Super God Gene - 0531
Bölüm 531 – Cehennem Boğasının Canavar Ruhu
Çevirmen: Zebani
Altın aslan, bir çılgın süper canavar ruhu olduktan sonra İkinci Tanrı’nın Sığınağı’nın kutsal-kanlı bineklerinden daha zayıf değildi. Ayrıca dev gövdesi oldukça hızlıydı. Adım başı minimum 300 metre geçtiği için gümüş saçlı ruh ona yetişemiyordu.
Üstelik, çoğu yaratık altın aslanın önünde karıncadan farksızdı.
Buna rağmen sayısız canavar canları pahasına olsa dahi kendilerini altın aslana atıp onda yara ardına yara bırakıyorlardı ve yaralardan altın kan dökülüyordu. Altın aslan acı içinde yuvarlandı.
Kuşlar ve uçan diğer canavar çeşitleri gökten Han Sen’i taciz ederken, Han Sen kendisine atılan canavarları bir bir öldürüyordu. Düşen cesetler ve kanlı zemin inanılmaz derecede şiddetli bir sahne oluşturuyordu.
Boom!
Han Sen kafasına sert bir darbe aldı. İki başlı kuş gagalamıştı. Han Sen’in miğferi kırılmamış olsa da çok acı verici bir darbeydi. Han Sen çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Hatta bi an altın aslandan düşer gibi oldu.
Altın aslanın vücudunda tanrı bilir kaç tane yaratık vardı. Her yeri kanamasına rağmen altın aslan hâlâ Birinci Tanrı’nın Sığınağı’nın kralına yaraşır namını sürdürüyordu.
Bir kükremeyle gökyüzüne sıçradı. Yere düştüğünde birkaç sarayı ezdi ve kraliyet sığınağının sarsılmasına neden oldu. Altta kalan her canavar ezildi ve gövdeye tutunanların çoğu sağa sola saçıldı.
Han Sen bineğin altın yelesinden tutup düşmemeyi başardı.
Altın aslan ayağa kalktı ve tekrar ana kapıya doğru koşmaya başladı. Canavar sürüsü de ona atıldı.
Dövüş bre gafil dövüş!
Han Sen ilk kez bu kadar çetin bir mücadeleye düşmüştü. Kaç tane canavarı kestiğini bilmiyordu ama öldürdüğünden fazlası geliyordu.
Ana kapıya bir mil kala altın aslan kükreyerek yere düştü.
Derisi canavar sürüleri tarafından delik deşik edilmişti ve her yerinden altın kan dökülüyordu. Pençelerinden biri öyle derin yaralanmıştı ki kemikleri ortaya çıkmıştı. Bu kadar dayanması bir mucize gibiydi.
Han Sen altın aslanı geri aldı ve kanatlarını açarak sığınağın dışına uçtu.
Ancak başta uçan boğa olmak üzere havadaki tüm canavarlar ona doğru hücum ediyordu. Boğanın keskin boynuzları özellikle tehditkar duruyordu.
Altın aslanın koruması olmadan yere inemeyeceğini bilen Han Sen hava canavarlarının onu engellemesine izin vermeyecekti. Arkasından gelen iki başlı kuş tarafından gagalanmamak için dişlerini sıkıp uçan boğaya saldırdı.
Siyah ve altın renkli iki şimşek çarpıştı. Han Sen boynuzlara çarpmak üzereyken aniden kanatlarını büzerek gökyüzünde takla attı. Bacaklarını boğanın boynuna dolayıp midesine sert bir darbe vurmak için eğildi.
Boom!
Hayalet pençeler şiddetli bir şekilde boğanın midesine girdi. Han Sen saplayabildiği kadar derine sapladıktan sonra sertçe çekti ve kan havaya saçıldı.
Acı dolu bir çığlıkla boğanın muhteşem gövdesi yere düşmeye başladı.
Han Sen kara boğanın sırtına bastı ve kanatlarını tekrar çağırıp sığınaktan fırladı.
Boom!
Sert çakılmadan kaynaklanan gümbürtüyü duyan Han Sen kulaklarında başka bir ses daha duydu.
[Kutsal-kanlı canavar Cehennem Boğası öldürüldü. Cehennem Boğasının canavar ruhu kazanıldı. 0 ila 10 arası kutsal gen puanı kazanmak için etini yiyin.]
Ancak Han Sen’in buna dikkat edecek fırsatı yoktu. Kana bulanmış bir kelebek gibi uçarak canavarların engellerini aştı ve sığınaktan dışarı çıktı.
Han Sen’in sığınaktan fırladığını gören gümüş saçlı kadın çıldırdı ama yapabileceği bir şey yoktu.
Bu koşullar altında kaçmayı başaran adamı durdurabilecek başka bir yöntemi yoktu.
Sığınağın dışındaki canavarlarla insanlar çoktan tüymüştü. Ortalık sakinleşirken gümüş böcekler yeraltına geri dönüyordu. Han Sen’in kâbus kanatları inanılmaz hızlıydı ve bu sayede çabucak buzullara tüydü.
Han Sen Kristal Saray’a döndükten sonra yaralarını sararken ikiz ruhları düşündü.
Han Sen pişman değildi. Sadece ikiz ruhları nasıl elde edebileceğini düşünüyordu.
Onları arzuladı. Hem nadir hem de kraliyet ruhuydular. Güçleri ve güzellikleriyle birlikte cennetten birer hediye gibiydiler.
Han Sen kırgın hissederek “Onlara sahip olmalıyım.” Diye düşündü.
Ancak ikiz ruhlar çok güçlüydü ve emirlerinde bir sürü kutsal-kanlı yaratık bulunuyordu. Han Sen girdiğinde sığınağı sadece 3-4 kutsal-kanlı canavar koruyordu ama bu sadece istisnai durumdu. Normalde en az birkaç düzine kutsal-kanlı yaratık duruyordu. Bu yüzden bir daha böyle kolayca içeri giremezdi.
Fakat bu Han Sen’in açgözlü düşüncelerine engel değildi. İkiz ruhları almaya kararlıydı. Ne olursa olsun, ona ait olacaklardı.
“Onlara sahip olmak için önce onları yenip ruh taşlarını elime alacak kudrete ulaşmalıyım. Kutsal-kanlı yaratıklar ne çok zekiler ne de çok güçlüler. Onlarla başa çıkmanın her zaman bir yolu vardır. Ancak ikiz ruhlar hem çok zeki hem de çok güçlüler. Onları yenemezsem ruh taşları hayal olur.” Han Sen kılıç becerilerini düşündü.
İkizlerden sayısız kılıç darbesi yemişti. Vücudunda 100-200 yara vardı. Han Sen gümüş saçlı ruhla savaşması sayesinde onların kılıç becerilerini kavramıştı.
“Bana biraz zaman verin. Mutlaka bir çözüm bulacağım.” Han Sen kendinde bu kabiliyeti görebiliyordu.
Kılıç becerileri hem çok tuhaf hem de çok hızlıydı. İkisi bir aradayken neredeyse hatasız gibiydi.
Ancak kılıç becerileri ne kadar güçlü olursa olsun, bir kalıba sahiplerdi. Bir kalıp olduğu sürece bir çözüm de olurdu. Han Sen bu durumla başa çıkabileceğinden emindi.
“Bekleyin, bir daha ki sefere benim olacaksınız.” Han Sen kararlıydı.
Deli Kalkan’ı feda etmesine rağmen sığınaktaki bir sürü yaratığı öldürmüştü. Cehennem Boğasının kutsal-kanlı canavar ruhuna ek olarak birkaç ilkel canavar ruhu ve bir tane de mutant canavar ruhu kazanmıştı. Ciddi bir kaybı yoktu.