Sono Mono, Nochi Ni… - Bölüm116
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: Reira
Onu Ne Yaptı? [Kızgın]
Görünüşe göre ben baygınken savaş alanı değişmişti. Etrafıma baktığımda bunu çok iyi anlamıştım. Ilımlı gruptan diğer kişiler de savaşa katılmıştı.
Sarona-san, Yuyuna ve Ruruna muhteşem iş birliği ile birbiri ardına ödün vermeyen gruptan kişileri havaya uçurmaya devam ediyordu.
Naminissa ve Narellina da zarif ve nazik bir şekilde savaşıyorlardı. Ama tabii ki herkes rakibinin canını almıyordu.
Böyle bir durumu görüp rahatladığımda birbiri ardına önümü engelleyen canavar adamları yumruklamaya devam ettim.
Yeri tekmeledim ve ilerledim. Şimdi ise savaş alanında en yoğun savaşın gerçekleştiği yeri hedefliyordum. Bu yer Haosui ve Grave-san’ın Deizu ile savaştığı noktaydı.
Haosui’nin daha da zayıfladığını biliyordum ama ikisinin Deizu’ya düzgün bir saldırı yapamaması olağandışıydı. Ne kadar tekme, yumruk ya da kesme tutturduklarının bir önemi yoktu, Deizu’nun bedeninde tek bir çizik bile bırakamamışlardı. Yüksek savunma gücüne sahip gibi görünüyordu.
Ancak Deizu da anlamlı bir saldırı yapamamıştı. İkisinin hızına ayak uyduramamıştı. Dolayısıyla ne tür saldırı yaparsa yapsın hepsi anlamsızdı. Bu savaş hıza karşı gücün bir temsiliydi.
Bu yere ulaştım ve Haosui ve Grave-san’a seslendim.
“Siz ikiniz lütfen etraftaki ılımlı grup insanlarına yardım edin! Burayı bana bırakın!” (Wazu)
İkisi dikkatlerini bana çevirdiklerinde savaşa geçici olarak mola verdiler.
“Tamam!” (Haosui)
“Sonunda uyanmışsın. Öyleyse bu yeri sana bırakıyorum!” (Grave)
İkisi ılımlı grup insanlarına yardım etmeye koşmadan önce onaylamak amacıyla kafalarını salladılar.
Savaş alanında içinde sadece ben ve Deizu’nun bulunduğu bir boşluk yaratılmıştı. Savaş alanına koşan ikisinin figürünü onayladıktan sonra gözlerimi Deizu’ya çevirdim. Her zamanki kızgın gözleri ile bana bakıyordu.
“İNSANLAR ARASINDA BİR CANAVAR VAR GİBİ GÖRÜNÜYOR.” (Deizu)
“Ne kadar kaba!” (Wazu)
Kim canavar? Ben sadece normal bir insanım… Hayır, şu anda beni normal bir insan olarak çağırmak çok zor…
“ANCAK, HİÇBİR İNSAN BU YERDEN CANLI AYRILMAYACAK!” (Deizu)
Sesinin şiddeti bir anda arttı.
“CANAVAR ADAMLARIN HATRI İÇİN… BARIŞ İÇİNDE YAŞAYAN BİZİM İÇİN… İNSANLAR… GEREKSİZLER!” (Deizu)
Deizu hemen kükreme benzeri bir ses ile bağırırken bana saldırdı. Her şeyi kesebilecek kadar uzun pençeleri, kütük kadar kalın kolları ile birlikte büyüyordu ve bu şekilde pençeler bana tepeden yaklaşıyordu. Beni bununla öldüremezsin.
Bu pençeleri özel hiçbir şey yapmadan kabul ettim. Saldırısı bedenimi parçalayamamıştı ve bunun yerine pençeleri bedenine dokunduğu an parçalara ayrılmıştı.
Şey, böyle olacağını düşünmüştüm, bu yüzden özel bir şey yapmadım. Ama bu Deizu için farklı bir sonuçtu. Yüzünde şaşkın bir ifade ile kırılan pençelerine bakıyordu. Öfke ve nefret ile karışık gözlerini bana yöneltti.
“NE YAPTIN?!” (Deizu)
“Özel hiçbir şey yapmadım, sadece normal bir şekilde burada durdum.” (Wazu)
“BU OLAMAZ. İNSAN; BEN CANAVARADAMLARIN EN ÜSTÜNÜYÜM, BUNA İNANAMAM!” (Deizu)
Böyle söyledi ve diğer elini bana doğru salladı ama sonuç yine aynıydı.
“Bu işe yaramaz.” (Wazu)
“OLAMAZ! İMKANSIZ! BÖYLE BİR ŞEY İMKANSIZ!” (Deizu)
Deizu gerçeği kabul edemedi ve büyük bir sarsıntı geçirdi, sertçe başını kaşıdı. “Gaara!” diye bağırdı ve gözlerindeki daha fazla nefreti bana gösterdi. O an gözlerim Deizu’nun içindeki daha güçlü bir büyüyü yansıtıyordu.
“KAYBETMEYECEĞİM, KAYBEDEMEM! AŞAĞILIK BİR İNSANA KAYBEDEMEM! KAZANMAK ZORUNDAYIM. GEÇMİŞTE BENDEN ALINANLAR İÇİN, KAYBEDEMEM!” (Deizu)
Geçmişte alınan? O ne? Böyle düşündüm ama… Gözlerim onun büyü gücünün renginin değişmesinden kendinden geçmişti. Kırmızı siyah olan büyü gücü tamamen siyah olmuştu.
Deizu’nun bedeni de aynı zamanda değişiyordu. Bedenindeki çatlak izleri gittikçe kalınlaşıyor ve tüm bedeni siyah büyü gücü gibi siyahlaşıyordu.
Yeni pençeleri büyümüştü, rengi kırmızımsı siyahtı. Altın saçları da siyaha dönerken sırtı daha da büyüdü. Gözlerinde artık kırmızı bölgeler yoktu, her şeyin rengi siyaha dönmüştü.
“ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ÖLDÜR. ONLARIN. HER. BİRİNİ…” (Deizu)
Deizu’nun kükremesi savaşın her yerinde yankılandı. Yeri sarsacak kadar yüksekti.
Deizu tam gücünde saldırı hazırlamak için duruşunu eğerken tırnaklarının içine siyah büyü gücü akıyordu. Tırnakları büyü gücünü emiyor ve zifiri karanlığa değişiyordu.
Tamamı zifiri karanlık olunca tüm hızıyla bana saldırdı ve beni parçalamak için tırnaklarını savurdu. Hızı ve gücü daha öncekinden daha fazlaydı.
Kollarımla saldırısını karşıladım ve ilk seferki olay gerçekleşti.
Tırnakları karşılayan kıyafetlerimin bir kısmı yırtılmıştı. Tabii ki kollarımda tek bir tane bile çizik yoktu.
Biraz üzgün hissediyordum. Bu kıyafetleri kendim yapmıştım. Kıyafetler benim hem mutlu hem üzgün olduğum zamanların ürünüydü. Anlıyorum… Sanırım bunu biraz ciddiye almak zorundayım.