Sono Mono, Nochi Ni… - Bölüm140
Çevirmen: Kylerxy Düzenleyen: Reira
Suçlu Hissetmek
“Hapşu!” (Wazu)
Bu şehrin kalesine doğru yol üzerindeyken aniden sebepsiz yere hapşırdım ve ürperdim.
“Soğuk algınlığına mı yakalandınız Wazu-sama?” (Naminissa)
Naminissa durumum hakkında endişelenerek sordu.
“Hayır, aniden bir nedenden dolayı sırtımda bir ürperti hissettim…” (Wazu)
“Şu anda kaleyi indirmeye gidiyoruz, bu yüzden hastalanamazsınız. Vücudunuzu sıcak tutmak için hepimiz Wazu-sama’ya sıkıca sarılalım!!” (Naminissa)
“Hadi yapalım!”
“Hayır, ben iyiyim, ben iyiyim!” (Wazu)
Sesimi yükselttim ve elimi sallayarak reddettiğimi belirttim. Birçok insanın olduğu bir sokakta böyle utandırıcı bir hareketi yapmayacağım. Hayır, etrafta insanlar olmasa da bu sorun olmadığı anlamına gelmiyor.
Daha da önemlisi çok yakında kaleye saldıracağız ama kimseden gerginlik hissetmiyorum…
“Çünkü Onii-chan burada!” (Kagane)
“Eh…? Ne..?” (Wazu)
“Huh? Yanlış mıyım? Çünkü Onii-chan’ın yüzü sanki ‘herkes neden her zamanki gibi rahat’ der gibi… Bu yüzden sorunu yanıtlamaya çalıştım?” (Kagane)
Nasıl anlayabildi? Yüzüm böyle bir ifade mi sergiliyor? Hayır, belki de Kagane aklımdan geçenleri okuyor!! Ama bu…
“Onii-chan, aklını okuyamam!” (Kagane)
…Okudu! Kagane kesinlikle aklımı okuyor!! Bu da ne? Korkutucu…
Şüpheli bir şekilde ona bakarken Kagane kaşlarını çattı.
“Gerçekten aklını okuyamam!! Ben senin küçük kız kardeşin değil miyim? Ben doğduğumdan Onii-chan gidene kadar yanında değil miydim? İfadelerini bir raddeye kadar anlayabiliyorum.” (Kagane)
Acaba bu doğru mu…
“Bu gerçekten doğru!! Şey, bunun kardeşler ve bizim aramızdaki aşkın gücü arasındaki katı bağdan dolayı bu tekniğin mümkün olduğunu söylemeliyim!” (Kagane)
Kagane sanki bundan gurur duyuyormuş gibi göğsünü kabartarak söyledi. Diğer üyeler böyle bir Kagane’yi kıskanmış gibi görünüyordu. Tahminime göre diğer üyeler hala ifadelerimi yargılayamıyorlar.
Şey, sadece Kagane ise bunun hakkında endişelenmeme gerek yok. Derin bir nefes aldım ama daha sonra aniden düşündüm.
(Acaba herkes aklımı okusaydı neler olurdu..?)
Biraz korkuyorum…
“Endişelenme Onii-chan! Çünkü herkes her zaman Onii-chan’a karşı pozitif olacak!” (Kagane)
Sana söylüyorum, lütfen aklımı okuma!
Böyle etkileşimler içerisindeyken kaleyi hedefleyerek şehir içinde hareket ediyorduk. Sadece canavar adamları değil, bu şehrin vatandaşlarına da zarar veren askerlerin görüntüleri vardı.
Amacımız kalenin içerisindeki bu durumun elebaşına saldırmaktı bu yüzden acele etmemiz gerekiyordu. Ancak yürürken birkaç taş aldım ve onları uzaktan askerlere doğru fırlattım.
Yaşayacaklardı çünkü taşı atarken onların hayatlarını almayacak kadar kendimi tutuyordum. Yine de bir ya da iki kırıkları olacaktı. Umarım Grave-san’ın grubu bu konu hakkında yakın zamanda bir şeyler yapabilirler.
Böyle şeyler yaparken ilerliyordum. Hareketlerimi fark eden Haosui beni taklit etti. Kagane ise bir şeyler mırıldandı ve sihrini çağırırken taşları attı. Böyle devam!
Kale kapısını görebileceğimiz bir yere geldiğimizde durdum.
“Şimdi kaleye gireceğiz bu yüzden ne yapmalıyız?” (Wazu)
“Ne demek istiyorsun?” (Sarona)
Sarona bana sorumun anlamını sordu.
“Şimdiye kadar yaptığımız gibi gizlice etrafta elebaşını mı arayacağız yoksa artık kendinizi tutmayarak kaba kuvvetle dalacak mıyız?” (Wazu)
“Kaleyi yerle bir edelim!”
Yup. Ben de öyle düşünmüştüm. Ben de buraya kadar yolda gördüğüm bu şehrin durumu hakkında biraz kızgındım.
“Sonuncu ve en önemlisi, bir patlama ile kralın olduğu yere doğru yönelirsem… Kargaşayı fark ettiğinde kralın kaçacağından endişeliyim.” (Wazu)
“Kralın kaçması bir sorun mu?” (Kagane)
“Eh?” (Wazu)
“Demek istediğim, eğer kral kaçsa bile kaçırılan canavar adamları ve bu şehrin vatandaşlarını kurtarmak hala mümkün, ayrıca büyük miktarada cevherin toplanma amacını da biliyoruz. Onunla daha sonra baş etmemiz daha iyi değil mi?” (Kagane)
“Haklısın…” (Wazu)
“Sorun, her şeyi bir anda çözmeye çalıştığın zaman en sonunda başarısız olduğundadır. İlk önce bu ülkeye gelmekteki ana amacımızı tamamlayacağız. Bence eğer sadece bu ülkenin vatandaşlarını ve canavar adamları kurtarmayı düşünerek hareket etmek en iyisi olacaktır. Şey sadece bunu başarmış olsak bile bu yeterince iyi bir sonuç olmaz mı? Bu aşamada işleri daha da zorlaştırmamak için bu konu hakkında çok fazla düşünmeye gerek olmadığını düşünüyorum.” (Kagane)
“Bu doğru. O zaman şimdi kaleye saldıralım mı?” (Wazu)
Diğer üyeler Kagane’nin sözlerine benimle birlikte kafa salladı.
“Tamam o zaman, hadi gidelim ama…” (Wazu)
Bunu söylerken bir kez daha herkesin durumuna baktım. Herhangi bir silaha ihtiyacım yoktu. Sarona ufak bir kılıca sahipti, Narellina uzun bir kılıca ve Kagane de bir mücevher ile süslenmiş asaya sahipti. Tata, Naminissa ve Haosui hiçbir şey taşımıyordu.
“Tata, Naminissa, Haosui çıplak elle iyi olacak mısınız?” (Wazu)
“Ben bariyer büyüsüne sahibim ayrıca Tata’ya benim tarafımdan büyü öğretildi bu yüzden bir sorun yok.” (Naminissa)
“Tata büyü kullanabilir misin?” (Wazu)
“Evet. Naminissa’ya göre bariyer büyüsü için yatkınlığım var gibi görünüyor bu yüzden daha önceleri bana öğretti. Yine de Naminissa’nın seviyesinde değilim, bence en azından kendimi koruyabilirim.” (Tata)
“Anlıyorum, Tata da güçleniyor.” (Wazu)
Anlıyorum, Tata büyü kullanabiliyor huh… Tanrısallık durumuna girmedikçe büyü kullanamıyorum.. Ne kadar kıskanılası… Ve son kişi Haosui…
Gözlerimi Haosui’ye çevirdim ve bakışıma yanıt verdi.
“Silahım Danna-sama’ya karşı savaşta kırıldı. Bu yüzden şimdi çıplak elle savaşacağım ama bir sorun yok…” (Haosui)
Bunu söylerken Haosui bana sıkı yumruklarını gösterdi.
Gerçekten üzgünüm!
Bir düşününce kılıcını yok ettim… Gelecek sefere Haosui için bir kılıç bulmayı aklıma yazmalıyım.
Peki, onun durumu ve herkes hakkında hiçbir sorun yok. Ama mümkün olan en kısa sürede ona bir kılıç vermek istiyorum. Çünkü ona karşı biraz suçluluk hissine sahibim…
“Tamam, gidelim.” (Wazu)
Sadece güvende olmak için Narellina Tata’ya bir hançer verdi.
Böylece kaleye doğru ilerliyorduk. Kapalı büyük bir kapı vardı ama bu benim için hiçbir şeydi. Eğer onlar için suçluluk hissediyorsanız kapının önünde hiç asker yoktu, sanırım kendi işlerini bırakarak bir yerlere gitmişlerdi.
Yumruğumu kapının önünde tuttu, büyük bir gerilme yaptım ve yumruğumla kapıya vurdum.
*baaaaam!!!*
Büyük miktarda toz bulutlara doğru yükseldi, kapı geriye doğru uçtu, kalenin dış duvarını deldi.
“Hile… Bu bir hile…” (Kagane)
Arkamdaki böyle bir homurdanmayı görmezden geldim ve yarısını kaybetmiş kapıdan kaleye doğru koştum.