Super God Gene - 0538
Bölüm 538 – Don Sutrası
Çevirmen: Zebani
Ç.N: Akraba ziyaretinden dolayı çevirmeye vaktim olmadı. Bu yüzden anca bugün vakit bulup çevirebildim. Keyifli okumalar 😁
Değişim etkinliği büyük bir oditoryumda yapılıyordu. Onlar geldiğinde, birçok genç zaten gruplanmıştı.
Han Sen ve Ji Yanran’ın gelişi büyük ilgi görmedi. Ne de olsa Ji Yanran Ji ailesinin tek ferdi değildi ve olağanüstü bir yeteneği yoktu.
Tabii ki Ji ailesinden olanlar gelip ona selam vermeyi ihmal etmedi. Selam verirken Han Sen’i de iyice süzdüler.
Ardından Ji Yanran Han Sen’i tanıttı ve açıkça söylemese de akrabaları onunla arasındaki ilişkiyi ve neden buraya yanında getirdiğini anlamıştı.
Han Sen etkinliğin sadece Ji, Lin, Wang ve Xue aileleri arasında olacağını ve birkaç yüz kişiyi aşmayacağını düşünmüştü. Birkaç bin kişinin toplandığını görünce afalladı.
“Ji, Lin ve Wang son zamanların en büyük aileleri. İttifak’ın her köşesinde izleri var. Kırk yaşın altındaki gençlerin hepsi olsaydı oditoryumda iğne atsan yere düşmezdi.” Ji Yanran Han Sen’in kafa karışıklığını fark edince açıkladı.
“Xue’ler büyük bir aile sayılmaz mı?” Han Sen sormadan edemedi.
“Xue ailesi nadiren toplumla temasa geçer ve nüfusları çok değil. Ancak Xue ailesinin Qi Gong’unun ailem de dahil 3 aileyi aştığı mutlak bir gerçek.”
Han Sen Xue ailesi hakkında daha fazla şey öğrenmek için soru sormaya devam edecekti. Ancak o soramadan biri gelip sözünü keserek Ji Yanran’la konuşmaya başladı.
Han Sen etrafa bakındı ve dikkati sahneye çekildi. Podyumun yanında masada oturanlardan biri Lin Feng’di.
Ji Yanran’a benzeyen yaşıt bir kadın yaklaşıp “Yanran, yanındaki senin erkek arkadaşın olmalı.” derken Han Sen’e baktı.
Ji ailesinin güçlü genleri vardı. Ailenin her bir üyesinin yakışıklı veya güzel göründüğünü söylemek yalan olmazdı ve bu kadın da bir istisna değildi. Yine de Ji Yanran kadar taze ve lekesiz görünmüyordu.
Görünüşü bazı yönlerden Ji Yanran’la benzerlikler taşıyordu. Hemen yanında samimi bir şekilde koluna girdiği bir erkek duruyordu.
“Evet, Qingqiu.” Ji Yanran sakince konuştu. Han Sen’i buraya getirdiğinde ilişkilerini saklamayı düşünmüyordu zaten.
Ji Qingqiu nezaketen bahsetmişti, Han Sen’le ilgilenmiyordu. Ji Yanran onu tanıtamadan hemen yanında adamı tanıtmaya başladı. “Yanran, bu benim erkek arkadaşım Xue Yiyang. Xue ailesinin bir temsilcisi olarak bugün Yeşim Kalbi Sutra hakkında konuşmak için burada.”
Ji Qingqiu gürültülü bir şekilde konuşurken kasları kalkıp duruyordu.
Ji Yanran kibarda Xue Yiyang’ı kibarca selamlarken Han Sen kalbinin titrediğini hissetti. Xue Yiyang’ı, Xue Longyan’la arasındaki benzerlikleri bulmak için dikkatle süzdü.
Han Sen kısa sürede hayal kırıklığına uğradı. Aynı aileden olsalar bile birbirlerine benzemek zorunda değillerdi. Ayrıca aradan geçen birkaç yıl yüzünden Xue Longyan’ın neye benzediğini de unutmuştu.
Bi süre daha sohbet ettiler. Ji Qingqiu sohbet boyunca Xue Yiyang’ın ne kadar iyi zevkli ve şaşırtıcı bir insan olduğu konusunda destanlar yazarken Han Sen’i görmezden geldi. Rahatsız olan Ji Yanran hemen bir bahane buldu ve Han Sen’le birlikte başka bi tarafa çekildiler.
Ji Yanran Han Sen’e fısıldayarak “Kuzenim benimle sürekli rekabet etmek istiyor. Şimdi Xue ailesinden bi erkek arkadaş yaptığı için, gururla dolup taşıyor.” dedi.
Han Sen şaşırmış gibi yaparak “Bu gurur duyulacak bir şey mi?” diye sordu.
Ji Yanran dudaklarını büzerek “Sanırım bu özellikle gurur duyulacak bit şey değil ama sahneye çıkıp konuşabiliyorsa, dört aile içinde önemli bir figür olmalı.” dedi.
Ardından sahnedeki insanlar hakkında olumsuz şeyler söyledi. Sonra kısık sesle “Her değişim etkinliğinde, aileler orada konuşmaları için birkaç özel kişi seçer. Sahneye çıkanlar, ailelerdeki en iyinin de iyisi olanlar.” dedi.
Han Sen gülerek “O zaman senin de orada olman gerek.” dedi.
Ji Yanran gözlerini devirerek “Babam gençken, hep sahnede sutraları tartışan kişilerden biri olurdu. Ne yazık ki onun yeteneğini miras almamışım. Özellikle nitelikli değilim. Bu yüzden orada olmak için gerekenlere sahip değilim.” dedi.
“Kim demiş? Söz hakkım olsaydı, oraya çıkabilecek en nitelikli kişinin sen olduğunu söylerdim. Bir kez kürsüye geçtin mi konuşmana gerek kalmazdı. Sadece orada durarak insanların güzelliğin gerçek anlamını görmelerini sağlardın. O zaman her şeyi bilirlerdi. Sıkıcı konuşmalardan daha iyi olurdu, değil mi?” Han Sen flört etmede iyiydi.
Ji Yanran Han Sen’in beline sarılırken yüzünde güller açmıştı.
Ji Qingqiu ve Xue Yiyang biraz dolaştılar. Sonra yine Ji Yanran’a yanaştılar. Ji Qingqiu gülerek “Yanran, oturmak için oraya geçiyoruz. Gelmek ister misin?” dedi.
“Siz gidebilirsiniz. Han Sen ve ben burada iyiyiz.” dedi Ji Yanran gülümseyerek.
“Sanırım aşağıda olmak iyi bir şey. En azından kimse dikkat etmiyor. Yukarıda, binlerce insanın bakışları arasında kilitli kalıyorsun. Her şey oldukça garip geliyor. Yiyang önemli bir konuşma yapmak zorunda olmasaydı, gitmezdim.” Ji Qingqiu’nun kendini beğenmiş yüzü, kulağa hoş gelen sözlerinin ardındaki art niyeti ortaya çıkarıyordu.
Sonra Han Sen’e bakıp “Ah evet, sormayı unuttum. Erkek arkadaşın hangi aileden geliyordu?” dedi.
Ji Yanran “Han Sen bir Qi Gong ailesinden gelmiyor.” diye yanıtladı.
“Oh.” Ji Qingqiu bakışlarını çekip tekrar Han Sen’i görmezden geldi. Ji Yanran’a diğer endişeleri hakkında biraz daha konuştu ve ardından Xue Yiyang’la kol kola sahneye çıktılar.
Han Sen “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol, demiş Mevlana hazretleri. Ji Qingqiu oldukça güzel ama kişiliğinin görünüşüyle uzaktan yakından alakası yok.” dedi.
Ji Yanran gülerek “Onu suçlayamazsın. Çocukluğundan beri tek istediği benimle rekabet etmek. Başarılı bir adam bulmak zor. Asıl gelip hava atmasaydı şaşardım.” dedi.
Han Sen şakacı bir tonda “Yani benim başarısız bir adam olduğumu mu iddia ediyorsun?” diye sordu.
“Kalbimde sen sadece başarılı değil, en iyisisin. Ama buradaki aileler için sahnede diğerlerine konuşma yapmak büyük bir onur.” Ji Yanran gülüp devam etti. “Ayrıca Xue ailesi kendilerini her zaman üstün görür. Diğer ailelerden daha iyi olduklarına inanırlar. Xue Yiyang’ın gözlerinin arşa yükseldiğini görmedin mi?”
Ji Yanran “4 aile aynı kökenden geldiği için, Xue ailesi kendilerini birincil soy olarak göstermeyi seviyor. Ayrıca kanlarında diğerlerinin asla öğrenemeyeceği sır ve gizemleri taşıyorlar.” dedi.
“Hangi sırlar?” Han Sen’in kalp atışları hızlandı.
“Don Sutrası.” diye yanıtladı Ji Yanran.
Han Sen Buz Derisi demediği için rahat bir nefes aldı.
Ji Yanran hemen ekledi. “Ama Don Sutra’yı öğrenmek kolay değil. Kayıtlı tarihin tamamında sadece birkaç kişi tekniği anlayabildi. Bu yüzden Xue ailesi son zamanlarda tüm aile öğrenebilsin diye Don Sutra’yı bir hiper gen sanatına dönüştürmeye çalışıyor. Son birkaç yılda sonuçlar elde ettiklerini ve Buz Derisi adlı bir hiper gen sanatı türettiklerini söylediler. Ama kimse Xue ailesinden birinin bu gen sanatını kullandığını görmedi.” dedi.
Han Sen’in kalbi güm güm etti ve ‘Demek öyle. Yani Xue Longyan gerçekten de Xue ailesinden.’ diye düşündü.