Super God Gene - 0550
Bölüm 550 – Yalnız Suikast
Çevirmen: Zebani
Yang Manli gergindi. Karatanrı Sığınağı’nın kuvvetleri çok absürttü. Zindeliği 100’ü aşmış 7 evrimciyle beraber 200 güçlü evrimci, Tanrıça Sığınağı için resmen doğal afetti.
Han Sen teslim olursa ne tepki vereceğini bilmiyordu. Büyük ihtimalle rahatsız olur ve üzülürdü.
Qing Amca, Han Sen’in tek başına doğru düşmana ilerleyişini izlerken derin düşüncelere dalmış gibiydi.
Zhu Ting geriye doğru bir adım sendeledi. İşler kötüye giderse topuklamaya hazırdı.
Zhu Ting ‘Han Sen, kanki bilirsin vefasız adam değilimdir ben. Düşman çok güçlü ama kaçıp hayatta kalırsam gelecekte intikam alabilirim.’ diye düşündü.
Han Sen Karatanrı’yla arasında sadece on metre kaldığında durdu. Hasmına bakarak “Ey Karatanrı! Sen kimsin de sığınağımı kuşatma cüretinde bulunuyorsun? Son düellomuzda seni eşek sudan gelinceye kadar dövdüğümü nasıl da unuttun öyle!” dedi.
“Kaybetmekten utanmıyorum! Atalarımız ne demiş: Son gülen iyi güler. Ve son gülen ben olacağım!” dedi Karatanrı alaycı bir tonda. “Bireysel gücünün harika olduğunu kabul ediyorum, lâkin şu an birebir düello yapmıyoruz. Şimdi teslim olursan hayatını bağışlarım. Teslim olmayı reddedersen… Dostlarına son bir kez daha bak, çünkü onlar da senin gibi yarını göremeyecek!”
“Ardınızda sıraya dizilmiş olan elemanlara güvenerek böyle konuştuğunu düşünüyorum.” dedi Han Sen Karatanrı’nın askerlerine bir bakış atarak.
Karatanrı küçümseyici bir kahkaha atarak “Evet, aynen öyle. Zindeliği 100’ü aşmış altı evrimcimle beraber zindeliği 60’ın üzerinde olan 237 evrimcim var. Sığınağını yok etmek su içmek kadar kolay olacak.” dedi.
Tanrıça Sığınağı’ndan endişeli sesler duyulabiliyordu. İlk başta yalnızca Qing Amca, Yang Manli ve Zhu Ting düşman güçlerinin tam olarak farkındaydı. Şimdiyse Karatanrı’nın sözleriyle birlikte halkın kalanı da içinde bulundukları tehlikenin ciddiyetini anladı. Haliyle korkmuşlardı.
Tanrıça Sığınağı’nda zindeliği 60’ı aşmış sadece on kişi vardı ve 100’ü aşan tek kişiyse Han Sen’di.
Lâkin karşılarında zindeliği 100’ü aşmış tam yedi kişi duruyordu. Güç farkı saçmaydı.
“Bugün bir savaş olacak anlaşılan.” Han Sen ifadesiz bir yüzle Karatanrı’nın konuşmasını bekledi.
“Bana diz çök, günahların için af dile ve bana sığın. Bunları yaparsan canını bağışlarım.” Karatanrı alaycı bir sırıtışla Han Sen’e baktı.
Bugün Han Sen’in ölümüyle yetinme niyeti yoktu, tüm sığınağı ele geçirecekti. Han Sen teslim olmayı kabul ederse, kaynak harcamadan sığınağı alabilirdi.
Han Sen gülerek “Çok yazık.” dedi.
Karatanrı soğuk bir tonla “Yazık olan ne?” diye sordu.
Han Sen “Yakında güvendiğin dağlara kar yağdığını göreceksin. Bir daha gülme fırsatının olmaması ne kadar da yazık.” dedikten sonra bir Arap atı kadar hızlı bir şekilde Karatanrı’ya doğru koşmaya başladı.
“Kafayı mı yemiş?!” Tanrıça Sığınağı’nın insanları şaşkınlık içinde haykırdılar. Han Sen’in tek başına hücum etmesi akıllarının ucundan dahi geçmemişti.
Zindeliği 100’ü aşmış yedi kişi ve 60’ı aşmış 237 elit evrimci vardı. Karatanrı’nın ordusu bir kayaysa, Tanrıça Sığınağı bir sepet yumurtaydı. Han Sen’in saldırısı intihardan farksızdı.
Karatanrı “Bu ne cüret!” diye haykırdı. Altı üstün evrimciye Han Sen’i kuşatmalarını emrederken siyah uzun kılıcıyla saldırı pozisyonu aldı.
Karatanrı’nın gözünde, Han Sen intihar bombacısı gibi gözüküyordu. Hasmının gücü hakkındaki anlayışına dayanarak, bir orduya tek başına dalmasının hiçbir mantıklı sebebi olmadığını düşünüyordu.
Kişi ne kadar güçlü olursa olsun, özünde yine tekti. Karatanrı, böyle savaşlarda komutanın askeri yeteneklerinin bireysel gücünden daha önemli olduğuna inanıyordu.
Şu anda yaptığı şey de tam olarak ordusunu kullanarak Han Sen’i ezmekti.
Han Sen’in intihar saldırısında bulunduğunu düşünen tek kişi Karatanrı değildi, civardaki herkes öyle düşünüyordu!
“Manyak… Bu adam manyakların bayrak sallayanı!”
“Garibanın kaderi de gariban olurmuş derler. Şaşırmadım doğrusu. Kimse ona kafalama dalmasını söylemedi.”
“O yokken kapıyı açıp Karatanrı için kırmızı halı sermeliyiz. Han Sen’i toprakla bir ettikten sonra bizi de gömmesin.”
“Aynen! Açın lan kapıyı. Hadi onları bizzat karşılayalım.”
Birkaç kişi kapıları açmak için hareketlendi.
“Bu kapıya yanaşanı bizzat kefenlerim!” Yang Manli ilerleyenlere kükredi.
Kapıyı koruyan Tanrıça Ordusu silahlarını çekerek kapıya yanaşanlara döndü. Bu hareket halkın tırsarak geri basması için yeterliydi.
“Lider Yardımcısı Yang! Han Sen kollarını açarak ölüme koşuyor. Onunla birlikte ölme gibi bir niyetimiz yok. Kapıyı hepimizin iyiliği için açmak istiyoruz.”
“Evet, Han Sen yarını görmek istemiyor olabilir ama biz istiyoruz!”
“Ah Lider Yardımcısı Yang, fıstık gibi hatunsun. Böyle bir adamın emrinde kıyma kendine!”
…
Kapıya yaklaşacak kadar yürekli olmasalar da, Yang Manli’yle tartışmaktan çekinmiyorlardı.
Yang Manlı soğuk bir tonla “Şimdi boş yapmak yerine, Karatanrı’yı yendiğimizde ne olacağı konusunda endişelenmelisiniz.” dedi.
Bu cevabı alan sıradan insanların tüyleri diken diken oldu. Ancak bir kişi korkmadan “Lider Yardımcısı Yang, fazla hayal kurduğunuzu düşünmüyor musunuz? Karatanrı ordusu aşırı güçlü ve Han Sen yakında ölecek. Ama onları yenebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Güldürmeyin beni!” dedi.
“Aynen, sadece hayal kuruyorsun!” Tanrıça Ordusunu bırakanların çoğu bu konuda hemfikirdi.
Kapının dışında, Han Sen silah veya zırh bile çağırmadan düşman ordusuna koşuyordu.
Altı evrimci, Han Sen’le çarpışmak için ileri atıldı. Canavar ruhu silahlarını çağırdılar ve tüm güçleriyle saldırdılar.
Lâkin Han Sen’in hızı şaka değildi. Üstelik bu hızına rağmen keskin dönüşler yapabiliyordu. Ani kaçınma hareketleriyle kendisine doğru gelen iki saldırıyı savuşturdu ve Karatanrı’ya doğru koşturmaya devam etti.
Dört evrimci, Han Sen’in ilerleyişinden paniğe kapıldı ve hemen durdurmak için önüne geçmeye çalıştılar.
Ama Han Sen bir kuş kadar çevikti ve bu çevikliğini son hızda bile koruyabiliyordu. Onu durdurmaya çalışan dört evrimciyi geçmesi sadece bir saniyesini almıştı.
İnanılmaz hızlıydı!
İnanılmaz güçlüydü!
Altı evrimciden biri bile Han Sen’i durduramadı. Şimdi, bu yalnız suikastçının önünde tek bir engel kalmamıştı. Duraksamadan Karatanrı’ya ilerledi.
“İmkânsız!” Karatanrı şok oldu. Son dövüşlerinin üzerinden az zaman geçmişti ama gücü yine artmıştı. Bu güçlenme hızı mantık dışıydı!