Sono mono. Nochi ni... - Bölüm 099
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: Reira
Anma Töreni Konuşması – Paralel Dünya
Benim adım Wazu. “Sono Nochi” adlı özel bir lisede ikinci sınıf öğrencisiyim .Şu anda öğrenci
yurdundan aceleyle koşuyorum.
“Ouch!” (Wazu)
Bir telefon direğine çarptım.
Dikkatsizdim ve uyuyakalmıştım. Yakındaki yurtta yaşadığımdan biraz daha uyumanın sıkıntı
olmayacağını düşünmüştüm.
Bu yüzden kahvaltı yapmaya zamanım olmamıştı. Yemek salonunda çalışan Keyla-san’ın yemekleri
lezzetliydi. Yiyemediğim için pişman olmuştum.
Gözlerimi açar açmaz geç kalacağımı fark etmiştim. Aceleyle ceketimi giydim ve anında yurttan
ayrıldım.
Eğer koşmazsam zamanında yetişmeyi başaramayacaktım. Son zamanlarda bedenimi çok fazla
çalıştırdığımdan sıkıntı olmayacak gibi görünüyordu. Son zamanlardaki hızımdan dolayı okul koşu
takımından davetiye almıştım.
Ancak herhangi bir zaman kulüp aktivitelerinden muaf tutulmak istiyordum. Okul bittikten sonra
takılmak istemiyordum.
Koşmaya devam ettim ve bir şekilde zil çalmadan önce okula yetişmeyi başardım. Disiplin kurulu
üyelerinin beklediği okul kapısının önünden geçtim.
Görünüşe göre disiplin kurulu üyeleri okul kapısında sürpriz bir denetim yapıyorlardı. Bu gidişle geç
kalacaktım bu nedenle dikkatlerini çekmeden geçmeye çalıştım.
“Wazu-san, biraz bekle!” (Sarona)
Disiplin kurulu başkanı Sarona-san bir nedenden dolayı adımı seslendi. Ona karşı çarpık bir
gülümsemeyle isteksize ayaklarımı durdurdum.
“Üzgünüm Sarona-san. Sınıfa geç kalacağım bu yüzden gitmeme izin verir misin?” (Wazu)
“Düzgün değil.” (Sarona)
Sarona-san bana yaklaştı. Saçları güzel kokuyordu. Sarona-san yavaşça elini kaldırdı ve gevşek
kravatımı yakaladı.
“Lütfen kendine çeki düzen ver!” (Sarona)
“E-evet… Bunu sabah erkenden yapıyorsun, evli bir çiftin rutini gibi görünüyor.” (Wazu)
İkinci kısımda mırıldandım ama Sarona-san duymuş gibi görünüyordu.
Sarona-san’un yüzü kızardı. Kravatımı sıkmak için eli ile daha fazla güç uyguladı. Boğuluyordum.
“B-boğuluyorum…” (Wazu)
“Ü-üzgünüm, şimdi gidebilirsin!” (Sarona)
“T-tamam.” (Wazu)
Birden onun tarafından boğulmak beni şaşırttı. Boynumu kontrol ederken okul binasına doğru
yavaşça yürüdüm.
Arkama baktığımda gözlerimiz birbiriyle buluştu ama daha sonra hızlı bir şekilde gözlerini benden
kaçırdı.
Garip şeyler söylediğim için benden nefret mi ediyor?
Okul binasına girdim. İç mekan ayakkabılarını giydiğim zaman parmağımın biraz kanadığını fark ettim.
Fark etmeden önce bir yerlerde parmak uçlarımı kesmişim gibi görünüyor. Telefon direğine çarptığım
zaman olabilir.
Bir yara bandı almak için revire gittim.
Ancak bu gidişle geç kalacağım… Hayır, yaramın tedavi olması için iyi bir fikir.
Revire girdiğimde okul hemşiresi Tata-san bir sandalyede zarifçe oturuyordu.
“Hmm? Sorun ne, Wazu-san? Geç kalacaksın. Yoksa belki de ne olursa olsun gerçekten de beni
görmek mi istiyorsun?” (Tata)
“Lütfen benimle dalga geçmeyin. Görünüşe göre bir yerlerde parmağımı kestim ve bu yüzden buraya
yara bandı almaya geldim.” (Wazu)
“Oh, bu kötü! Küçük bir yara olsa bile bakteriler oradan girebilir. Buraya gel, düzgünce dezenfekte
edeyim.” (Tata)
Tata-san’ın talimatlarını takip ederek karşısına oturdum. Yaramı sararken nazikçe elleriyle elimi tuttu.
Bu bir sır ama yüzümün sıcaklığı bu yüzden yükseldi.
“Büyük bir çizik gibi gözüküyor. Yakında iyileşecektir.” (Tata)
“Teşekkürler. Ama bu pozisyonda elimi tutarken bir aşk itirafı yapmak üzereymişim gibi gözüküyor.”
(Wazu)
Utancımı gizlemek için şaka yapıyordum ama Tata-san’ın yüzü bir nedenden ötürü kızardı.
Hmm… Düşündüm de, bu neden?
Tata-san telaş içerisinde yarama gereğinden fazla dezenfektan döktü. Ani acı düşüncemi mahvetti.
“Acıyor!” (Wazu)
“Oh, üzgünüm! Tanrım… Wazu-kun aniden aşk hakkında konuşunca aklım karıştı. Biraz mutlu
oldum…” (Tata)
Acı nedeniyle ikinci kısmı duyamadım.
Bir yara bandı aldıktan sonra okul revirinden ayrıldım ve sınıfa yöneldim. Revirin kapısını kapatırken
Tata-san’ın yüzünü kızartan bir şeyleri mırıldanırken gördüm.
Sınıfa geldim ve masama yöneldim. Pencere kenarında arkadan ikinci masaydı. Arkamda oturan en iyi
arkadaşım Orlando masama oturduktan hemen sonra benimle konuştu.
“Yo, Wazu! Bugün de geç kaldın. Ne oldu? Uyuya mı kaldın?” (Orlando)
“Orlando, cevabını bildiğin şeyleri sorma!” (Wazu)
Orlando açıkça yakışıklı bir herifti. Ondan hoşlanan birçok kız vardı. Hayır sadece okul içerisinde değil,
diğer okullardaki kızlar da onun yakışıklı yüzünü çok iyi tanıyordu. Karakteri de iyiydi.
İyi kader, iyi kişiliği olan yakışıklı bir adam… Daha ne kadar mükemmel olabilir? İyi ya da kötü, bu tarz
bir adamla sıkışıp kaldım.
Şey, geçmişte bazı hikayelerimiz var ama bir kenara bırakalım; yakında bir ya da iki kız bulabileceğini
umuyorum. Ama bir nedenden benimle takılmayı birinci önceliği olarak belirledi.
Onun mazereti şuydu: “Şu anda o tarz şeylerle ilgilenmiyorum. Wazu ile takılmak daha eğlenceli.
Ayrıca aşk aniden düşen bir şey değil mi?” (Orlando)
Bu sözleri duyduğum an onun gibi popüler olmayan tüm erkeklerden özür dilemesi gerektiğini
düşündüm. Şey, ben affediyorum çünkü en iyi arkadaşım…
Sonra ben ve Orlando rastgele şeyler hakkında konuşurken önümde oturan çocuk sonunda geldi.
“Günaydın Wazu-kun.” (Freud)
“Bu biraz… Saçma değil mi?” (Wazu)
Bu Freud. O her zamanki gibi şüpheli bir herif. Onun düşünce şeklini anlamanın hiçbir yolu yok.
Regan-san, bizim sınıf öğretmenimiz, konuşmanın tam ortasındayken geldi.
Yup! Bugün ayrıca muhteşem bir kel kafaydı. Kafası ışığı yansıtıyordu.
Görünüşe göre yemek salonunda çalışan Keyla-san’ı hedefliyordu. Başaramaması için dua edelim.
Öğle yemeği molası zamanı. Orlando bazı kızlarla yemek yemek için randevu aldı.
Orlando’nun kendisi çok hevesli değildi ama reddetmeye devam ederse çok fazla kız isyan çıkaracak
gibi görünüyordu. Bu yüzden yalnız başıma kafeteryaya yöneldim.
Öğle vakti geldiğinde her zaman Freud bir yerlere kaybolurdu.
Boş masaya otururken yemek setimi masaya koydum. Çok geçmeden önümde iki porsiyon yemek seti
daha duruyordu.
Masanın diğer tarafına baktım. Orada ünlü ikizler iki öğrenci konseyi başkanı Naminissa ve
Narellina’nın gülümseyen yüzleri vardı.
“Beklenildiği gibi buradasın.” (Naminissa)
“Bu sefer davetimizi kabul etmeye ne dersin?” (Narellina)
“Öğrenci konseyine tekrar mı davet ediyorsunuz?” (Wazu)
Tanıştığımızdan beri bu kardeşler her zaman öğrenci konseyine katılmam için beni davet ediyordu.
Başkan yardımcısı pozisyonunu benim için boş bile tutuyorlardı. Ama sevmediğimden ben
reddetmeye devam ediyordum.
“Bunu defalarca kez söyledim ama öğrenci konseyine katılmak gibi bir niyetim yok.” (Wazu)
“Böyle yapma. Eğer öğrenci konseyine katılırsan her gün bizimle bu şekilde yiyebilirsin. Buna ne
dersin?” (Narellina)
“Her gün beraber yemek yiyoruz, öyle değil mi?” (Wazu)
“B-bu doğru olabilir… O halde ayrıca bonus servis olarak ‘Aan-!’ yapacağım.” (Naminissa)
“Ayrıca bu da yapıldı değil mi?” (Wazu)
Bu doğru. Bu iki kişi her zaman birlikte öğle arasında benimle yemek yerlerdi. Ayrıca kimse
izlemiyorken beni zorla besliyorlardı. Bunun anlamını hiç bilmiyordum. Ama birileri bunu görürse
yanlış anlaşılacaktı.
“Bu doğru, ama… Ugh, bu çok zor.” (Naminissa)
“Ancak lütfen dikkatli olun. Eğer her gün bunu yapmaya devam edersek insanlar çıktığımızı ya da
bunun gibi bir şeyi düşünecekler.” (Wazu)
“Eeh!?”
Böyle dediğimde iki kızın yüzleri önümde kırmızıya dönüştü. Sanki kendi dünyalarında kaybolmuşlar
gibi “Aslında… Fena değil.” ya da “Bu yazılmış bir gerçek.” gibi şeyler mırıldanıyorlardı.
Eh, bu iki insanın harika notları var ve bu yüzden anlamadığım şeyler hakkında konuşuyor olmalılar.
Bu tarz şeyler konuşurken bakışlarımı kafeterya içerisinde asılı olan saate çevirdim. Öğle yemeği
vaktinin neredeyse bitmek üzere olduğunu fark ettim.
Önümde kalan yemeği hızlıca yedim. Ayağa kalktım ve hala düşüncelere kaybolmuş ikiliye seslendim.
“Pardon, bir sonraki beden eğitimi dersi için üzerimi değiştirmem gerekiyor. Bu nedenle ben önden
gidiyorum.” (Wazu)
“Eh? Ne?! Bekle!”
Hızlıca kafeteryayı terk ettim.
Okul bittiğinde Orlando ve Freud’u dolabın önünde takılmak için tek başıma bekliyordum. Şu anda
ikisi de Regan-sensei tarafından çağrılmıştı. Okul etkinlikleri konusu hakkında onlara sormak istediği
bir şeyler var gibi görünüyordu.
O sırada arkamdan bir ses geldi.
“Wazu senpai…” (Haosui)
Bu sese cevap olarak arkamı döndüm. Orada koşu kulübünün bir üyesi olan alt sınıf Haosui bana
yaklaşıyordu.
Kıyafetlerinden kulüp etkinliklerine gidiyor gibi görünüyordu.
“Yo, Haosui. Her gün kulüp aktivitelerine her zaman sıkı çalışıyorsun. Koşmayı bu kadar mı çok
seviyorsun?” (Wazu)
‘’Seviyorum, koşmak iyi hissettiriyor. Peki, Wazu-senpai ne zaman koşu klübüne katılacaksınız?”
“Üzgünüm ama katılmak gibi bir niyetim yok.” (Wazu)
“Wazu senpai koşmada iyi olduğundan bu üzücü.” (Haosui)
Daha önce bir kez Haosui’ye karşı kısa mesafe maçı kazandım ve bundan sonra sık sık konuştuk.
Ayrıca ısrarla beni koşu kulübüne davet etti. Şey, yine de katılmak istemiyorum.
“Antremana gitmek zorunda değil misin? Yarışma yakında değil mi?” (Wazu)
“Evet, ama yeterli motivasyonum yok.” (Haosui)
“O zaman kazanırsan ödül olarak benden her şeyi isteyebilirsin. Ama tabii ki yapabileceklerim
dahilinde.” (Wazu)
“Anladım… Sen daha iyi hazırlanmalısın.” (Haosui)
“Hazırlanmak?” (Wazu)
Bunu dedikten sonra nedense Haosui çok mutlu gözüküyordu. Gülen bir yüzle kulüp aktivitesi için
gitti.
Hazır olmak..? Ne için hazırlanmalıyım?
Düşüncelere kaybolduğum sırada Orlando ve Freud geldiğinden bu konuyu bir kenara koydum ve
onlarla dışarı çıktım.
Bu her zaman geçirdiğim sıradan bir gündü.
Henüz bir kız arkadaşım yok.
Aah… Bir kız arkadaş istiyorum….
2.Cilt Sonu…
ÇN : 3.Cilt’te Görüşmek Üzere! Yani Yarın
Spoiler vermişsin ama olmadı XD