Sono Mono, Nochi Ni… - Bölüm112
Çeviri: Kylerxy Düzenleme: Friolero
Halka Açık İnfaz
Bodrumdan çıktık, atlı bir arabaya bindik ve kaleyi terk ettik. Halka açık infaz şehirden uzak olmayan otlak bir alanda yapılacaktı.
Arabadan ilk kez bu şehrin durumunu görüyordum. Binalarda sıra dışı hiçbir şey yoktu ama etraftaki atmosfer bana huzursuz bir his veriyordu. Kentsel alanlar hiç kalabalık değildi. Sanki hayalet kasaba gibi, çok sessizdi.
Burada ve orada birkaç canavaradam vardı ama onlardan çoğu kadın, çocuk ve yaşlı kişilerdi. Belki de savaşta yer almak için tüm sakinleri ayrıldığından şehrin durumu bu haldeydi.
Vagon şehirden çıkar çıkmaz sorum yanıtlanmıştı. Sayısız, tamamen silahlanmış canavaradamlar otlaklarda saflar oluşturmuştu.
Vagon canavaradam denizini yararak ön saflara ilerliyordu. Birkaç canavaradam geçerken bize tamamen sinirli gözlerini doğrultmuştu. Böyle bakışlar altında vagonumuz en ön safa ulaştığında durdu.
Vagonun kapısı açıldı. Vagondan çıktığımızda mızrak tutan sıra hareketlerimizi kısıtlamaya hazırdı. Yuhalamalar her taraftan bize yağıyordu.
‘’Öldür!! İnsanları öldür!!’’
‘’Onları öldür!! Onları öldür!!’’
‘’Bize kanı göster!! O pis insanların kanlarını!!’’
Genel olarak konuşmak gerekirse, böyle sözler her yerden gelmeye başlamıştı. Onlara bir bütün olarak bulaşmış ve bu yerdeki bütün canavaradamların öfkeleri bize doğrultulmuş gibi görünüyordu.
Neden insanlardan bu kadar nefret ediyorlar? Sebebini bilmiyorum ama şimdilik birikmiş duyguları bizim benliğimiz dışımızda gözleri önlerinde duran iki insanaydı.
‘’SESSİZ OLUN!!’’ (Deizu)
Ses yüksek değildi ama bu sözler bir kere yankılandıktan sonra bu yeri dolduran yuhalamalar durdu.
Bu sözleri söyleten kişiye baktım. Hareketini engellemeyen siyah zırh, kan rengi gibi kırmızı pelerin ile ödün vermeyen grubun başındaki kişi Deizu lüks olarak inşa edilmiş bir çadırdan çıkıyordu. Her zamanki gibi önündeki açık bir alana getirildiğimizde tamamen öfkeli gözlerle bize bakıyordu.
‘’ZAMAN GELDİ… TÜM HAZIRLIKLAR TAMAM GİBİ GÖRÜNÜYOR. KEYİFLENİN!! ÖLÜMDEN DAHA ÇOK ŞEY ARZULUYORUZ!!’’ (Deizu)
Deizu bir elini kaldırdığı ve bunu ilan ettiğinde yanıt olarak arkamızdaki canavaradamlardan bir yuhalama dalgası geldi. Durmak için tekrar elini kaldırmadan önce böyle küfürleri yememize izin verdi, ortam sessizleşti.
‘’ŞİMDİ… SÖZÜMÜ DÜZGÜN BİR ŞEKİLDE TUTACAĞIM’’ (Deizu)
Deizu görüş alanımıza rehberlik ederek daha önceden geldiği çadırın yanındaki başka bir geniş çadırı işaret etti. Gösterdiği yöne doğru baktım.
Demir kafesin içerisinde bizimle aynı şekilde kelepçelenmiş yaklaşık yirmi canavaradam vardı.
Onlar ılımlı gruptan insanlar mı? İçinde bazı tanıdık yüzler var, Marao ve saklanma yerinde daha önceden tanıştığım kişiler. Barro-san da bir nedenden dolayı kafesin içinde. Sol yanağında el benzeri kırmızı bir iz vardı.
Marao sana vurdu mu?
Böyle bir şey düşünürken Marao bizi fark etti, önündeki demir çubukları iki eliyle tuttu ve ağlayacakmış gibi görünen bir ses çıkardı.
‘’Üzgünüm!! Benim yüzümden böyle bir şey oldu, üzgünüm!!’’ (Marao)
Bu yerde ölme niyetim olmadığından senin özür dilemene ihtiyacım yok. Ama sormam gereken bir şey vardı.
‘’Bu senin hatan değil. Daha da önemlisi, Meru’ya ne oldu?’’ (Wazu)
Kafesin içinde Meru’yu görmemiştim. Eğer Meru’ya körü bir şey olduysa ben…
Buradaki herkesi katledeceğim.
Çevreyi öldürme niyeti ile sardı. Marao ve çevredeki insanlar kanın susuzluğu ile acı çekti. Grave-san ‘’Phew’’ yaparken Deizu yine ayı ifade ile kalmaya devam etti.
Marao hala korkarken soruma cevap verdi.
‘’M-Meru hakkında, biz yakalanmadan önce kaçtı’’ (Marao)
Anlıyorum… Meru’nun güvende olması için dua ederken havaya baktım ve havadaki öldürme niyetini kaldırdım.
Baktığım yönde kanat çırpan ufak bir nesne olduğunu fark ettim. Oradan daha uzakta durmalısın.
‘’Çok çok özür dilerim… Sizi de bu duruma sürükledik… Beni suçlayabilir, lanetleyebilir ya da başka bir şey diyebilirsiniz…’’ (Gio)
Kafasını indiren ve kafesin içinden bunu söyleyen bir canavaradam vardı. Kafesin içindeki diğer canavaradamlar arasında bir aslan gibi fiziksel özellikler ve kulakları ile en iyi fiziğe sahip olandı. Kaliteli görünen kıyafetler de giyiyordu. Belki de Marao’nun babası Gio Leganile idi.
‘’Baba!!’’ (Marao)
Üzgün bakışlarla Marao başını eğerek babasına böyle söyledi. Bize seslenen tek kişi onlar değildi.
‘’’’’’Grave…’’’’’’
‘’Ritto, Putti, Lura, sizi güvende gördüğüme sevindim!!’’ (Grave)
Grave-san eşi olan üç kadının güvenini tazelemek için bir gülümseme gösterdi.
Onları çağırmasından yola çıkarak, en büyükleri gibi görünen tilki kulaklı kadın Ritto-san, ayı kulaklı ve çocuksu yüze sahip olan Putti-san, hepsi hizmetçi kıyafetleri giyiyordu.
Önümüzde gözyaşları dökerken birbirlerine sarıldılar.
‘’İstemiyorum… Grave’in ölmesinin istemiyorum…’’ (Putti)
Putti’nin yürek burkan sesi duyuldu ama cellatlar onun yalvarmalarını görmezden gelerek bize yaklaşmaya devam ediyorlardı.
Kafaları bir bezle kaplı büyük bir kılıcı tutan iki cellat vardı. Kılıçlarını yükseltirken Grave-san benim hemen yanımda duruyordu. Bir sinyal ile etrafımızı saran canavaradamlar kafamızdan bastırarak bizi diz çökmeye zorladılar.
‘’YAP!!’’ (Deizu)
Deizu bu sözleri söyler söylemez büyük kılıç kafamıza doğru geldi.