Bölüm 541 – Xue Ailesinin Buz Derisi

Çevirmen: Zebani

Ji Yanran da kibarca “Weiwei Abla.” dedi ama içinden şaşırmıştı. Han Sen’in Lin Feng’le uğraşması arkadaşlıklarının samimi olduğunu gösteriyordu.

‘Han Sen, Lin Weiwei hakkında çok bir şey bilmiyor gibi.’ diye düşündü Ji Yanran. Lin Weiwei, Lin Feng’in halasıydı. Lin Feng daha ün kazanmamışken, Lin Weiwei çoktan deha olduğunu kanıtlamıştı. Lin Feng’den on yaş büyüktü.

Lin Weiwei, erkekleri parmağının ucunda oynatmakla ünlü bir haspaydı*. Ancak son iki yıldır aşkın olarak yükselmeye hazırlandığı için düşük profil tutuyordu.

*: kelimenin orijinali minx. Haspa ve fingirdek kız anlamına gelmekte. Fingirdek kız çok saçma olacağı için haspayı tercih ettim.

Han Sen, Lin Weiwei’yle ilk defa tanışıyor olsa da Lin Feng’in dehşete düşmüş tavırlarından bu kadınla ters düşmemesi gerektiğini anlamıştı.

Dördü sohbet etmeye başladı. Xue Yiyang ve Ji Qingqiu ise çoğunlukla görmezden gelindi. Bu da haliyle Xue Yiyang’ın huysuzlaştırdı.

Xue ailesinin her nesli Qi Gong öğreniyordu ve sıradan insanları bir görmeseler de, insanları kendi yüksek standartlarına göre yargılamaktan çekinmiyorlardı.

Lin Feng’in konuşmasını takdir ettiği için onu grubuna çağırmıştı. Han Sen ise bir Qi Gong soyundan değildi ve değerini henüz kanıtlamadığı için onu davet etmemişti.

Lin Feng ve Lin Weiwei’nin kendisini görmezden gelip Han Sen’le samimi bir şekilde sohbet ettiğini görmek ağrına gidiyordu.

Dördü kendi aralarında sıkıca sohbet ettiği için Xue Yiyang ve Ji Qingqiu katılma fırsatı bulamıyordu.  Xue Yiyang etrafa iyice baktıktan sonra yüksek sesle “Lin Feng’in Qi Gong’u oldukça iyi ve anladığım kadarıyla sen de onun en iyi arkadaşısın. Senin de bi Qi Gong öğrendiğini varsayıyorum. Bir düello atalım mı?” dedi.

Han Sen’in etrafındaki insanlar birden Xue Yiyang’a döndü. Ji Qingqiu da erkek arkadaşını desteklemek için “Oturmaya mı geldik? Bırakın Yanran’ın erkek arkadaşının marifetlerini herkes görsün.” dedi.

Ji Qingqiu’nun Han Sen’in erkek arkadaşını yenme ihtimalinin yüzde bir dahi olmadığına inanıyordu. Xue ailesinde herkes elitti ve Ji Qingqiu’nun gözünde sadece Lin Feng onunla aşık atabilirdi.

Han Sen gibilerinin Xue Yiyang’la rekabet etmeyi düşünme hakkı bile yoktu.

Özellikle Ji Yanran’ın erkek arkadaşı olduğuna dikkat çekti ki, Han Sen dayak yediğinde insanlar dayak atanın onun erkek arkadaşı olduğunu anlayacaktı.

“O kadar çok düello atmak istiyorsan, bana gel.” Lin Weiwei gözlerini kıstı ama parlak gülümsemesi değişmedi.

Xue Yiyang kaşlarını çattı. Kendi yeteneklerine güven duymasına rağmen henüz karşısındaki gibi İkinci Sığınağın zirvesinde duran ve aşkın olmaya hazırlanan birine denk değildi.

Ji Qingqiu gülümseyerek “Weiwei abla, bırakalım erkek erkeğe halletsinler işlerini. Biz sadece bizden yararlanmalarına izin vermemesi gereken güzel kızlarız.” dedi.

“Hangi ailedensin sen? Buralarda kimin patron olduğunu bilmiyor musun? Sen kimsin ki bana abla diyorsun? Aile katmanlarına ve akraba bağlarına göre, bana teyze demeliydin. Aptal mısın yoksa kuralları dahi bilmiyor musun?” Lin Weiwei gerçekten de küçük şeytani bir kızdı ve ruh hali bir anda 90 derece değişebiliyordu. Sıcakkanlı yüzü bi anda buz gibi oldu.

Ji Qingqiu’nun yüzü domates gibi kızardı. Utançtan yer yarılsa da içine girsem diye düşünüyordu. Ji Yanran da Weiwei Abla dediği için kendisinin de diyebileceğini düşündü. Sonuçta daha samimi bir tabirdi.

Lin Weiwei zaten ikisinin varlığından bıkmıştı. Bu yüzden daha fazla kibar kalma niyeti yoktu.

Ji Qingqiu’nun aşağılanması Xue Yiyang’ı çileden çıkarmıştı. Bedenin dondurucu bir aura çevreye saçıldı. Bakanların tüylerini diken diken eden türdendi.

“Sana dedim: dövüşmek istiyorsan gel benimle dövüş.” Lin Weiwei auradan bir gram etkilenmemişti ve ayağa kalkıp ona haddini bildirmeye hazırdı.

Bir değişim etkinliğinde düellolar normaldi ama millete huzursuzluk vermek pek kabul edinilebilir bir davranış değildi.

“Weiwei Abla, bana bırakın. Güzel bir kadın olduğunuzu söylerken haklıydı. Bu yüzden küçük bir çocukla dövüşüp kendinizi onun seviyesine indirmeyin.” Han Sen o anda ayağa kalktı ve Lin Weiwei’ye gülümsedi.

Lin Weiwei şok oldu. Lin Feng’in basını salladığını görünce tekrar oturup “Küçük Sen Sen, seni izleyeceğim.” dedi.

Lin Weiwei’nin Han Sen için kalkmasının sebebi, Xue Yiyang’ın Lin Feng’in onunla olan samimiyetini hazmedemediğinden Han Sen’e bulaşmasıydı. Yoksa yeni tanıştığı birine yardım etmezdi. Han Sen’in korkmadan ayağa kalktığını görünce şaşırdı.

Ji Yanran, Han Sen ve Xue Yiyang’ın dövüş alanına çıkışını izlerken gergin hissediyordu. Han Sen yetenekli bir savaşçı olmasına rağmen karşısındaki 4 ailenin en güçlü ailesinin bir ferdiydi.

Xue ailesi çok ünlü olmasa da gücünü kanıtlamak için üne ihtiyaç duyan bir aile değildi. Kibirliydiler ve kibirleri kadar da güçleri vardı. Bilgi ve güç açısından Xue ailesinin bir nesli başka bir ailenin üç neslini katlayabilirdi.

Bugünlerde Qi Gong, İttifak için giderek daha önemli bir hâle geliyordu. Kişinin genlerinin güçlenmesinde oldukça faydalıydı. Bu da kaliteli bir Qi Gong’a sahip oldukları için Xue ailesinin değerini artırıyordu. Aksi takdirde Ji ailesi Xue ailesiyle ilişkilerini geliştirmeye dikkat etmezlerdi.

Xue Yiyang’ın 3 konuşmasını dinledikten sonra herkes onun Qi Gong’unun ne kadar güçlü olduğunu anladı. Sıradan birinin ona karşı çıkmaya götü yemezdi.

“Küçük Feng Feng, Küçük Sen Sen cidden onu yenebilir mi?” Lin Weiwei Xue Yiyang’ın gücünün farkındaydı ama Han Sen’in gücü hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

Lin Feng “Bilmiyorum. Ancak kendi seviyesindekilere karşı asla kaybetmez.” diye fısıldadı.

Lin Feng’in bu sözleri, sadece Lin Weiwei’yi değil diğer ailelerin gençlerini de şok etti. Han Sen’i daha dikkatli bir şekilde süzmeye başladılar.

Daha önce tek bildikleri Ji Yanran’ın sevgilisi ve Lin Feng’in kankisi olduğuydu. Qi Gong soyundan bile değildi. Ondan dolayı çok ciddiye almamışlardı.

Han Sen’in Xue Yiyang’ın rakibi olacağını kimse tahmin edemezdi. Kimse Xue Yiyang’ın dövüş gücünü bilmese de ailesi onların tahmin etmeleri için yeterliydi. Qi Gong ile sahip olduğu güç, şüphesiz rakiplerini ezerdi.

Ama Lin Feng, Han Sen hakkında çok net konuşmuştu. Bu da milletin aşırı merak etmesine neden oldu.

Han Sen sahneye çıktıktan sonra sakince Xue Yiyang’ı süzdü. Geçtiği onca ölüm kalım anından sonra başkalarının boş laflarının ve kışkırtmalarının ne kadar önemsiz olduğunu fark etmişti. Bu nedenle kendisine laf atıldı mı pek kâle almazdı. Xue Yiyang’ın Buz Derisini özellikle merak ettiği için kabul etmişti. Kendi öğrendiği Buz Derisiyle onunki arasında bi fark var mı öğrenmek istiyordu.

Büz Derisini öğrendiği keşfedilirse büyük ihtimalle Xue ailesinin düşmanı olacaktı. Böyle bir duruma düşmeden evvel düşmanının genel gücünü ölçmek iyi olurdu.

Xue Yiyang’ın çevresinden soğuk bir rüzgar esmeye ve bakışları dondurucu bir soğuk yaymaya başladı. Teni buz gibiydi ve tüm vücudu sanki soğukluk ruhuna işlemiş gibi garip bir his veriyordu. Buzdan oluşmuş bir iblise benziyordu.

Çevredekilerin çoğu istemsizce bi adım geri çekildi. Biri şok içinde “Bu, Don Sutra’dan türetilmiş Buz Derisi olmalı. Gerçekten bizim miraslarımızı aşan ve kavrayamayacağımız kadar güçlü bir kodeks.” dedi.