Super God Gene - 0528
Bölüm 528 – Yalnız Başına Sığınağa Giriş
Çevirmen: Zebani
Gümüş böceklerin tek gücü sayıları ve keskin dişleriydi. Bunlar dışında kayda değer bir şey yoktu.
Han Sen altın zırh ve Gargoyle kabartması sayesinde gümüş böcekleri kolayca engelleyebiliyordu. Ayrıca zırhında gümüş böceklerin girebileceği hiçbir boşluk yoktu.
Belki gümüş böceklerin ayrım gözetmeksizin hem canavarları hem de insanları kovalamasının yarattığı karmaşadan yararlanarak kraliyet ruhu sığınağına girip ruh taşını çalabilirdi.
Han Sen zırhıyla kabartmasını çağırıp karışıklık içindeki sığınağa doğru gizlice yol aldı.
Savaş alanına yeterince yaklaştığında dalga dalga gümüş böcekler Han Sen’in üzerinden geçti. Ancak Çılgın Kutsal-kanlı zırh ve kabartma keskin dişlerinin delebileceği bir şey değildi.
Zarar görmediğini teyit eden Han Sen rahatladı ve böcek denizinde duran kraliyet sığınağına doğru ilerlemeye başladı. Onu bir battaniye gibi örten gümüş böcekler sayesinde kimse onu fark edemedi.
Sığınağın önüne geldiğinde çevik bir hareketle duvarın üzerinden atladı ve içeri girdi. Mekan oldukça kozmopolitan gözüküyordu.
Gümüş saçlı ruh leydisinin sığınağın merkezine doğru ilerlediğini gören Han Sen dışını sıkıp harekete geçti.
Sığınağın içinde gümüş böcekler yerine türlü türlü canavarlar vardı.
Han Sen hızlıca Kâbus kanatlarını çekti ve yaratıklardan kaçınıp ruha doğru uçtu.
Gökyüzündeki tuhaf kuş ve siyah kanatlı hayvanımsı canavarlar Han Sen’e atıldı. Han Sen ise Çılgın Kutsal-kan kanatlarının verdiği hızla bir kelebek gibi sıyrılıp ilerlemeye devam etti ve hızlıca ruhun durduğu yere uçtu.
Ruh kız büyük ve Antik görünümlü bir mimari eserin önüne gelmişti. Gökyüzündeki kargaşayı fark ederek döndü ve kendisine doğru ilerleyen Han Sen’i görünce gözleri küçüldü.
Zırhla kaplı olmasına rağmen onu öldüren kişiyi tanımıştı. Görme yeteneğinden değil, ölmeden önce Han Sen’ gövdesine bıraktığı kokusu sayesinde fark etti.
Bakışları daha da soğudu. Asasını sallayarak uçan ve koşan canavarlara Han Sen’i işaret etti. Çift başlı gümüş bir kuş ve kanatlı siyah bir boğa da ilerledi.
Han Sen sıradan canavarları kolay lokma oldukları için görmezden gelebiliyordu ancak karşısındaki gümüş kuş ve uçan boğa apaçık bir şekilde kutsal canavardı. Diğer canavarlarla birlikte Han Sen’in yolunu kapattılar.
İşi canavarlara bırakan gümüş saçlı ruh, Han Sen daha fazla umursamayarak estetik mimarinin içine girdi.
Ruh içeri girdikten sonra iki kara yılan tıslayarak sütunlardaki yerlerini aldı.
Han Sen daha önce kara yılanlardan birini görmüştü. Ruh Yıldızçarkı sığınağına saldırırken bunlardan birini bineği olarak getirmişti.
Han Sen kaşlarını çatarak “Bir kraliyet sığınağında nasıl bu kadar Kutsal-kanlı canavar olabilir?” diye şikayet etti.
Her kraliyet sığınağı tonla Kutsal-kanlı canavara sahip değildi. Bir kraliyet sığınağındaki Kutsal-kanlı canavarların sayısı sığınağın büyüklüğüne, yakındaki Kutsal-kanlı canavarların sayısına ve ruhun yeteneğine bağlıydı.
Hem büyüklük hem de Kutsal-kanlı canavarların sayısı açısından bu kraliyet sığınağı olağanüstüydü. Bu da gümüş saçlı ruhun gücünün bi göstergesiydi.
Geri çekilmek ve ileri hücum etmek, Han Sen bu iki karardan birini vermek zorundaydı. Onu dikkatlice gözleyen tonla canavar varken ufacık bir hata bile eceline kavuşmasına neden olabilirdi.
Bir saniye içinde kararını verdi.
Sığınağa çoktan girip böyle bir fırsat elde etmişken geri çekilmek için bir nedeni yoktu.
Üç kuvvet birlikte saldırmasaydı Kutsal-kanlı yaratıkların çoğu dışarı çıkmayacaktı. İnsanlar böyle büyük bir saldırıyı her gün yapamayacağı için bir şansı daha olmayacaktı.
Soğuk bakışlarıyla canavarların hareketlerini adım adım hesapladı. Zihninde onu mimarinin içine götürecek holografik bir rota oluştu.
Boom!!
Kanatlarını çırparak gümüş kuşla kanatlı boğanın aralarından kıvrakça dalış yaptı.
Ancak daha yavaş ilerlemesi yerde onu bekleyen birçok canavarın zıplayarak üzerine atlamasına neden oldu.
Sakinliğini koruyan Han Sen binalardan birinin tepesine inip atlayan canavarlardan sıyrıldı ve tekrar uçtu.
Gökyüzünde çift başlı kuşla kanatlı boğa önderliğinde onu bekleyen uçan canavarlar yine saldırıya geçti. Han Sen aynı hareketi tekrarlayıp yere indi. Canavarların saldırılarından kaçınırken sürekli pozisyon değiştirerek antik mimariye ilerledi.
Onu durdurabilmelerinin hiçbir yolu yoktu. Han Sen bi an havada uçarken bir sonraki an binaların arasına dalarak takipçilerini şaşırtıp durdu. Araziden ve canavarların aralarındaki boşluklardan yararlanarak antik mimariye ulaştı. Canavarlar her seferinde Han Sen’in bi adım gerisindeydi. Ona tehdit teşkil etmiyorlardı.
Buna iki Kutsal-kanlı canavar da dahildi.
Han Sen çevreyi kullanarak koşarken antik mimariye ulaşmak için büyük bir çember çizmişti.
İki kara yılan dolandıkları sütunlardan inip Han Sen’e çığlığımsı tıslamalar attılar. Han Sen korkutucu görünen hayranları olduğunu düşündü.
Han Sen durmayarak merdivenlerden çıktı ve iki kara yılana doğru koştu. Arkasında cehennemden fırlamış gibi duran envai çeşit canavar geliyordu. En ufak bir hatasında Han Sen’i mideye indireceklerdi.