanlar beni Kahraman olarak adlandırmaya başladı.
Ben o kadar iyi bir insan değilim.
O zaman Osen Kasabasını operasyon merkezi haline getirdim. Gücümün sınırlarını hissetmeye
başlamıştım. Farklı güç formlarını aramak için güçlü diye çağırılan diğer insanlarla savaşıyordum.
Tekrar tekrar savaştım ama kimse gücümün yanına yanaşamadı ve kimse bana karşı kazanamadı.
Aradığım güç bu muydu? Cevabını bilmiyordum. Savaşmaktan yorulmuştum.
Bir gün seyyar bir satıcıdan kırmızı top aldım. Yutarsam yeni bir güç kazanabileceğimi söyledi.
Şüpheli olduğunu düşündüm ama bu zamana kadar aradığım gücün ne olduğunu bilmek istiyordum,
bu yüzden kırmızı topu yuttum.
Ondan sonra artık kendimde değildim. Ben kendimdeydim ama kendim gibi de hissetmiyordum. İki
tarafından kendi aralarında kavga etme hissini kafamdan atamadım ama yine de savaşmaya devam
ettim.
Kavgadan önce şart koyan bir adam vardı –‘’Kazanırsam karım ol!!’’— seyircilerin kanı kaynadığını
görünce kabul ettim.
Bu şartlar altında savaşırsam benden daha güçlü rakipler ile karşılaşacağımı düşündüm. O andan
itibaren böyle bir koşulla savaşmaya devam ettim.
Aniden ufak bir ejderha önümde belirdi. Bu küçük ejderhayı yakalayan siyah kristal, işi bitmiş gibi
doğal olarak kayboldu.
İçimde akan ejderha kanının etkisi ile o küçük ejderha ile konuşabilirdim.
Görünüşe göre kaçırılıp buraya getirilmişti. Şimdilik bu çocuğu koruyacağımı düşündüm.
Korumak… Neyi korumak istediğimi merak ediyorum…
Onunla çok fazla konuştum, çoğunlukla düşkün olduğunu belirli bir kişi hakkında konuşuyordu. O
kişinin süper güçlü olduğunu söyledi ama çok nazik de davranıyormuş.
Ondan daha güçlü olduğumu söyledim ama anında benden daha güçlü olduğunu söyledi ve biraz
sinirlendi.
Bu durumda onu almaya geldiğinde onunla savaşmayı deneyeceğim. O günün gelmesini sabırsızlıkla
bekliyorum.
O kişi nihayet onu almaya geldi. Onunla dövüşmek için rastgele bir bahane verdim.
Kararlaştırılmış günde bana şu ana kadar meydan okuyan herkesten daha güçlü olduğunu kesinlikle
kanıtlamıştı ama ben çok daha güçlüyüm.
O zaman böyle düşünüyordum.
Kesinlikle başlangıçta benim hareketlerimi hiç takip edemiyordu, sadece savunma savaşı yapıyordu.
Ancak, ona ne kadar saldırdığımın bir önemi yoktu, yaralanmadı. Aniden benim süper hareketlerime
yetişebildi, saldırılarım artık ona ulaşmıyordu.
Kendimi unutmaya başladım ve ölçülemez gücü olan bir insandan daha önce sabırsızlanmaya
başladım.
‘’Neden işe yaramıyor’’ (Haosui)
Bilmiyorum…
‘’Çünkü zayıfım..?’’ (Haosui)
Bu yanlış. Kabul etmek istemiyorum…
‘’Zayıf işe yaramaz…’’ (Haosui)
Bu doğru, işe yaramaz. Ancak neden işe yaramaz olduğunu bilmiyorum.
‘’Zayıf KORUYAMAZ…’’ (Haosui)
Neyi korumak istediğimi merak ediyorum.
Midemde sıcak bir şey hissettim, hoş olmayan hisler içimde dalgalandı.
‘’ZAYIF İŞE YARAMAZ…’’ (Haosui)
Bu doğru, zayıf işe yaramaz. Anlıyorum….
‘’AMA BEN ZAYIF DEĞİLİM….’’(Haosui)
Ben zayıf değilim. Güçlüyüm. Gücüm olduğu sürece… Güç…
‘’Bu gerçekten de istediğin güç mü?’’ (Wazu)
Ondan sonraki şeyleri hatırlamıyorum. Ancak yaptığım her saldırı hakkındaki şeyleri hatırlıyorum, ona
asla zarar veremedim.
Ah, ona kaybettim mi?
Güçsüz olduğumu kabul ettiğimi hatırlıyorum. Kurtarma gücü istedim. Annemi ve küçük kız kardeşimi
kurtarma gücü. Sadece savaşma gücü değil, birisini kurtarma gücünü de…
Şu anda neden onun kollarında olduğumu merak ediyorum… Gerçekten de beni kurtardı mı? badumb
Göğsümün içinden gelen küçük bir ses vardı.
Aah- her zaman bana bakmasını istiyorum, onun kadını olmak istiyorum. Bu yüzden bedenim
içgüdüsel olarak hareket ediyor…
‘’…Bana yardım ettiğin için teşekkürler, kocacım’’ (Haosui)
‘’…Mmm?’’ (Wazu)
Dudaklarını dudaklarım ile kapadım.