Super God Gene - 0534
Bölüm 534 – Kara Tanrı’nın Umutsuzluğu
Çevirmen: Zebani
“Han Sen…” Li Xinglun biraz gergindi. Kara Tanrı’nın gerçek niyetinin basit bir dövüş olmadığını biliyordu.
“Sorun yok. Biri bana bedava canavar ruhu vermek istiyorsa seve seve kabul ederim. Kararım kesin.” Han Sen Li Xinglun’u durdurdu.
Han Sen Li Xinglun’un ne demeye çalıştığını biliyordu ve Kara Tanrı’nın niyetinin de farkındaydı. Ancak bu, onun da işine geliyordu. Uzun süredir Tang Zhenliu’yla antrenman yapıyordu ve Kasırga Bıçağı becerisini engelleyebileceğinden %100 emindi. Karatanrı’yla nasıl başa çıkacağı konusunda kafa yormasına gerek kalmamıştı şimdi. Kendisini bizzat Han Sen’e teslim ediyordu.
Cehennem Boğasını da geri alabilirdi. Han Sen’in böyle güzel bir teklifi reddetme niyeti yoktu.
“Güzel! Bu hızlı bir karardı. Sanırım senden hoşlanmaya başladım.” Karatanrı soğukça güldü.
Han Sen benzer bir soğuklukta “Plazaya gidelim. Burası fazla ortada.” dedi.
“İyi.” diye yanıtladı Karatanrı. Ama adamlarının ayrılmasına izin vermedi. Sanki tehlikeli bir suçluya eşlik ediyorlarmış gibi Han Sen’in etrafını sararak ilerliyorlardı.
Li Xinglun da kendi adamlarıyla birlikte Han Sen’e eşlik ediyordu. Plazaya vardıklarında Han Sen ve Karatanrı canavar ruhlarını Li Xinglun’a verdiler.
Karatanrı plazaya çıkarken Han Sen’e bakarak “Buyur.” dedi.
Karatanrı Sığınağını fethettiğinden beridir hiç bu kadar kötü bir duruma düşmemişti. Fırsatı olduğunda Han Sen’i öldürmekten geri durmayacaktı.
Bu sefer sadece canavar ruhunu değil, hasmının da canını alacaktı.
Karatanrı, Kasırga Bıçağı becerisine oldukça güveniyordu. Han Sen ile daha önce bir kez savaştığı için, onun yeteneklerine hakim olduğuna inanıyordu. Bu yüzden kumar önerisini ortaya atmıştı.
Karatanrı ve Han Sen arasındaki bahsin haberi hızla yayıldı. Birçok kişi de izlemek için Yıldızçarkı Sığınağına koştu.
Lu Xinglun bu bahisten umutsuzdu. Han Sen bahsi kabul etmeseydi, onu Yıldızçarkı Sığınağında güvende tutabilirdi. Karatanrı Han Sen’i öldürmeyi başarırsa bahsin şartlarına uyup ona canavar ruhlarını vermek zorunda kalırdı.
Han Sen sahneye çıktığında, Karatanrı onunla daha fazla konuşmaya tenezzül etmedi. Hasmını paramparça etmek için bekleyemezdi. Kara canavar ruhu bıçağını çağırdı ve öldürme arzusuyla Han Sen’e atıldı.
Han Sen’in eli de armut toplamıyordu. Hayalet Pençelerini çağırıp karşı saldırıya geçti.
Saldırı sığ görünüyordu ama Karatanrı’nın kaşlarını çatmasına neden oldu. Şahin gözlerinde tuhaf bir bakış belirdi. Bu şekilde bıçağını savurmaya devam ederse dirseği hasmının pençeleri tarafından kesilecekmiş gibi görünüyordu.
Umutsuz hisseden Karatanrı çareyi geri çekilmekte buldu. Han Sen’in saldırısını savuşturduktan sonra bi saldırı daha yapmayı denedi.
Kasırga Bıçağına olan güveni sarsılmazdı. Aynı seviyedeki diğer insanların böyle bir saldırıyı ikinci kez engellemesi çok nadir bir durumdu. Han Sen’in bi daha engelleyebileceğine inanmıyordu.
Çoğu insan buzullarda Kaybolan İblis Bıçağı unvanı alan bu beceri hakkında Karatanrı’yla benzer düşüncelere sahipti.
Ayrıca Han Sen’in kim olduğunu da bilmiyorlardı. Onu tanıyan Li Xinglun hariç, diğerleri ne tür bir insanın Karatanrı’yla isteyerek savaşacağını düşünemiyorlardı.
Ama bir an sonra izleyen herkes şok oldu. Gözleri yuvalarından fırlayacakmışçasına büyümüştü.
Karatanrı bir adım geri çekildi ve Hayalet Pençelerin saldırısından kaçındı. Yine pozisyonunu alıp bıçakla saldırıya geçti. Ancak silahını yarı yarıya kaldırdığında düşündüğünü eyleme geçiremeyeceğini fark etti.
Önceki hamlesinde olduğu gibi, saldırısının belini Hayalet Pençelerin hiddetine maruz kalacağını hissetti.
“Tesadüf mü?” Karatanrı endişeye düştü, olanlara inanamıyordu. Kasırga Bıçağı becerisinin bu kadar etkili bir şekilde engellenebileceğine inanmak istemiyordu.
Karatanrı bir adım daha çekip tekrar saldırmaya çalıştı. Öfkeden yüzü çirkin bir şekilde buruşmuştu.
Karatanrı Han Sen’e on iki kez saldırdı ancak deli bir kasırga gibi ilerleyen saldırılarının hiçbiri gerçekleşmedi. Bıçağı geri çekmeden önce zar zor yarı yarıya sallıyordu.
Karatanrı Kasırga Bıçağını iki kat daha hızlı kullanmaktan başka bir çare göremiyordu ve bu durum onu öfkeden kudurtuyordu. Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştı, yine de günün talihsizliğine verdi bunları.
İzleyiciler zaten şok içindeydi. Arenanın dışındakiler de durumu en az arenanın içindekiler kadar iyi görebiliyordu. Karatanrı’nın ünlü bıçak becerisi Han Sen’in karşısında hiçbir ise yaramıyordu.
Sadece etkisiz değildi, aynı zamanda sürekli saldırılarını yarıda kestiği için adamakıllı savaşamıyordu da.
Karatanrı, elinde bıçağın bir kını olsaydı kınını çekme fırsatı dahi bulamayacağından korkardı.
Karatanrı bıçağı kından her çekişinde, aynı hızda yerine geri koymak zorunda kalırdı. Ne yaparsa yapsın silahını çekme fırsatı bulamazdı.
Karatanrı adım adım geri çekilmeye devam etti. Onu izlemek, bıçağı yeni eline almış bir çırağın öğretmeniyle eğitim yaptığını izlemek gibiydi. Öğretmen öğrencisinin her hareketini tahmin edip onu zayıf noktalarından vurabilirdi.
Kaybolsan İblis Bıçağı, Kasırga Bıçağı becerisi şakaya dönmüştü resmen. Karatanrı bıçağını bile doğru düzgün çekme fırsatı bulamazken iki kat daha hızlı saldırması imkânsızdı.
Geri çekil.. Yine geri çekil.. Geri çekilmekten başka çaresi yokmuş gibi duruyordu.
Karatanrı hiç bu kadar sakar, bu kadar zayıf gözükmemişti. Ona ün kazandıran Kasırga Bıçağı becerisi bir anda etkisiz hale geldi. Hatta bıçak kullanmayı unutmuş gibi hissediyordu.
“Çok güçlü lan! Bu adam kim? Bir babanın oğlunu cezalandırışını izliyorum sanki!”
“Buzul alanında ne zamandan beridir bu kadar güçlü bir kişi var? Karatanrı’yı şamar oğlanına çevirdi! Dövüşen adam gerçekten Karatanrı Sığınağının sahibi olan Karatanrı mı?”
“Sahtedir be! Karatanrı’nın şeytani bıçağı nasıl bu kadar işe yaramaz olabilir ki?”
“Yok ebesinin nikahı! Amma abarttınız. Hiç hak etmediği bir üne sahip birini gördünüz mü? Alın size Karatanrı. Sadece astları çalışkan olduğu için insanlar onu harika zannediyor. Ama perdenin arkasındaki adam bir hiç. Sahnede bir çocuk gibi şamarlanıyor!”
“Diğer kişi kim peki?”
Karatanrı’nın hareketleri kısıtlanmıştı ve dikenli sarmaşıklara dolanmış gibi hissediyordu. Bir adım bile dikenlerin onu delik deşik etmesine neden olacaktı. Karatanrı’nın morali bozulmuştu ve bunu sadece kükreyerek gösterebiliyordu.
Sahnenin altında yaşanan konuşmaları duyunca üzerine bir fenalık geliyormuş gibi hissetti.
Çığlık attı ve sonucunu düşünmeden bıçağını savurmaya çalıştı. Sonra saldırıya devam ederse bıçağı tutan kolunun kesileceğini fark etti. Öfkesi kayboldu ve hemen geri çekildi.
Umutsuzluk. Safi umutsuzluk hissetti. Karatanrı aniden öleceğini ve tuvalete gitmezse mesanesinin bozulacağını düşündü.
Karatanrı Sığınağından olan adamlar bile şok olmuştu. Gördüklerine inanamıyorlardı.
Karatanrı’nın gücünün kapsamını çok iyi biliyorlardı. Kasırga Bıçağının gücü onu buzullarda yenilmez kılmalıydı. Nasıl böyle bastırılıyordu?
“Bu adam nereden geldi?” yüzlerinden şaşkınlık akıyordu. Karatanrı bu hale düştüyse, onun yerinde olsalardı daha beter olurlardı. 2-3 hamle ebedi istirahate kavuşmaları için yeterliydi.